Aralık ayındayız. Soğuklar iyiden iyiye kendisini hissettirirken, kalbimiz de buza kesiyor. Sorun kar-kış değil tabi ki. Yüreğimizde dinmek bilmeyen acı, keder, kabına sığmayan öfkemiz ve de hesap sorma kararlılığımız. Kara kışa rağmen ateş ortasında cehenneme dönen hapishaneler ve hunharca katledilen tutsak yoldaşlarımız; buz saçakların ortasında daha doğmamış bebelerin anne karnında süngülenerek Maraş’ta öldürülmeleri; kar ve battaniyenin örtemediği, kan gölüne dönmüş Roboski dağlarında paramparça edilmiş gencecik Kürt kardeşlerimiz…
“Bu ne zalimlik”, “bu ne alçaklık” dedirten katliamlar. Kuşkusuz ki tarihin kara kaplı sayfalarına geçmiş katliamlar sadece bunlar değil. Daha niceleri Osmanlıdan, yüz yıllık yeni yetme Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne kadar, adeta bir miras gibi işlenerek geldi bugüne kadar. Günümüz gelişmeleri de herhangi bir kuşkuya yer bırakmazcasına gösteriyor ki, faşist devleti yönetenler her fırsat bulduklarında benzer katliamları işlemekten korkuyla karışık büyük bir haz duyuyorlar. Korkuyorlar çünkü harcını kanla karıştırarak inşa ettikleri sistem sallandıkça, egemenlerin de tepeden tırnağa titremesine yol açıyor. Haz duyuyorlar, çünkü zannediyorlar ki, bu katliamlarla kurdukları tek dil, tek din, tek vatan, tek bayrak rejimi ebediyen yaşayacak.
Bunun için sürekli bir saldırı, katliam halindeler. En küçük bir kıpırdanmaya, en küçük bir hak talebine, barış ve kardeşlik sesine, özgürlük çığlığına kulak kabartıp, Saray faşizminin demir yumruğuna, olmadı feodal dönemin tüccarlarına taş çıkartacak ali-cengiz oyunlarına başvuruyorlar. Türkiye metropollerinin birçoğunda Maraş’ı anımsatan kırmızı çarpılar kapılara boca edilirken, Alevi’nin kanı hâlâ “helal” görülürken Soysuzlar çetesi TV ekranlarında “kardeşlerimiz” diye nutuklar atıyor. Kürdistan’ın birçok bölgesinde Roboski’yi aratmayacak katliamları işlerken, faşist rejimin eli kanlı baş sorumlusu “benim Kürt kardeşlerim huzur içindedir” pilavını masaya indiriyor. Pandemi bahanesiyle de geri kalan hakları ellerinden alınmaya devam edilen devrimci ve komünist tutsakların kaldığı hapishanelere gece baskınları düzenlenip, işkenceler uygulanırken, bütün bir coğrafyamız açık hapishaneye hali hazırda çevrilmiş vaziyette.
Bütün bu katliam ve saldırılara daha onlarcası, yüzlercesi eklenebilir. Ama bir gerçek var ki, o da hesabı sorulmayan hiçbir katliam, aslında bitmiş sayılmaz. O, yürekleri ve bilinçleri buza kesen soğukluğuyla her bireyin ve toplumun içindedir, yeniden yaşanma riskiyle yanı başımızdadır. Bu nedenle Maraşları, Roboskileri, Hapishaneleri unutmak, ihanetle eşdeğerdir. Bu günleri bilinçlerimizde taze tutmak, yüreklerimizdeki öfkeyi kabına sığmaz hale getirmek, hesap sorma bilincini diri tutmak için gereklidir, elzemdir.
Dolayısıyla Marksist Leninist Komünistler, her yerde olduğu gibi, Avrupa’da da Aralık ayı katliamlarını gündemde tutmak, faşizme ve faşist katliamlara duyulan öfkeyi bir kez daha ortaya koymak için değişik etkinliklerle süreci karşılamak durumunda olacaklar. Etkinlikler kimi yerlerde birleşik karşı koyuşun manivelasına dönüşen sokak gösterileri, protestoları biçiminde olacağı gibi, kimi yerlerde de başta tutsak örgütlülükleri olmak üzere, değişik kurumlar tarafından organize edilecek katliam tanıklarının, avukatların konuşacağı paneller tarzında da pekala örgütlenebilir. Her durumda, Alevilerin, Kürtlerin, işçi sınıfı ve ezilenlerin birleşik karşı koyuşunun hayatiyeti ısrarla vurgulanmalı, yeni katliamların önünün ancak birleşik devrimci mücadeleyle alınacağı gerçeği bilinçlere kazınmaya çalışılmalı, eylemde gerçek kılınmalıdır.
Aralık katliamlarına karşı gerçekleştireceğimiz eylem ve etkinlikler, süren adalet kavgamız unutmama ve hesap sorma kararlığımızı bilediğimiz gerçek zemini oluşturacaktır.
* Atılım Gazetesinin Avrupa Eki’nin (atilimavrupa1994@gmail.com) 3 Aralık 2021 tarihli Perspektif köşesi