Tüm dünyada olduğu gibi Avrupa’da da işçi ve emekçilerin yaşam koşulları gittikçe ağırlaşıyor. Korona pandemisiyle belirgin bir biçimde açığa çıkan yoksullaşma; artan emperyalist rekabet ve hegemonya mücadelesi, Ukrayna’da olduğu gibi savaşların Avrupa kapılarına dayanmasına paralel kapitalistlerin daha fazla kâr için sömürü zincirlerini sıkılaştırmalarıyla atbaşı gidiyor. Kapitalist üretim ilişkilerinde meydana gelen krizsel durumun yükünün artan enflasyon ve zamlar biçiminde işçi ve emekçilerin omuzlarına bindirilmesi, kimi ekonomik-demokratik haklar gibi dünün kapitalist sosyal devlet uygulamalarının bir bir terk edilmesi dönemin ayırıcı özelliklerinden.
Söz konusu saldırılar işçi ve emekçiler bakımından ekonomik ve politik haklar için direnişi seçme ve büyütmenin de manivelası durumunda. Korona pandemi saldırılarıyla başlayan ve günceldeki saldırılarla birlikte daha bir görünür olan Avrupa işçi sınıfı ve emekçilerinin grev, lokavt, iş yeri işgali, sokak gösterileri vb. biçimler alarak gelişen direnişi, yer yer ivme kaybetse de artarak devam ediyor. Kimi aylara ve yıllara yayılmış, kimi yeni patlak veren, kimisi de her toplu iş görüşmeleri döneminin süreklileşen parçası halini almış bu direnişler, önümüzdeki dönemde de Avrupa’daki sınıf mücadelesinin temel gündemleri olarak canlılığını koruyacak.
Bu mücadelenin somut gündemleri olarak asgari ücret artışı, maaş zammı, toplu iş sözleşme hakkının gaspı, emeklilik haklarına dönük saldırılar, hastalık ve hamilelik haklarının kısıtlanmaya çalışılması, işyeri ve iş güvenliğine dönük talepler, kadın işçilere dönük cinsel ayrımcılık, taciz, eşit işe eşit ücret; sendikal haklar, örgütlenme ve ifade özgürlüğü üzerindeki saldırılar, grev yasakçılığı, grevci işçilere karşı artan oranda uygulanan devlet şiddeti vb. öne çıkmakta.
Almanya ve İngiltere’de demiryolu işçilerinin aylara yayılan direnişleri, toplu işten atmalara karşı verilen mücadeleler, Belçika’da itfaiyeciler ve sağlıkçılar grevi, İsviçre’de inşaat işçilerinin direnişi, İspanya’da tarım işçileri grevi, Fransa’da devletle her düzeyde kapışma konusu haline gelen emeklilik yaşının yükseltilmesine karşı eylemler ve rafineri işçilerinin ülke otoyollarını tıkayan işgal eylemleri, yine İngiltere’de grev hakkı üzerinde gelişen ve devam etmekte olan direnişler ilk elden sıralayabileceklerimiz.
Yaşadığımız Avrupa ülkelerinde sınıf mücadelesinin bir parçası olma, göçmenlerin olduğu kadar yerli işçi ve emekçilerin aktif bir unsuru olma; göçmen ve yerli işçiler arasında dayanışma ve ortak mücadele ruhunu geliştirme perspektifi güden devrimci sosyalistler olarak bizlerin, bu direnişlerle kurduğu ilişki ise tamamen pratik-özeleştirel bir duruşu gerektirmekte. Vurgulamak gerekir ki bu direnişlerle kurduğumuz ilişki düzeyi, en iyi olduğu alanlarda bile yapılan kimi yürüyüş ve protestolara temsilciler düzeyini aşmayan katılım ve yer yer grev ziyaretlerinin ötesine geçmemekte. Bu konulara ilişkin yıllara varan tartışmalar da göstermektedir ki doğruyu tekrarlamak sorunu çözmüyor. Sorunu çözecek, durum değişimini de hedefleyecek politik-pratik duruşu her kolektifin ve kolektif bireyin ortaya koyması ve bu konuda iradeleşmekten geçmekte.
İşçi sınıfı ve emekçilerin mücadelesi bir bir gözlerimizin önünde zuhur bulurken ve Avrupa sokaklarını inletirken, hâlâ bu hareketle -bırakın dişe dokunur, süreklileşen bir ilişki kurmayı- seyredici ve kendiliğindenci kalıyorsak, kendimizden başka neden, sarsacak merkez aramak topu taça atmaya devam anlamına gelecektir. Bu açıdan geçtiğimiz haftalarda İngiltere’de kurulan Göçmen İşçiler Sendikası, sorunu çözme yönünde geleceğe doğru atılmış mütevazi bir adımdır. Başkaca alanlarda oluşturulacak kurumlar, kurulacak komite, komisyon ya da meclislerle benzer adımları çoğaltıp büyütebiliriz.
* Atılım Gazetesinin Avrupa Eki’nin (atilimavrupa1994@gmail.com) 30 Haziran 2023 tarihli Perspektif köşesi