Kürdistan, Türkiye ve Suriye’yi kapsayan yeni bir felaket kara kış ortasında halklarımızı bir kez daha vurdu. Merkez üssünün Maraş ili olduğu belirtilen 7.7 ve 7.6 büyüklüğünde iki büyük deprem Maraş’tan Antep’e, Hatay’dan Adıyaman’a, Diyarbakır’dan Halep’e, Afrin’e onlarca ilin yanısıra yüzlerce ilçe ve binlerce köyü etkiledi. Şu ana kadar resmi rakamlara göre 5 bin civarı, gerçek rakamın ise on binlerce hayatını kaybeden insanlarımız var. Binlercesi hâlâ göçük altında, on binlercesi ise yaralı.
Bütün bir coğrafyamız adeta ağır bir savaşın kalıntısı görünümünde. Yıkılan molozlar altında can havliyle, çıplak elle sevdiklerini kurtarmaya çalışan, çaresizlik, açlık ve yokluk içerisinde derme çatma naylonlardan yapılmış çadırlarda kalan milyonlarca insanımız. 21. Yüzyılda egemen sınıfların halklarımıza reva gördüğü yaşam.
Çöken binaların altında kalan faşist rejim, halklarımızla alay edercesine “kimsenin aç ve açıkta kalmadığı” yalanını medyalarında bulamaç ederken, göçük altında kalan çoğunu çıplak elle, çevredekilere yalvararak kurtarmaya çalışan annenin gözyaşları rejimin yalanlarını açık ediyor. İnsan hayatını kurtarmakla görevli hastanelerin, insan yaşamına son veren yerler haline geldiği gerçekliği, egemenlerin suratına bir tokat gibi iniyor.
Rant için yapmadığını bırakmayan faşist şef Erdoğan, kapitalizmin kâr hırsının şu anki bekçisi olarak onca ölümüz üzerinde kâr hesapları yapmaya devam ediyor. Eşitsizliği derinleştirerek yardım gönderdiği yerler arasında da ayrımcılık yaparak, Kürt, Alevi ezilen halklarımızı ikinci kez cezalandırma yolunu tutuyor. Halklarımızın gönderdiği yardımlara valilikler aracılığıyla el koyarak yıkımı derinleştiriyor.
Bu koşullar içerisinde halklarımız acılarını birbirine sarılarak, dayanışma ruhunu dirilterek ayakta kalmaya çalışıyor. Felaketten insan olma erdeminin en yücesine sarılarak birbirinin yarasını sarmaya koşuyor. İstanbul’dan, İzmir’den deprem alanlarına akan ilerici insanlık çıplak elleriyle saniyelerle mücadele içerisinde bir emekçiyi daha hayatta tutmaya çalışıyor. “Dayanışma ezilenlerin inceliğidir” diyen Che’yi binlerce kez haklı çıkartıyor.
Avrupa’daki komünistler de felaketin ortaya çıkardığı tablodan büyük üzüntü duyarak, ancak kapitalist rant dünyasına olan öfkelerini de daha da çelikleştirerek tez elden halklarımızın yarasına bir nebze merhem olmak, maddi ve manevi destek örgütlemeye girişerek halklarımızda birleşme ve dayanışmayı güçlendirme eğilimini güçlendirmenin yolunu tuttular.
Yine de daha geniş dayanışma ağını örmek, sadece Türkiyeli ve Kürdistanlı göçmenler içerisinde değil, aynı zamanda Avrupa halkları içerisinde de dayanışma ruhunu açığa çıkartmak için mutlaka yapılacaklar var.
Her şeyden önce felaketin hemen ardından bir an önce yardımcı olma ruh hali, kim, hangi kurum ne yapabiliyorsa hızla yapma, hayata geçirme arzusuyla hareket etmesini getirdi. Bu tablo bir nebze de olsa birleşik bir kampanyanın ortaya çıkarılamamasının nedenlerinden biri oldu. Şüphesiz ki birleşik bir kampanyanın ortaya çıkması için her durumda çaba içerisinde olmalıyız.
Bunun imkanının olmadığı yerde her politik öncünün, kurum ve kolektiflerin hızlı bir biçimde esas olarak maddi yardım temelinde yerli ve göçmen işçi ve emekçilerde dayanışma ruhunu pratiğe dökecek mekanizmalar devreye sokmalıdır. Kurumsal banka hesaplarının bu amaçla kulanılmasından, tek tek yüz yüze, çat kapı çalışmalarla da halklardan katkı yapmaları istenmelidir. Faşist rejimin yasakçı zihniyeti ne yazık ki gerekli malzeme, ilaç vb. gibi desteklerin gönderilmesini imkansız hale getiriyor. Bu durum kaçınılmaz olarak desteğin maddi olmasını koşulluyor.
Hayatını kaybedenlerin yakınlarının ziyaretinden, kurumlarda değişik vesilelerle kitle toplantıları örgütlemek, bölgeye gidebilecekleri organize etmek gibi görevler üzerinde durmalıyız.* Atılım Gazetesinin Avrupa Eki’nin (atilimavrupa1994@gmail.com) 10 Şubat 2023 tarihli Perspektif köşesi