En yapısal haliyle özetlemek gerekirse; “konum ve güç kaybı” yaşayan ABD öncülüğündeki NATO’nun “doğuya doğru genişleme” stratejisi ile “çıkarlarını savunmak üzere cephe savunmasını güçlendiren Rusya Federasyonu’nun arasında sıkışıp kalan, aslında fiilen üçe bölünmüş fakat yine de paylaşım alanı olmaya devam eden Ukrayna’da AB, NATO’nun hızlı askeri yığınak ve “savaş kışkırtıcı” tavrının aksine daha kontrollü bir gerilim siyaseti izliyor.
AB’yi terk eden Birleşik Krallık ise kıtada ABD’nin rotası ve hızına ayak uyduruyor. Örneğin BK ve ABD, diplomatlarını hızlı bir biçimde Ukrayna’dan çekerken AB, “henüz o aşamaya” gelinmediğini, Rusya’nın olası bir işgal saldırısı için yeterince veri birikmediğini belirtmişti.
Almanya’nın yeni koalisyon hükümeti bu konuda ciddi şekilde bölünmüş görünüyor ve bu bölünme ekonomik çıkarlar doğrultusunda gerçekleşiyor. Alman Sosyal Demokratları Rusya ile hayati gaz bağlantısını sürdürmek isterken Yeşiller savaş durumunda muslukların kapatılmasını istiyor. Sosyal Demokrat Savunma Bakanı Christine Lambrecht boru hattının “bu çatışmaya sürüklenmemesi gerektiğini” savundu. Yeşiller’den Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock aksine, Berlin’in bir çatışma çıkması durumunda Moskova’ya enerji yaptırımları uygulaması gerektiğini savundu.
Almanya’nın ve AB’nin, Doğu Avrupa’da Rusya’ya karşı bir savaşın “yıkıcı sonuçları”ndan hareketle istemediklerini söyleyebiliriz. Fakat NATO’nun efendisi ABD’ye askeri bağlılık, ondan ayrı bir askeri siyaset izlemesinin önünde engel. AB’nin “stratejik pusulası”nda ABD’den bağımsızlaşma belirginleşse ve AB ordusu gibi kimi planlar devreye konulsa da AB bugün (ve öyle görülüyor ki uzun zaman daha), NATO’ya tabi ve bağlıdır.
Kaygı ve çatlakların ortaya çıkması, daha kontrollü bir gerilim siyaseti izlemesine karşın Almanya, NATO kapsamında üstüne düşeni yapıyor. Rusya’yı “kışkırtıcı” olarak ilan ediyor, Ukrayna’ya savaş mühimmatı desteği veriyor, Ukrayna’nın “meşru müdafaa” hakkını vurguluyor, ABD’yle yeni askeri tatbikatların hazırlığına girişiyor, Letonya’da yeni bir üs kuruyor, tam da NATO’nun “doğuya doğru genişleme” stratejisine uygun olarak.
Zaten Ukrayna’daki rejim değişikliğinin mimarlarındandı Almanya. Daha önceki faaliyetleri bir yana ayaklanmanın ilk gününden itibaren yarı-faşist rejimi diplomatik olarak destekledi, siyasi-iktisadi alanda Batı’ya entegrasyonunda “ara halka” rolünü oynadı, teşvik etti.
Dolayısıyla NATO ve ABD’yle birlikte, fakat ondan bağımsız olarak da Ukrayna’da çıkarları var AB ülkelerinin. Esasında ABD ve Rusya’nın arasında sıkışıp kalan Ukrayna’daki krizde AB ve onun öncüsü Almanya, ABD’nin yanında NATO’nun askeri komutasında, fakat ayrı çıkarlarla “taraftır”.
Bugün henüz kontrollü gerilim siyaseti izlese de “durumun kızışması”yla şiddetin dozuna ayak uydurmaktan kuşku yok ki geri durmayacaktır.
* Atılım Gazetesinin Avrupa Eki’nin (atilimavrupa1994@gmail.com) 4 Şubat 2022 2022 tarihli Avrupa Gündemi köşesi