Geçtiğimiz hafta içerisinde İngiltere’de başbakan ve kabine değişimi oldu. İngiliz sermayesine hizmette asla kusur etmemiş, işçi ve emekçi düşmanlığında sınır tanımamış olan Boris Johnson’un başbakanlıktan istifa etmek zorunda kalmasının ardından yerine aynı Muhafazakar Parti’den kadın milletvekili Liz Truss’ın başbakanlık koltuğuna oturması oldu. Boris Johnson kabinesinde dışişleri bakanlığı görevi yapan Truss, sonuna kadar Johnson destekçisi olması sebebiyle seçilmez gibi düşünülüyordu. Ancak Truss’ın rakibi göçmen kökenli Sunak olunca, öyle görünüyor ki beyaz ırk savunusu galebe çaldı ve Truss başbakanlık koltuğuna oturdu.
Savaş yanlısı, göçmen karşıtı, İngiliz burjuvazisinin çıkarlarını tıpkı örnek aldığı Margaret Thatcher gibi temel alan Liz Truss’ın işinin çok da kolay olmayacağı açık. Truss’ın yakın çalışma arkadaşlarından birisinin Times gazetesine verdiği demeçte onun özellikle kötü ekonomik gidişattan dolayı “imkansız bir görevle karşı karşıya” olduğunu söylemesi bunu açıkça ifade ediyor. Aynı kişi “Partiyi birleştirme şöyle dursun, yönetmesi bile imkansız olacak. Bu kış berbat geçecek. Mayıs ayındaki yerel seçimlerde kötü bir performans sergilerse, ondan hemen kurtulacaklar. Parti erime noktasında” diye ekliyor.
Evet, fiyatlardaki artış, ücret düşüklüğü ve sosyal yardım kesintilerinin yanı sıra artan konut maliyetlerinin artması, önümüzdeki döneme kim yön vermeye çalışırsa çalışsın, onu sarsacak potansiyele sahip. Ancak muhafazakarlar direniş sergilemeden havlu atmayacaklar.
Liz Truss ve kuracağı yeni kabine için burjuva zeminde izleyebileceği iki hat var. Biri, Fransa’da hali hazırdı kendi krizleriyle karşı karşıya olan Macron’un neoliberal hattı. İkincisi ve olasılık olarak daha güçlü gözüken Thatcher hattı. Göçmenlerin, mültecilerin ve transların günah keçisi ilan edilmesi, sendikalara saldırma, genel olarak solu şeytanlaştırma ve iklim politikalarının terk edilmesi gündeme gelecek. Ukrayna’da süren savaşın daha da uzaması, Rusya ve Çin’le kapışma da bu hat içerisinde sayılabilir. Nitekim geçtiğimiz hafta bir davette yaptığı “küresel imha” anlamına gelse bile nükleer düğmeye basmakta tereddüt etmeyeceğini söylemesi, bu politikanın dile gelmiş halini oluşturuyor.
Kısacası Liz Truss liderliği altında da İngiliz sermayedarlarının emperyalist rekabet ve hegemonya mücadelesinde geri düşmemek için işçi ve emekçilere dönük, göçmen ve kadın haklarına dönük saldırılar katlanarak artacak. Bu koşullarda sözde muhalif Keir Starmer liderliğindeki İşçi Partisi alternatif oluşturamaz. İşçi Partisi söz konusu politikalar karşısında göstermelik karşı çıkışın dışında gerçek bir alternatifi ortaya koyamaz. Bu abluka işçi sınıfı ve emekçilerin grevleri, sokak gösterileri, günlük eylem ve etkinlikleriyle bir isyan dalgasının yaratılmasıyla ancak dağıtılabilir.
Bunun için sistem dışı yerli ve göçmen politik öncülerin Liz Truss ve dolayısıyla Muhafazakarların halk düşmanı politikalarına karşı günlük mücadeleyi örgütlemesi, genel ajitasyon propaganda çalışmalarını yoğunlaştırması, gittikçe yaygınlaşan grev vb. eylemlerle etkili dayanışmalar örgütlemesi için harekete geçmesine ihtiyaç var.
* Atılım Gazetesinin Avrupa Eki’nin (atilimavrupa1994@gmail.com) 16 Eylül 2022 tarihli Avrupa Gündemi köşesi