Öyle görünüyor ki, anaakımdaki fikir birliği bu sefer doğru çıkacak ve birçok büyük ekonominin durgunluğa girmesiyle birlikte dünya ekonomisi reel GSYİH büyümesinde keskin bir düşüş yaşayacak. Bu, birçoğumuzun yaşam standartları için korkunç sonuçlar doğuracak. ‘Geçim krizi’nden sonra yaşam krizi gelecek.
Her yılın sonunda bir sonraki yıl dünya ekonomisinde neler olacağına dair öngörülerde bulunmaya çalışırım. Ekonomin gidişatı çok sayıda değişkene bağlı olduğu için, öngörüler de her zaman belli hata payı içermek durumundadır, şüphesiz. Meteorologlar insan eylemleriyle (en azından doğrudan) değil, fiziksel olaylarla uğraşıyor olsalar dahi, hava durumunu tahmin etmeleri genel olarak zordur. Yine de, bugün üç günlük hava durumu tahminlerimiz büyük oranda doğru çıkıyor. Daha uzun vadeli iklim değişikliği öngörüleri de son birkaç on yılda geniş ölçüde doğrulandı. Dolayısıyla, ekonominin (sosyal de olsa) bir bilim olduğunu düşünürsek, ki ben öyle düşünüyorum, o zaman öngörülerde bulunmak ekonomik teori ve kanıtları da sınamanın bir parçasıdır.
Geçen yıl 2022 için yaptığım öngörüler nasıl gerçekleşti? 2022’de dünya ekonomisinin reel olarak yüzde 3,5-4,0 civarında büyümesi bekleniyordu. Bu, 2021’e kıyasla önemli bir yavaşlama (oransal olarak yüzde 25 düşük) anlamına geliyordu. Aslında 2022 büyüme oranı, ortalama beklenti olan yüzde 3,2’den daha kötü gelecek gibi gözüküyor. Gelişmiş kapitalist ekonomilerin 2022’de yüzde 4’ün altında büyüyeceği tahmin ediliyordu. Oysa bu ekonomiler sadece yüzde 2,4 büyüyebilecek gibi görünüyor. Gelişmekte olan ekonomilere dair büyüme tahmini de 2022’de ortalama yüzde 4’tü. Olası sonucun yüzde 3,7 olacağını düşündüğümüzde, bunun da fazla iyimser bir beklenti olarak kaldığı söylenebilir. Dolayısıyla, büyük ekonomiler 2022’de geçen seneden çok daha kötü, bu sene için beklenenden de daha kötü bir performans gösterdi. 2021 büyümesine kıyasla 2022’deki yavaşlama tarihsel olarak en düşük gerilemelerden biri oldu.
Benim 2022 reel GSYİH büyüme öngörüm de çok yüksekti. Ama en azından neden önemli bir gerileme yaşanacağını tahmin edebildim. Geçen yıl, “hükümetlerin mali harcamalarından kaynaklanan Covid nakit sübvansiyonlarının ve merkez bankalarının büyük kredi enjeksiyonlarının neden olduğu bastırılmış tüketici harcamalarının ‘doping etkisinin’ artık sona erdiğini”iddia etmiştim. Bu yetersiz bir ifadeydi. Bildiğimiz gibi, 2022’nin ortalarında merkez bankaları, tüketiciler ve işletmeler için borçlanma maliyetini önemli ölçüde artıran bir dizi faiz artırımına gidiyorlardı. Parasal gevşemeden (QE) sıkılaşmaya (QT) dönüş, küresel mal, emtia ve hizmet fiyatları için enflasyon oranlarındaki hızlı artış nedeniyle hızlı ve keskin oldu.
Enflasyondaki yükselişin nedenlerini ve merkez bankalarının buna tepkisini bu yıl birçok yazımda ele almıştım. Zayıf, düşük üretkenliğe sahip ekonomiler, Covid’den kaynaklanan küresel tedarik zinciri tıkanıklıkları ve Rusya-Ukrayna çatışmasıyla şiddetlenen enerji krizi enflasyonun itici güçleriydi. Yani Keynesçilerin iddia ettiği gibi “aşırı talep”; ya da parasalcıların iddia ettiği gibi çok fazla “ucuz para”değil. Sonuç olarak, merkez bankaları enflasyonu dizginlemekte yetersiz kaldılar. Yaptıkları tek şey gelirleri yok etmek, borç maliyetlerini yükseltmek ve böylece 2023’te büyük ekonomilerde tam bir çöküş yaşanma olasılığını arttırmak oldu.
Aslında geçen yıl küresel borç krizinin zirveye ulaşmasını bekliyordum: “Şirket borçları o kadar büyük ve bu kadar düşük faiz oranlarına rağmen borçlarını ödemeye yetecek kadar bile kar elde edemeyen o kadar çok ‘zombi şirket’ var ki, finansal bir çöküş yaşanabilir”demiştim. Enflasyonun borçlanma maliyetlerinin ‘gerçek’ yükünü kısmen azaltması nedeniyle gelişmiş kapitalist ekonomilerde böyle bir çöküş henüz gerçekleşmedi. Washington merkezli Uluslararası Finans Enstitüsü’nün (IIF) en son Global Debt Monitor raporuna göre, küresel borcun GSYİH’ya oranı 2022 sonunda yüzde 352’ye ulaşacak. Bu, genellikle mali sektörün kendi içinde dönen borçları da içerir. Bunu dışarıda bırakırsak, Uluslararası Ödemeler Bankası’na (BIS) göre küresel borç dünya GSYİH’sının yüzde 250’sinden fazladır.
Ancak gelişmekte olan ekonomiler denen ülkeler, öngördüğüm gibi büyük bir kredi kriziyle karşı karşıya. Sri Lanka, Zambiya, Gana, Mısır ve Pakistan’da temerrüt eşiğine çoktan gelindi. 2022 boyunca doların çok güçlü olması en fakir ülkelerin çoğu için dolar borcunun geri ödenmesini neredeyse imkansız hale getirdi. BIS’e göre, gelişmekte olan ekonomilerdeki banka dışı kuruluşların 65 trilyon dolar borcu var. Düşük Gelirli Ekonomiler’in (LIE’ler) yaklaşık yarısı şu anda borç temerrüdü tehlikesiyle karşı karşıya. ‘Yükselen piyasa’ borcunun GSYİH’ya oranı bu krizde yüzde 40’tan yüzde 60’a çıktı. Darbeyi hafifletmek adına hükümet harcamalarını artırmak için çok az yer kaldı.
Dünya Bankası raporuna göre, dünyanın en fakir ülkelerinin bu yıl Covid-19 salgınının ekstra maliyetini ve gıda ithalatı fiyatlarındaki dramatik artışı karşılamak için yüzde 35 daha fazla borç faizi ödemesi bekleniyor. Latin Amerika, salgının ardından ‘uzun süreli kriz’ ile karşı karşıya. Latin Amerika ve Karayipler hakkında hazırlanan bir BM raporu, gençlerin yaklaşık yüzde 45’inin yoksulluk sınırının altında yaşadığı konusunda uyarıda bulunuyor. Latin Amerika ve Karayipler Ekonomik Komisyonu’nun (ECLAC) raporuna göre bölgede 56,5 milyon kişi açlıktan etkilendi. Latin Amerika’da 18 yaş ve altındaki insanların tahminen yüzde 45,4’ü yoksulluk içinde yaşıyor.
Bunu, 2022’de enerji üreticilerinin elde ettiği devasa karlarla karşılaştıralım. En büyük yedi petrol şirketinin karı neredeyse 175 milyar dolara yükseldi.
2022 tahminimde, “faiz oranlarının yükselmesi ve zombi şirketlerin önemli bir kısmının iflasa sürüklenmesiyle bu yıl finansal bir çöküşün veya en azından borsa ve tahvil fiyatlarında ciddi bir gerilemenin yaşanacağı bir yıl olabilir”demiştim. Henüz böyle iflaslar yaşamadık ama finansal piyasalarda ciddi bir gerilemeye şahit olduk. Büyümedeki keskin düşüş ve faiz oranlarındaki artışa paralel olarak büyük ekonomilerin hisse senedi ve tahvil piyasaları düştü.
Bu kredi ve nakit sıkılaştırmasının iki önemli zayiatı oldu: kripto para birimlerinin ölümü ve Tesla ve Meta gibi ‘teknoloji’ spekülatörlerinin hisse senedi fiyatlarında keskin düşüş yaşandı. 2022 kripto felaketinin yılıydı. Kripto tokenlerinin toplam piyasa kapitalizasyonu Kasım 2021’deki zirvesinden bu yana yüzde 70 oranında düştü ve 2 trilyon dolardan fazla hayali sermaye yok oldu.
Tether skandalıyla başlayan ve FTX imparatorluğunun sahibi Sam Bankman-Fried’in tutuklanmasıyla biten kripto saadet zinciri çılgınlığının ipliği pazara çıktı. Spekülasyon elbette kapitalizmin doğasında vardır. Ancak ekonomik sıkıntı ve kriz zamanlarında, yani üretken sektörlerde karlılığın düştüğü ve sermayenin kar oranının daha yüksek olduğu üretken olmayan/finansal sektörlere göç ettiği zamanlarda tıpkı diğer finansal faaliyetler gibi spekülasyon da artar. Kripto piyasasının ortaya çıkışının ve yükselişinin nedeni budur. Bugünkü düşüş de bize ‘reel’ ekonomide yaklaşan bir yavaşlama ve hatta durgunlukla birlikte yatırımcıların karlarında düşüş beklemeye başladıklarında neler yaşanabileceğini göstermektedir.
Tabii bir de Tesla ve onun koca kafalı Elon Musk’ı var. Elektrikli otomobillerde sözde dünya lideri olan bu şirketin hisse fiyatındaki artış Musk’ı dünyanın en zengin milyarderi yaptı. Ancak Twitter’ı satın almadaki kararsızlığı ve Tesla üretim ve satışlarındaki önemli gerileme kağıt üzerindeki servetinin neredeyse yarısını yok etti. Tesla’nın piyasa değeri 2002’nin başında 1.2 trilyon dolardı, ancak şimdi 400 milyar dolara düştü. Bu, S&P 500 endeksindeki en küçük 80 şirketin toplam piyasa kapitalizasyonuna eşdeğer bir düşüş.
2022 tahminimde, “hesaplarıma göre mevcut yüksek enflasyon oranları muhtemelen ‘geçici’ olacak, çünkü 2022’de üretim, yatırım ve üretkenlikteki büyüme muhtemelen ‘uzun süreli depresyon’ oranlarına geri düşmeye başlayacak. Bu, enflasyonun, her ne kadar pandemi öncesine kıyasla daha yüksek kalacak olsa da, 2022’de gerileyeceği anlamına gelecek”demiştim. Söz konusu öngörü enerji krizi gerçekten başlamadan ve Ukrayna çatışması alevlenmeden önce yapılmıştı. Yani enflasyon oranları 2022’de yatışmadı, hatta tam tersine, Kasım’da zirveyi gördü. Bu o kadar da ‘geçici’ bir durum gibi görünmüyor.
Ancak, enerji ve gıda fiyatlarındaki artışın yavaşlamasıyla birlikte (hala tüm zamanların en yüksek seviyelerinde olmasına rağmen) manşet enflasyon oranları da düşmeye başlıyor. 2022’de ortalama olarak yüzde 7’nin üzerine çıkan küresel enflasyon, 2023’te yüzde 5’in altına düşebilir -tabii bu hala 2010’lardaki yüzde 3 artı ortalamanın çok üzerinde bir rakamdır. Bu anlamda, yüksek enflasyon 2023’te ‘geçici’ olacak (pandemi öncesine göre yüksek kalsa da), çünkü dünya ekonomisi kapitalizm tarihindeki (yaklaşık 200 yıldaki!) en derin ve en uzun darbe olan pandemi çöküşünün yalnızca üç yıl sonra tekrar yeni bir çöküşe doğru ilerliyor.
Yeni bir durgunluğun yaklaştığına dair hiç bu kadar geniş çapta bir fikir birliğine şahit olmamıştık bugüne kadar. Anaakım ekonomik tahmincilerinin kötü sicili göz önüne alındığında, belki de bu, böyle bir durgunluğun yaşanmayacağının göstergesidir! Ancak bu sefer anaakımdaki fikir birliği yanlış çıkmayacak gibi. ABD’de sıkı işgücü piyasası, yavaşlayan enflasyon ve güçlü dolar ile ABD ekonomisinin bir çöküşten kaçınabileceğini iddia etmeye devam eden bazı tahminciler hala var, şüphesiz. Ancak tüm uluslararası tahmin kuruluşlarının düşündüğü şey bunun tam aksi.
Önce IMF’yi ele alalım. Kurum, küresel reel GSYİH’nın 2023’te sadece yüzde 2,7 büyüyeceğini tahmin ediyor. Bu, bir durgunluk olarak tanımlanamazsa da “öyleymiş gibi hissettirecek”deniyor. ABD büyümesi yüzde 1 seviyesine kadar yavaşlayacak; İngiltere, Euro bölgesi ile birlikte yüzde 0,5’e çıkarken, Almanya yüzde -0,3 ile durgunluğa girecek. IMF’ye göre “Ekonominin görünüme yönelik riskler alışılmadık derecede büyük ve aşağı yönlü olmaya devam ediyor.”Kaldı ki, IMF’nin bu tahmini en iyimser olanı. OECD, küresel büyümenin gelecek yıl yüzde 2,2’ye gerileyeceğini öngörüyor: “Küresel ekonomi önemli zorluklarla karşı karşıya. Büyüme ivme kaybetti, yüksek ülkeler ve ürünler arasındaki enflasyon farkı genişledi kalıcı hale geldi. Riskler aşağı yönlü durumda.”UNCTAD da yayınladığı son Ticaret ve Kalkınma raporunda dünya ekonomik büyümesinin 2023’te yüzde 2,2’ye gerileyeceğini öngörüyor: “Küresel yavaşlama reel GSYİH’yı pandemi öncesi eğilimin altında bırakacak. Dünyaya maliyeti 17 trilyon dolardan fazla olacak, ki bu da dünya gelirinin yüzde 20’sine yakın bir kayıp demek.”
Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) de küresel bir çöküşün yaşanacağını tahmin ediyor. DTÖ’ye göre, “Yüksek enerji fiyatları, artan faiz oranları ve savaşla ilgili aksamaların ağırlığı altında dünya mal ticaretinin gelecek yıl keskin bir şekilde yavaşlaması ve küresel durgunluk riskini artırması bekleniyor.”Kurum, 2023 için küresel ekonomik büyüme tahminini yüzde 2,3 olarak açıklıyor ve merkez bankalarının yüksek enflasyonu dizginleme çabalarında faiz oranlarını çok keskin bir şekilde artırması durumunda yavaşlamanın daha da keskin bir biçimde yaşanacağı uyarısında bulunuyor.
Anaakım özel sektörden Peterson Enstitüsü dünya ekonomik büyümesinin yüzde 1,8’e gerileyeceği ve gelecek yıl Euro Bölgesi, ABD, İngiltere ve Brezilya’nın durgunluğa gireceği öngörüsünde bulunuyor. Büyük uluslararası finans kurumları tarafından finanse edilen bir araştırma kurumu olan Uluslararası Finans Enstitüsü (IIF) gelecek yıl küresel büyümede daha da derin bir düşüş bekliyor: “2023’te küresel durgunluk öngörüyoruz. Gelecek yıl muhtemelen (yüzde 0,3 civarındaki baz etkisini dışladığımızda) küresel büyüme yalnızca yüzde 1,3 olacak. Bu, manşet büyüme oranının daha düşük (yüzde 0,6) olduğu, ancak etkisinin yüzde -0,7 olarak gerçekleştiği 2009 krizindeki kadar zayıf bir büyüme. Yani yeni bir ‘Büyük Durgunluk’.”
Görünüşe göre önde gelen tahmincilerin çoğu aynı fikirde -Derinliği ve hangi bölgeleri vuracağı konusunda ayrışsalar da, hepsi 2023’te bir düşüş bekliyor. Ancak bazı anaakım iktisatçılar dünya ekonomisinin 2023’te büyümeye devam edeceği gerekçesiyle bu durgunluk tahminini reddediyor. “OECD ve IMFbüyümenin 2021’deki yüzde 6,1’lik orandan 2023’te yüzde 2,2-2,7’e kadar gerileyeceğini öngörse de, dünya ekonomisinin art arda üç çeyrek boyunca küçülme olasılığı hala düşük” (Jeffrey Frankel). Ancak unutmamalı: küresel reel GSYİH gelecek yıl yaklaşık yüzde 2 oranında büyüse bile (ki bu rakam, ABD’yi, hızla büyüyen Hindistan ve Endonezya’yı ve Covid’in etkilerini atlatan Çin’i de içeren dünya ekonomisinin büyüme oranıdır), bu, kişi başına düşen GSYİH’nın sadece yüzde 1 büyüyeceğini gösterir. 2008-2009 Büyük Durgunluk’taki kadar düşük bir oran bu.
ABD çöküşten kaçabilir mi? Aralık’ta ABD ticari faaliyeti pandeminin en şiddetli dönemi olan 2020’den bu yana en hızlı daralmayı yaşadı. Ticari faaliyeti araştıran ABD bileşik PMI endeksi Kasım’daki 46,4 puandan Aralık’ta 44,6 puana düştü. 50 puanın altındaki herhangi bir şey daralma anlamına gelir ve bu rakam ne kadar düşük olursa, düşüş de hızlı olur. Bu, ABD ekonomisinin 2023’te bir çöküşe doğru gittiğinin açık bir işareti. JP Morgan ekonomistleri küresel imalat çıktı endeksinin Kasım’da “durgunluklar dışında nadiren görülen bir düzeye”düştüğünü bildirdi. Bu, 2023’te küresel fabrikanın üretim düzeyinde sert bir inişe işaret ediyor.
Avrupa Merkez Bankası (ECB) mevcut çeyrekte ve 2023’ün ilk çeyreğinde üretimin daralacağını, dolayısıyla Euro Bölgesi ekonomisinin zaten bir durgunluk içerisinde bulunduğunu düşünüyor. Ancak daralmanın “nispeten kısa ömürlü ve sığ”olmasını umuyor. Durum böyle olsa bile -ki bundan şüpheliyim- Euro Bölgesi’nin reel GSYİH büyümesinin gelecek yıl sadece yüzde 0,5 olacağı ve yıllık büyümenin öngörülebilir gelecekte yılda yüzde 2’nin altında kalacağı tahmin ediliyor.
Büyük ekonomilerin 2023’te tam bir çöküşe girip girmeyeceği ekonomistler için tartışılması gereken bir konu. Her iki durumda da, Küresel Kuzey’deki milyonların ve Küresel Güney’deki milyarlarca insanın geçim derdi açısından bunun korkunç sonuçları var. İngiliz Financial Times bunu şöyle özetliyor: “Yılın sonuna geldiğimizde, 2022’nin işçiler için iyi geçtiğini iddia etmek zor. ABD ve Birleşik Krallık gibi bazı ülkelerde işgücü açıkları devam etti ve ücret artışı oldukça güçlü bir şekilde yaşandı. Ancak işgücü ödemeleri artan fiyatlara ayak uyduramadı. Sonuç olarak, Uluslararası Çalışma Örgütü’ne (ILO) göre, karşılaştırılabilir kayıtlar tutulmaya başladığından beri küresel ücretlerin bu yıl ilk kez reel olarak düştüğü görülüyor. ILO’nun hesaplamalarına göre üretkenlik artışı ile ücret artışı arasındaki fark 1999’dan bu yana en büyük seviyede olduğu için, emeğin küresel gelirdeki payı da düştü. Resmi tahminlere göre Birleşik Krallık’taki ücret artışında pandemiden önceki on yıl boyunca yaşanan durgunluğu şimdi hanehalkı yaşam standartlarında son altmış yılın en sert düşüşü takip edecek.”
ABD’de, 2022’nin üçüncü çeyreğinde reel ücretlerdeki ortalama düşüş yıllık bazda yüzde 2’nin biraz üzerindeydi. Avrupa’da Almanya ve İspanya’da satın alma gücündeki düşüşler daha da belirgindi -reel gelirler ülke çapında sırasıyla yüzden 4 ve yüzde 5’in biraz üzerinde düştü. Euro Bölgesi’nde reel ücretler 2020’de pandeminin yarattığı çöküşün sona ermesinden bu yana yüzde 8 düştü. Almanya’da geçen yıl reel kazançlar yüzde 5,7 düşerek istatistiklerin tutulmaya başlamasından bu yanaki en büyük kaybı yaşadı.
Sorulması gereken soru, büyük ekonomilerin Covid çöküşünden bu kadar kısa bir süre sonra neden yeni bir çöküşe geri döndüğüdür. Önceki yazılarımda üretim ve yatırımın kesilmesine yol açan iki faktörden, yani ‘makasın’ kapanmakta olan iki bıçağından bahsetmiştim. Bu iki faktör karların yavaşlaması, hatta düşmesi ve rekor düzeye erişmiş olan borcun geri ödenme maliyetinin artmasıdır.
Daha önceki yazılarımda detaylı olarak gösterdiğim gibi, anaakım siyasetçilerin, merkez bankası başkanlarının ve ekonomistlerin iddialarının aksine ‘ücret-fiyat sarmalı’ diye bir şey yoktur. Fiyatları yükselten ücretler değil. Pandemiden bu yana değer payı olarak keskin bir şekilde artan şey bilakis özel şirketlerin karları. Ancak 2022’nin sonuna gelirken, düşük verimlilik artışı, hala yükselen hammadde ve bileşen fiyatları ve artan birim işçilik maliyetleri bu kar marjlarını tüketiyor. Düşen kar marjları, nihayetinde daha düşük karlılığa ve hatta düşen bir kar kütlesine yol açacaktır. Düşen karlar da yatırım ve üretim düşüşünü beraberinde getirir.
ABD’de verimlilik artışı düşmeye devam ediyor. 2022’nin üçüncü çeyreğinde verimlilik yıllık bazda yüzde -1,4 düşüş yaşadı. Üç çeyrektir yaşanan bu düşüş, 1982’deki sert düşüşten bu yana bir ilk. Yani ücretler, ABD’deki yüzde 8’in üzerindeki enflasyona kıyasla yalnızca yüzde 3’ün biraz üzerinde artıyor olsa da, birim başına işçilik maliyetleri yıllık bazda yüzde 6’nın üzerinde arttığından, düşen üretkenlik şirket karlarını sıkıştırmaya başlıyor.
En son yayınlanan verilere göre ABD’de şirket karları da 2022’nin üçüncü çeyreğinde düştü. Toplam kardaki düşüş bir önceki çeyreğe göre yüzde 1,1 oldu. Finansal olmayan şirket karları çeyrekte yaklaşık yüzde 7 düştü ve yıllık bazda yüzde 6,4’e geriledi. Ücretlerin, ithalat fiyatlarının ve faiz maliyetlerinin satış fiyatlarından daha hızlı artmasıyla karlarda daralma başladı. Kar marjları (birim başına) zirve yaptı. Üretkenlik durgunlaştıkça işgücü ve işgücü dışındaki birim maliyetler artıyor. Pandemi sonrasında yaşanan kar bolluğu sona erdi.
Bu makasın bir bıçağıysa, diğer bıçağı da artan borçlanma maliyetidir. Borçlanma maliyetleri arttıkça ve bankalar nakit akışını daralttıkça birçok şirketin borç yükü ve iflas riski artıyor. Elde ettikleri karlar borç ödeme taahhütlerini bile karşılayamayan çok sayıdaki ‘zombi şirketi’ ve ayrıca çok fazla borç alarak riskli varlıklara yatırım yapan ancak bu varlıkların ellerinde patladığı, ‘düşmüş melekler’ denen şirketleri hatırlayalım. 2022’de yükselen enflasyonla ertelenen iflasların 2023’te gerçekleşmesi olasıdır.
Merkez bankaları ve hükümetler, özellikle ABD’de bir çöküşün yaklaşmakta olduğunu kabul etmekte isteksiz olsa da, finansal yatırımcılar o kadar iyimser değil. Yaklaşan durgunluğun bir başka güçlü ve güvenilir işareti de ‘ters tahvil getirisi’ olarak adlandırılan eğridir. Tersine çevrilmiş tahvil getiri eğrisi, uzun vadeli tahvil getirisinin (10 yıl) kısa vadeli faiz oranlarından (3 ay veya 1 yıl) daha düşük olduğu zamandır. Bunun yaklaşan bir çöküşü tahmin etmekte neden iyi bir gösterge olduğunu çeşitli yazılarımda açıkladım. Şu anda ABD tahvil getiri eğrisi kelimenin tam anlamıyla tersine döndü ve bu yine kelimenin tam anlamıyla bir durgunluğa işaret ediyor. Bu eğrinin sıfır çizgisinin altına düştüğü daha önceki dört seferin tamamında kısa süre sonra durgunluk başlamıştı.
Öyle görünüyor ki, anaakımdaki fikir birliği bu sefer doğru çıkacak ve birçok büyük ekonominin durgunluğa girmesiyle birlikte dünya ekonomisi reel GSYİH büyümesinde keskin bir düşüş yaşayacak. Bu, birçoğumuzun yaşam standartları için korkunç sonuçlar doğuracak. ‘Geçim krizi’nden sonra yaşam krizi gelecek.
*İngiliz marksist İktisatçı Michael Roberts’ın 29 Aralık 2022’de kendi blogunda yayınladığı yazısını Olcay Çelik ETHA için Türkçeye çevirdi. Yazının aslına buradan ulaşabilirsiniz.