Bir hareket yaratmak için önce harekete geçmek gerekiyor kuşkusuz. Öncü iradi eylemle harekete geçmek, mücadeleye eğilimli kitleleri eylemli ve örgütlü hale getirecektir. Öyleyse gün durmak-duralamak ve günü savuşturan sınırlı eylemlerle oyalanma vakti değildir. Filistin halkının direnme ruhu ve soluğunu kuşanan ve mücadeleye tutuşan dünyadaki Filistin intifadası hareketine kavgamızın atardamarlarını sımsıkı bağlama vaktidir. Filistin ezilenlerin ortak davasıdır. Filistin bizimdir.
Filistin ulusunun haklı davası ve destansı direnişi bir kez daha dünyayı politik düzeyde kuşatıyor. Nakba’nın 77. yılına girilirken ABD’de öğrenciler ve akademisyenler öncülüğünde yükselen antisiyonist ve antifaşist mücadele dalgası Filistin davası ekseninde dünya ezilenlerinin politik saflaşmasını somutladı.
7 Ekim devrimci hamlesinden bu yana siyonizm ve emperyalizm bu direnişi bastırmak ve teslim almak için tüm gücünü seferber ediyor. Ancak Filistin ulusunun direnişi sürüyor ve direniş heyulası intifada suretinde somutlanıp küreselleşiyor. Emperyalizmin anayurtlarında ezilenlerin direnişleri ve intifadası gelişip yayılıyor. Bugün ABD’de dalga dalga yayılan ve yükselen antisiyonist mücadele aynı zamanda ABD ezilenleriyle emperyalist egemenlerin kurulu devlet düzenini çok değişik çatışma konularında açık ve örtük biçimde içererek fiilleşiyor.
ABD öncülüğündeki emperyalist blok başından beri kayıtsız-şartsız biçimde siyonist İsrail’i tüm gücüyle destekliyor. Birleşik Krallık, ABD, Almanya siyonist işgal ve soykırım politikalarını dünya çapında ideo-politik bakımdan meşrulaştırmak için bütün gücünü seferber ediyor. Siyonizmin bu denli pervasız meşrulaştırılmasında emperyalist zorbaların en kullanışlı aracı ise antisemitizm oluyor. ABD, Avrupa Birliği devletlerinde Filistin halkının haklı mücadelesiyle dayanışma eylemleri antisemitizm gerekçesiyle yasaklıyor. Bu yasakları dosdoğru emperyalist devletlerin politik özgürlük alanını, düşünce, ifade, eylem ve örgütlenme özgürlüğünü kısıtlayan yeni faşist hareketlerin pratiği olarak değerlendirmek gerekiyor. Bu bağlamda siyonizm emperyalist egemenlerin küresel faşist eğilimin kendini örgütlediği bir zemin olarak duruyor ve işlev kazanıyor.
Durumu şöyle ifade etmek mümkündür. İsrail’in arkasında duran başta ABD ve AB emperyalist devletleri olmak üzere siyonist faşist paradigmanın suretinde kendi faşist rejimlerini modelliyor ve parça parça örgütlüyorlar. İsrail siyonizmine tanınan antisemitizm istisnası adeta faşist gericiliğin özgürce gelişip serpilme toprağı oluyor. Siyonist faşist İsrail devletine tanınan bu ayrıcalık ve ‘istisna hali’ her türlü soykırımcı faşist yıkım endüstrisinin gelişme ve varlık hakkı kazanma alanı haline geliyor. İşkencenin meşrulaştırılmasından soykırıma, türlü savaş suçlarından SİHA suikastlarına, etnik temizlikten yerleşimci sömürgeciliğine değin dünyada hiçbir devlete tanınmayan ayrıcalık ve üstünlük siyonist İsrail devletine bir ‘istisna hali’ ve ‘hak’kı olarak sunuluyor. İsrail’in siyonist faşist devlet düzeni emperyalist devletlere kılavuz oluyor. Diğer bir anlatımla burjuva demokrasisinin faşizme doğru bükülen yapısı içinde antisemitizm, siyonizmin koruyucu kalkanı olarak varlık kazanıyor.
Emperyalist düzenin egemenleri öncülüğünde geliştirilen bu yeni faşist hareketin, politik özgürlük alanını daraltmada kullandığı iki temel tema öne çıkıyor. Bunlardan ilki; son on yıllık periyotta sürekli yükseltilen ve derinleştirilen antikomünizm yasaklarıdır. AB ülkelerinde bir kampanya ve yasal düzenlemeler biçiminde örgütleniyor. İkincisi; ırkçılık, göçmen düşmanlığı ve araçsallaştırılan antisemitizmdir. ABD, Kanada, Avrupa Birliği ve Birleşik Krallık’ta yürürlükte olan antisemitizm politikası, burjuva liberalizmini meşrulaştırmanın ötesinde bir işlev kazanıyor. Siyonizmin tüm faşist pratiklerini meşrulaştıran yeni içeriği ve işleviyle yeni faşist hareketin temel bir elementi ve motifi oluyor.
Filistin halkının haklı direnişi tüm geride kalan tarih boyunca dünya ezilenlerinin ilerici bölüklerinin etkin ve güçlü dayanışmalarla ortak davası haline getirdikleri bir mücadele zemini olmuştur. Bugün de Filistin davası dünya ezilenlerinin ortak davası, güncel mücadelesinin bir bileşkesidir. Dünya ezilenleri Filistin’in haklı davasında aynı zamanda kendi hak ve adalet mücadelelerini görüyor. ABD’deki öğrenci gençlik hareketinin antisiyonist mücadelesi bugünün toplam koşullarının bir ürünü ve belli toplumsal politik taleplerin bir bileşkesi olarak da gelişiyor. Antisiyonizm bayrağı altında aslında ezilenlerin kendi dertlerini, kapitalizme türlü isyanlarını da sırtlanıp geliyorlar. Örneğin siyah Amerikalıların ‘siyah yaşamlar değerlidir’ hareketi antisiyonist mücadelenin bir doğal bileşeni oluyor. Müslüman topluluklardan, göçmen ve mülteci gruplarına, işçi sendikalarından feminist gruplar ve LGBTİ+’lara değin geniş bir ezilenler ve sömürülenler yelpazesi antisiyonist hareketi sürüklüyor. Filistin direnişi emperyalist kapitalist zulüm ve sömürü düzenine karşı dünya ezilenlerini birleştiriyor. Bugünkü hareket Vietnam’daki haksız savaşa katılmak istemeyen Amerika’daki gençlik hareketinin ilerisinde duruyor. Doğrudan siyonizm karşıtı gelişen hareket özellikle antisemitist hegemonya zırhını parçalayarak yol alıyor. Hiç kuşkusuz dünyada gelişen hareket Filistin direnişinin teslim olmaz gücüne yaslanarak varlık hakkı kazanıyor.
Antisiyonist hareketin örgütlenmesinde batı emperyalizmi ülkelerinde ve ABD’deki üniversitelerde eğitim gören diasporadaki Filistin gençliğinin katalizör rolü olduğu açıkça görülüyor. Hareketin yaratılmasında örgütlü ve eylemli iradenin oluşturulması temel koşulu burada en duyarlı belirli mücadeleci grupların bileşkesiyle yerine getiriliyor. ABD’deki üniversitelerde direniş çadır ve kamplarının kurulması ve harekete bir süreklilik ve eylemlik düzeyi kazandırılması tam olarak bu örgütlü ve katalizör güç vasıtasıyla gerçekleşiyor. Direniş dünyaya yayılıyor ve öğretiyor.
Türkiye ve Bakurê Kürdistan’daki antisiyonist hareket ise politik islamcı güçlerin etkinliği ve politik hegemonyası üzerinden ilerliyor. Emekçi sol hareketin bu alanda koca bir önderlik, eylem ve hareket boşluğu olduğu kabul edilmeli, en dar ve geri düzeye düşmüş olan Filistin davası hareketi muhakkak yükseltilmelidir. Politik islamcı grupların hegemonyasını kıracak ve “Filistin bizimdir” gerçeğini yeniden politik bir gövde ve harekete kavuşturacak bir iddia ve birleşik eylem hattı örülebilmelidir. Öğrenci gençlik gruplarından başlayan politik eylem hattı ve hareketi tüm ezilen ve sömürülen sınıflara doğru genişletilmelidir. Şanlı tarihimize giderek ’68 gençlik hareketinin Filistin pratiğini nostaljik hayıflanma konusu yapmaya ihtiyacımız yok. Tarihimizin gücüne yaslanarak güncel mücadelenin görevlerine kilitlenmeye, tutarlı enternasyonalist mücadele iddia ve pratiğimizi acilen ayağa kaldırmaya ihtiyacımız var.
Emekçi sol hareketimizin Irak işgali sırasında kurulan geniş savaş karşıtı koalisyon ve birleşik mücadele pratiği, Kobanê serhildanı pratiği bize yürünecek ve kazanılacak yolu gösteriyor. Yerel seçim sonuçlarını belirleyen ve faşist şeflik rejimini çözüp güçsüzleştiren Filistin konusu antifaşist güncel devrimci mücadelenin tutulacak en önemli ve öncelikli halkalarından biridir.
Politik meşruiyet alanı bu denli geniş ve sağlam olan, halklarımızda değişik politik bilinç düzeyleriyle karşılık bulan Filistin davası, açık ki kitle mücadelesinin politik kaldıraçlarından biridir. Emekçi sol hareketimizin faşist saray rejimine karşı bu devrimci olanağı değerlendirememesi kabul edilemez. Verili durum muhakkak aşılması gereken bir politik iddia ve önderlik yetmezliğidir. Ancak olanak ve moment kaçmış değildir. Halihazırda bu konuda birleşik mücadele zeminimiz vardır. Nakba’nın yıl dönümündeki eylemler yeni bir düzeye geçmek için vesile olmalıdır. Bu uğrakta bir bütün olarak emekçi sol hareketimiz durumunu mücadelenin ihtiyaçlarına göre değiştirmeli ve “Filistin bizimdir” sözüne ve politik iddiasına uygun bir birleşik mücadele pratiği üretebilmelidir.
Tüm dünyada ezilen ve sömürülenlerin birleşik mücadelesinin zemini ve mecrası olarak gelişen antisiyonist, antifaşist ve antiemperyalist mücadele eğilimi ve hareketi yeni bir enternasyonal ilerici mücadele dalgasının gelişebileceğine işaret ediyor. Emekçi sol hareketimiz ana bölükleriyle birleşik mücadele biçimlerinde buluşup antisiyonist, antifaşist ve antiemperyalist mücadeleyi ezilen ve sömürülen toplumsal kesimlere doğru geliştirebilir. Bir hareket yaratmak için önce harekete geçmek gerekiyor kuşkusuz. Öncü iradi eylemle harekete geçmek mücadeleye eğilimli kitleleri eylemli ve örgütlü hale getirecektir. Öyleyse gün durmak-duralamak ve günü savuşturan sınırlı eylemlerle oyalanma vakti değildir. Filistin halkının direnme ruhu ve soluğunu kuşanan ve mücadeleye tutuşan dünyadaki Filistin intifadası hareketine kavgamızın atardamarlarını sımsıkı bağlama vaktidir. Filistin ezilenlerin ortak davasıdır. Filistin bizimdir. Soykırım ve ikinci Nakba’yla yok edilmek istenen mazlum Filistin ulusunun sesini tüm ezilenlere taşıyalım. Filistin ulusunun eşsiz direnişinin tüm taleplerini hayatın bil cümle kollarına taşıyarak, propaganda ajitasyon ve eylem konusu yapalım. Siyonist İsrail’in işbirlikçisi faşist saray rejimine karşı halklarımızın mücadelesini yükseltelim. Faşist saray rejiminin İsrail’le tüm ilişkilerinin kesilmesi talep ve hedefiyle birleşik mücadeleyi büyütelim, halklaştıralım, enternasyonalleştirelim. Kavga bayrağını daha yukarı kaldıralım. Hep bir ağızdan intifada şiarıyla dünyanın dört bir yanında yankılanan küresel intifada eyleminin gücüyle siyonizmi ve emperyalizmi yenelim.
*İşçi Sınıfı ve Ezilenlerin Sesi ATILIM gazetesinin 17 Mayıs tarihli 167. sayı başyazısı.