Paris- Nazlı Gürbüz-Top
Fransa Devlet Başkanının 22 Mart Çarşamba günü televizyonda yaptığı konuşması, mezarda emeklilik yasasına karşı sendikaların ve toplumsal hareketin öfkesini harladı. Macron, yasayı hayata geçirmekte geri adım atmayacağını kesin dile söylerken aynı zamanda eylem halinde olan kitleyi ve işçi sınıfını “kuru kalabalık” olarak tanımlandı. Ardından Sendikal Birliğin çağrısı ile 23 Mart’ta ülke genelinde sokağa çıkan milyonlar Macron’a “Biz sadece bir kalabalık değil, biz halkız!” yanıtını verdi.
Yasal emeklilik yaşının 62’den 64’e çıkarılmasına karşı birleşen sekiz sendikanın liderleri Cumhurbaşkanı Macron’u açıklama ve ithamları ardından hemen tepkilerini dile getirdiler. Philippe Martinez’e (CGT) göre bu “temassızlık” ve “karikatürize” bir durum, Laurent Berger (CFDT) “İnkâr ve yalanlar”, François Hommeril (CFE-CGC) ise “Ay’a gitti, belki de Thomas Pesquet ile birlikteydi, bilmiyorum, uzay mekiğinde bir yerlerde…” dedi.
Burjuvazinin temsilcisi Macron gayet kararlı bir şekilde sınıfsal konumuna uygun emekçi düşmanı politikalarını uygulamaktan çekinmiyor. Mecliste yeterli çoğunluğu olmayan ve sağ partilerin desteğiyle iktidarda olan Macron hükümeti özel kararnameyi ( 49,3 ) uygulayarak yasayı meclise sunmadan onayladı. Bu aşamadan sonra sınıf mücadelesi emeklilik yasası ile birlikte demokrasi mücadelesine evrildi. OHAL yasası ile yönetilen bir ülkede mücadele edilerek kazanılmış hakların hiçbir garantisinin olmadığını bu örnekte de yaşandığı gibi toplumsal dinamiklerin, muhalefetin ve halkın itirazlarının da hiçe sayıldığının bilincinde Fransız halkı.
“GREV, DİRENİŞ, BLOKAJ, MACRON GİTSİN! ”
Evet Fransız halkı tepkisini “Macron bize asabi ve tembel diyor; hadi onu genel grevle kovalım!” diyerek 3,5 milyon kişinin çıktığı eylemlerde haykırdı ve Macron’a öfkesini gösterdi.
İşçilerin ve sokakların öfkesi karşısında her zamankinden daha zayıf olan Macron hükümeti ise liberal politikalarını değil eylemcileri, solu, anarşistleri ve grevcileri sorumlu tutarak kolluk kuvvetleri ile daha fazla baskı ve saldırıyı devreye soktu. Cumhurbaşkanı işçi sınıfını, gençliği ve eylemcileri küçümsüyor ve iki aydır mücadele eden milyonlarca insanı “hiç çalışmak istemeyen” tembeller ve “asi” olarak aşağılıyor.
Gücünü ve inandırıcılığını yitirdikçe daha da saldırganlaşan Macron’a karşı gensoru önergesinin 9 oyla kıl payı geçiştirilmesinin ardından, “mesele artık hükümeti düşürmek değil, Macron’u göndermektir” diyor sokak hareketi. Sokağın 49-3’ten bu yana verdiği mesaj net: “Macron istifa”. Ayrıca 2017’den bu yana Sarı Yelekliler dahil eylemlerde söylenen “Buradayız! Buradayız! Macron istemese de buradayız! İşçilerin onuru ve daha iyi bir dünya için, çocuklarımızın geleceği için Macron onu istemese de buradayız!” ve “Rüzgar eken fırtına biçer!”
Mezarda emeklilik yasasına karşı uzun soluklu verilen bu mücadelede Sendikaların yeterince rolünü oynayıp oynamadığı da işçiler, basın ve kamuoyunda, eylemlerde tartışıyor. “Neden parçalı grev ve bir gün eylem seferberliği”, “neden bir hafta ara veriliyor”, “çok kitlesel olabiliriz ama Macron’a geri adım attıracak kadar yeterli değil”, “hayatı tam durdurmalıyız”, “eylemler üst boyuta sıçramalı ve radikalleşmeli”, “halen 1995’te emeklilik yasasına karşı verdiğimiz mücadelenin boyutunda değiliz”, “kamu sektörü grevde ama özel sektör neden greve katılmıyor”, “sendikalar neden özel sektöre grev çağrısı yapmıyor ya da örgütlemiyor?” şeklinde düşüncelerini dile getirerek sorulara cevap arıyorlar. Pek çoğu da sendikalardan bazılarının reformist olduğunu ve hemen hükümetle iş birliği yapma potansiyeli taşıdığını belirterek hareketin dağılmasından duydukları endişelerini dile getiriyorlar. O ya da bu şeklide eylemciler mezarda emeklilik yasasının geri çekilmesi, Macron’un istifa etmesi, özel kararname yasalarının kaldırılmasını ve daha çok demokrasi isteğinde ortaklar.
Sokakta yükselen genel grev çağrısı, radikalleşen eylemlerin Paris ile sınırlı kalmaması ve pek çok ilde eylem ve grevlerde devletin kolluk kuvvetleri ve eylemcilerin çatışması, yanan sokaklar, gençliğin işçi sınıfı ile birleşmesi, artan kitlesellik ve halkın eylemlere olan desteği burjuvaziyi ve hükümeti paniklendirmeye yetiyor. Bu aşamada burjuva kalemşörleri, medyası ve polis saldırıları devreye giriyor. Macron’un saldırgan politikaları değil, eylemcilerin sokakları tutuşturmasının, çöplerin birikip kokmasının Paris’in imajını nasıl bozduğunu konuşuyorlar. Ya da polisin saldırganlığını değil özsavunma yapan eylemcileri yargılıyorlar. Aşırı solu kitleyi galeyana getirdiğini söyleyip toplumsal ayrıştırma yoluna gidiyorlar. Sarı Yelekliler’den sonra yükselen radikal kitle eylemlerin yaratacağı sonuçların analizini yaparak Macron’un geri adım atması gerektiğini dile getiren cılız sesler de duyuluyor.
Burjuva ideologlar, sendikalara çağrı yaparak “eylemlerin kontrolünü ele geçiriniz“ deme cüretini ve cesaretini gösteriyorlar. Öyleye sarı sendikaların yerine getirmesi gereken rollerinde bu ara aksamalar yaşanıyor. Çünkü sınıf hareketi yerel ve bölgesel inisiyatifler koyarak farklı eylem biçimleri uyguluyor. Genel grev ağı (inisiyatif) oluşturuluyor, toplantılar organize ediyor, çağrılar ve bilgilendirmeler yapılıyor. Alttan yukarıya doğru bir kitle basıncı örgütleniyor. Grev barikatlarında gençlikle birlikte işçiler polise karşı direniyor.
“ASIL YAĞMACILAR KAPİTALİSTLERDİR”
Macron’un 49,3 maddesini devreye sokması ve yaptığı açıklamalar sonrası artan polis şiddetine karşı Sendikal Birliğin özel bir hareket planının olmaması eleştirilerin odağında. Çünkü grev, blokaj noktalarına ve eylemlere polisin copla, göz yaşartıcı gaz, gözaltı saldırısı ile amaçlanan hareketin yaygınlaşmasını kırma hamlelerini boşa çıkarılması sendikaların sorumluluğunda aynı zamanda. Oysa bu süreçte Sendikalar sessizliğini bozarak polisin saldırganlığına tavır alabilir ve kazanıma kilitlenebilirler. Eylemcilerin dediği gibi “asıl yağmacılar, kırıcılar siz kapitalistlersiniz” diyerek sınıfsal tavrını net sergileyebilirler. Ülke genelinde yapılan dokuz büyük eylemde tutuklanan insan sayısının ötesinde, cop darbeleri, sistematik olarak kullanılan göz yaşartıcı gazlar ve boğaz sıkmalar, yere düşen eylemcilerin üstünde motorla geçme, uzuvlarını kırma ve tazyikli su sıkmalar yaşandı. Gözaltına alınan dört genç kadın polislerin tacizine maruz kaldıklarını beyan edip suç duyurusunda bulundu.
AZINLIĞIN KORKUTMA STRATEJİSİ, POLİS ŞİDDETİ
Paris’te, gözaltıların fazla olması nedeniyle avukatlar “tüm hücreler dolu, Sarı Yelekliler hareketi sırasında olduğu gibi aynı durumdayız” diyor. Tüm yaşanan polis şiddetine karşı Sendikalar utangaç bir tavır sergiliyor. Cılız da olsa polis şiddetine karşı yükselen itirazlar elbette önemlidir. Tıpkı CGT Sekreteri Catherine Perret hükümetin stratejisinin, “bir sosyal hareketi çürütmek ve şiddet kullanarak insanları korkutmak için bir azınlık stratejisidir ve polis şiddetinden bahsetmeye cüret ediyorum” demesi gibi. Ya da seçilmişlerin, yoldaşlarının gözaltı merkezlerine gidip eylemcileri sahiplenmesi gibi. Tüm bunlar, hükümet geri adım atmadığı sürece ve eylemlerin daha da radikalleşme potansiyeli taşıdığı göz önünde tutularak polis şiddetine karşı sistematik bir kampanya başlatma ihtiyacını gösteriyor. Örneğin işçilere karakolların önünde miting çağrısı yapabilir ya da baskı ve şiddete karşı ayrı gösteri. Bu tür eylemler hükümetin bizzat yaratığı terörü görünür kılacak, harekete geçen tüm işçilerin ve gençlerin cesaretini korumada ve eylemlerin süreklileşmesinde önemli bir rol teşkil edecektir.
DEVLET ŞİDDETİNE KARŞI DAYANIŞMA VE DİRENİŞ
Hepsinden önemlisi, Macron-Borne hükümetinin her zamankinden daha fazla zayıf olduğu bu dönemde, baskıya, polis şiddetine ve özellikle de izinsiz eylemlerdeki polis şiddetine maruz kalan gençler, grev noktalarında polis müdahaleleri nedeniyle darbe alan işçilere moral olacak birlikteliği ve direnişi güçlendirecektir.
Grev, direniş, blokaj eylemleri işçi sınıfı ve gençlik cephesinde devam ederken, devlet şiddetine karşı yürütülecek kararlı bir politika, pratik duruş, saldırıya geçecek güçlü bir hareket inşa etmek, genel grevi örgütlemek, Macron hükümetini alt etmek ve yasaları geri çektirmek için önemli bir yerde durmaktadır.
Fransa işçi sınıfı direnişinin eksik olan bir ayağı da enternasyonal işçi sınıfı dayanışmasıdır. Dünya proletaryası Fransa işçi sınıfı direnişine vereceği sınıfsal desteği mücadelenin kazanımla sonuçlanmasına etkisi olacağı gibi dünya işçi sınıfı mücadelesine de esin, umut ve motivasyon verecektir.