Tüm dünyada erkek egemen kapitalist sitemde verilen mücadeleler sonucu kazanılan kürtaj hakkı tam güvence altına alınamadığı gibi halen saldırı hattı altındadır. Son yıllarda politik ibrenin ırkçı, gerici -aşırı sağcı ve faşist iktidarlara doğru eğilmesiyle birlikte kürtaj hakkı pek çok ülkede iktidarların saldırı politikaların öznelerinden biri olmaya devam etmektedir. Özellikle seçim dönemlerinde kürtaj hakkı her ülkede her fırsatta buzdolabından çıkarılıp ısıtılan ve kadınlardan çok erkeklerin konuştuğu can alıcı bir konudur.
Kadınların büyük mücadeleler vererek kazandığı bu hak, hâlâ bazı ülkelerde yasak, kimi ülkelerde kısıtlı, kimilerinde ise ücretli. Amerika Birleşik Devletleri’nde, Yüksek Mahkeme’nin 24 Haziran 2022 tarihli kararının ardından on dört eyalet kürtajı yasaklamıştı. Yasaklılar kervanına Polonya ve Malta katılmış olup İtalya ve Macaristan da pusuda beklemektedir.
Avrupa Birliğine üye 27 Devletten 24’ü kürtajı yasallaştırmış ya da suç olmaktan çıkarmış olup, kürtaj yaptırma kararı için herhangi bir gerekçeye ihtiyaç duyulmamaktadır. Avrupa ülkelerinde kürtajın alt 12 ve üst sınırın 24 hafta olarak belirlenmişti. British Medical Journal’da yer alan bir araştırmaya göre, kürtajların %90’ı gebeliğin 13. haftasından önce gerçekleşmekte ve bunların yarısı kürtaj hapları kullanılarak yapılmaktadır.
Kürtaj bazı ülkelerde belki yasakla değil ama farklı uygulamalarla ciddi şekilde kısıtlanıyor. Örneğin; doktorlar, etik, ahlaki veya dini inançlarını rencide edebilecek herhangi bir prosedürü gerçekleştirmeme yetkisi veren “vicdan hükmünü” kullanabiliyor. 23 Avrupa ülkesinde (Fransa dahil) kürtaj için bu özel hüküm bulunmaktadır. Sadece İsveç, Finlandiya ve Litvanya doktorların kürtaj yapmayı reddetmesine izin vermemektedir.
Avrupa’da vicdani retçilerin ortalama oranı %10 iken, 2016 yılında İtalya’da bu oran doktorların %71’ini temsil ediyordu.
Fransa’da yasalar teorik olarak kürtaja izin verse de uygulamada hâlâ pek çok engel bulunmaktadır. Kürtaj merkezlerinin kapatılması, vicdan hükmünün korunması, transfobi ve kürtaj hapı sıkıntısı ve kürtaja erişimde eşitsizlik yani sınıf farkı.
Patriarkal devletler, kürtaj politikalarıyla, psikolojik ve duygusal baskı yöntemleriyle, kadınlar üzerinde tahakküm kurarak aynı zamda kendi otoriter yönetimlerini güçlendirme amacını güderler. Kadın bedenini insan üretim fabrikası muamelesi gösteren erkek egemen zihniyet cinsiyetçi rollerini kürtaj politikaları ile pekiştirirler. Kapitalist sitem, ekonomik kriz dönemlerinde ilk kesintileri kadınlara yönelik hizmet alanlarına yaparak işçi emekçi kadınların kürtaj hakkına ulaşmanın önünü fiilen kesmekte.
Kadınlar özgürlük mücadelesini verirken kürtajı hakkını geniş bir perspektifle ele alarak sınıf ve cins bilinci ile özgürleşmenin yolunda kararlı bir şekilde ilerliyorlar. Kendi bedenlerini, tercihlerini, cinselliklerini, yaşam biçimini belirlemek, doğurganlıkları üzerindeki patriarkal tahakküme dur demek için bir toplumsal hak olarak kürtaj hakkını savunuyorlar. Zira, bu mücadele erkek egemenliğine ve patriarkal kapitalizme vurulmuş bir darbe niteliğindedir. Çünkü, bu hakkı savunmak ve korumak barbar sistemin otoriterliğini göstermenin en erken belirtisi olan “kadın bedenine hükmetmek” politikasını devre dışı bırakmaktır.
Pek çok ülkede kadınlar kürtaj hakkı için dayanışarak ve mücadele ederek ata-erkli saldırı ve yasaları boşa çıkarma iradesini 28 Eylül’de tekrar sokaklarda olarak gösterecekler.
Bu bakımdan 28 Eylül Güvenli Kürtaj Hakkı için uluslararası mücadele günü dolayısıyla Sosyalist Kadınlar Birliği’nin (SKB) Avrupa kentlerinde “Benim Bedenim, Benim Kararım!” şiarıyla başlattığı kampanya ve tüm kadınlara birlikte mücadele çağrısı yapması anlamlıdır.
* Atılım Gazetesinin Avrupa Eki’nin (atilimavrupa1994@gmail.com) 8 Eylül 2023 tarihli Avrupa Gündemi köşesi