Faşist Türk devletin zindanlarında son bir ay içerisinde 7 tutsak yaşamını yitirdi. İHD’nin güncel verilerine göre, hapishanelerde şu an 604’ü ağır olmak üzere bin 605 hasta tutsak bulunuyor. Hapishanelerdeki hasta tutsakların “cezaevlerinde kalamaz” raporlarına rağmen Adli Tıp Kurumu’nun (ATK) tahliyeler konusunda kesin emir aldığı ve tahliyeleri durdurduğu bilinmektedir.
Bu ölümler devlet tarafından “hasta” ya da “intihar” adı altında kamuoyuna sunulmaktadır. Garibe Gezer, Vedat Erkmen, Halil Güneş gibi devrimci, yurtsever tutsakların katili devlettir. Yine yüzlerce tutsak ağır hasta olmalarına karşın, hiçbir önlem alınmamakta, tutsaklar ölüme terk edilmektedir. Tutsak eski HDP Milletvekili Aysel Tuğluk ve yüzlerce ilerici, devrimci ve yurtsever tutsak ağır hastalık koşullarında direnişlerini sürdürmektedir.
AKP-MHP faşist iktidarının içine düştüğü ekonomik ve yapısal krizin etkisiyle daha da artan toplumsal hoşnutsuzluk ve buna eşlik eden toplumsal muhalefet, egemenlerin yüreğine korku saldıkça baskılar artmaktadır.
19 Aralık 2000 yılında Türk devletinin tutsakların iradelerini teslim almaya yönelik yaptığı katliam siyaseti bugüne kadar sistematik olarak devam ediyor. Hapishanelerdeki tutsakların hak gasplarına, sürgün ve sevk işkencesine karşı yürüttükleri mücadeleye ses olmak, destek vermek için harekete geçmeliyiz. Türk devletinin, ‘hasta’, ‘intihar’ etti dediği katliamlarına karşı mücadele etmeliyiz. Genel kanıksama ruh halini kırmak için yerli ülkelerin Türkiye faşizmiyle ekonomik, siyasi ve ideolojik ilişkilerini ele alan yeni tarz enternasyonal çalışmayla yeniden dikkatleri devrimci tutsakların durumuna yoğunlaştırmalıyız.
Yerli burjuvazinin Türkiye faşizmi arasındaki bağı ne kadar net ortaya koyabilirsek o kadar da tutsakların duruma karşı yerli halktan destek alabiliriz. Devrimci tutsakların sağlık durumu sadece faşist Türk devletini değil, ona bel bağlayan onu destekleyen Avrupalı kapitalist ve emperyalist ülkeleri de teşhir ediyor. O yüzden çalışmamızın merkezine mutlaka Avrupalı ülkelerin ikiyüzlü demagojik tutumunu koymalıyız.
Devrimci tutsakların zindanlardan bize ulaştırdığı mesajların geniş kitlelerle buluştuğu taktirde önemli devrimci dinamiklere sahip olduğunu biliyoruz. Selahattin Demirtaş’ın Twitter üzerine yolladığı mesajlar ve Figen Yüksekdağ’ın savunmaları önemli etki yaratıyor. ABD zindanlarında yıllardır esir tutulan siyahi devrimci Mumia Abu Camal’ın dünyanın dört bir tarafında yolladığı yazılar önemli moral kaynağı oluyor ve kitleleri direnişe davet ediyor. Filistinli devrimci tutsakların onurlu direnişi büyük etki yaratıyor. Birçok farklı örnek daha verilebiliriz. Demek istediğimiz, devrimci tutsakların direnişleri ve büyük emeklerle verilen mücadeleler yerli çalışmaya uyarlandığı taktirde burada da etkili olabiliyor.
Devrimci tutsakları sahiplenme çalışmamızın bir diğer önemli unsuru çalışmayı gençleştirmekte ve yerli dile sahip insanları kapsayacak şekilde örgütlemekte geçiyor. Bu kapsamda birçok olumlu örneklerimiz var. En son olumlu örneğimiz Almanya Kızıl Yardımın da destek verdiği Erdener Demirel kampanyasıydı. Ancak bu örnekleri çoğaltma ve arttırmaya dair birçok olanağımız var. Çoğalttığımız taktirde çalışma da zenginleşecektir ve genç kuşakları kapsayacaktır. 18 Mart Siyasi tutsaklar gününe kadar bazı adımlar atma olanağımız vardır.
Emek verdiğimiz taktirde 18 Mart enternasyonal siyasi tutsaklar gününü çok daha güçlü kılabiliriz. Katledilen hasta tutsakların sesi ve yüreği olabiliriz.
* Atılım Gazetesinin Avrupa Eki’nin (atilimavrupa1994@gmail.com) 21 Ocak 2022 tarihli Perspektif köşesi