Dünya suları geçtiğimiz haftalarda iki şey yuttu: Biri içerisinde en az 800 göçmenin bulunduğu ve İon denizinde batan göçmen teknesi, diğeri Atlas okyanusundaki Titanik kalıntılarını görmek isteyen, kaptanıyla birlikte içerisinde 5 kişinin bulunduğu küçük bir denizaltıydı. Her iki batış hikayesi amacı ve sonuçlarıyla birlikte birbirinden çok farklıydı. Ve tam da bu nedenle her ikisi de eşit düzeyde dünya kamuoyunun gündemine giremedi.
İçerisinde milyarderlerin bulunduğu denizaltı, kaybolduğunun ilanıyla birlikte dünya medyasının temel gündem maddelerinden biri oldu, kalıntılarına ulaşılıncaya kadar manşetlerden inmedi, TV haber programlarında baş haber olarak verildi. Burjuva medya, ABD’nin yürüttüğü kurtarma operasyonunu bir Holywood filmi kıvamında başından sonuna kadar verdi. İşin sonunda zengin fakir herkes denizaltında bulunan 5 kişinin ölüm haberiyle yasa boğulmaya çalışıldı.
Oysa aynı haberler medyada akıp giderken, dünyanın bir diğer sularında, Akdeniz’de yüzlerce göçmenin yaşamına mal olan batma hikayesi, çok az yer bulabildi. Veren medya kanalları ise esas olarak burjuva medyanın dışındaki muhalif medya veya devrimci, ilerici basın-yayın kuruluşları oldu. Burjuva medya en az 800 kişiye mezar olan İon denizindeki organize faciayı görmedi, görmek istemedi.
Nihayetinde denizaltı, yüzbinlerce işçi ve emekçinin alınterine el koyarak semiren bir avuç milyarderi taşıyordu. Artı değer sömürüsüyle emeğiyle geçinenleri karın tokluğuna mahkum eden, dünya nimetlerinden sonuna kadar faydalanmış olan bu takım, yaşamlarına yeni hazlar, maceralar katmak için tehlikelerini bile bile çıktıkları bu yolda, kapitalizmin doyumsuz insan tipini sergiliyorlardı. Onların macerası, ezilen milyonlara gösteri sanatlarını utandıracak şekilde sunuldu.
Öte yandan aynı kapitalist emperyalistlerin sömürü, talan, savaş, doğa felaketleri nedeniyle yurtlarını terk etmek zorunda kalan yüzlerce göçmenin yeni yaşam serüveni için çıktıkları yolda, kale Avrupa’sının soğuk sularında ölüme terk edilişleri, kapitalistlerin ikiyüzlüğü kadar, bu ölümlerden sorumlu oldukları gerçekliğini gizleme telaşıdır da aynı zamanda. Sadece İon denizinde yitirdiklerimiz değil, Uluslararası Göç Örgütü’nün resmi verilerine göre 2014’den günümüze Akdeniz’de yaşamını yitiren 27 binden fazla göçmen de aynı kaderi paylaştı.
Avrupa’nın sözde demokrat hükümetleri ise bu ölümleri seyretmek bir yana, Avrupa’ya göçü engellemek adına Libya, Tunus ve Türkiye gibi gerici, faşist iktidarları mali olarak desteklemeye; Yunanistan, Libya, İspanya ve İngiltere gibi ülkelerin katliam anlamına gelen “geri itme” politikalarını alkışlamaya, İon denizindeki katliamda açıkça ortaya çıktığı gibi batmak üzere olan teknenin yardım çığlıklarını duymamazlıktan gelen Yunanistan Sahil Güvenlik birimlerinin suçlarını örtmeye, insani yardım amacıyla bölgede çalışma yürüten gönüllüleri yargılamaya devam etmekteler.
Evet, son ölümlerin ortaya koyduğu çıplak gerçek kapitalist dünyanın sömürü ve eşitsizliklerle dolu; ulusal kökenleri değişse de sadece bir avuç burjuva için sınırsız bir yaşam ve soysuzlaşma, geri kalan milyarlarca işçi sınıfı ve ezilenler için açlık, yoksulluk, göç yolları, sonu bilinmez yolculuklar, ölüm ve katliamdır. Sadece son iki hikaye ve bu hikayelerin ele alınış biçimi bile insani vicdan taşıyan her bireyi sarsacak, bu tabloyu yaratanlara karşı kin ve öfkeyi bileyecek verilerle dolu.
* Atılım Gazetesinin Avrupa Eki’nin (atilimavrupa1994@gmail.com) 30 Haziran 2023 tarihli Avrupa Gündemi köşesi