Anayasal politika süreçleri iktidar partilerine siyasal meşruiyet, toplumsal hegemonya ve kitle konsolidasyonu imkanları sağlıyor. AKP-MHP faşist bloku, anayasal politikanın verimini çok iyi biliyor. Bu yüzden AKP-MHP faşist iktidar bloku cumhuriyetin yüzüncü yılı momentini yeni anayasa politikasıyla politik İslamcı faşist şeflik rejiminin tahkimi için gerçek bir fırsata çevirmek istiyor. AKP-MHP faşist bloku yeni anayasayı ancak ve yalnızca yeni burjuva ittifakları kurma yoluyla yapabilir. Burjuva ittifak sahasını ve skalasını genişleterek amacına ulaşabilir. Politik İslamcı faşist şeflik rejimi cumhur ittifakını yeni taktikler ve kirli pazarlıklarla genişleterek ilerleme yolunu seçecektir.
1 Ekim’de TBMM’nin yeni yasama dönemi başlıyor. Ekim ayı aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun yüzüncü yılı. Bu durum, tarihsel olan ile güncel olanın çakıştığı özgün bir siyasal mücadele ve ideo-politik ortamı koşulluyor. Cumhuriyetin yüzüncü yılı olması sebebiyle burjuva siyasetin “cumhuriyet” ve “anayasa” vurgulu iki ana tema üzerinden gelişeceğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Bu yasama döneminde faşist AKP-MHP bloku meclisteki sayısal üstünlüğüne ve olası yeni işbirliği ve ittifak kombinasyonlarına dayanarak faşist şeflik rejiminin ajandasındaki hedefleri bir bir gerçekleştirmek istiyor. Dolayısıyla, 2024 Mart yerel yönetim seçimlerini de bugünden görüp kurgulayan bir yasama faaliyeti ve anayasa politikası önümüzdeki dönemin ideo-politik muhtevasını ve temasını belirleyecektir. İktidar blokunun tüm eylem ve söylemleri acil bir anayasa hazırlığına işaret ediyor.
2023 Cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerinin hemen ardından faşist şef sık sık yeni anayasa gündemli açıklamalar ve çağrılar yaptı. Seçimler öncesi ve sonrasında sistematik bir biçimde anayasa gündemi faşist şeflik rejiminin politika izleği oldu. Bu konunun güncel yakıcı bir esbab-ı mucibesi var. Çünkü anayasa konusu faşist şeflik rejiminin en öncelikli kriz konularından biri haline gelmiş bulunuyor ve kendi çözümünü dayatıyor.
Öncelikle vurgulayalım ki, faşist şeflik rejimi için bir deniz bitti. 2017 Nisanında tesis edilen şeflik rejimi sınırlarına dayandı. 2023 seçim sonuçları faşist şeflik rejiminin can alıcı bir handikabını somutladı ve yeni bir rejim krizi gerçeğini açığa çıkardı. Faşist şeflik rejimi daha ikinci uygulama periyodunda yüzde elli oy oranı anayasal koşuluna takıldı. Faşist şef ilk turda seçilemedi. İkici tur oylamasıyla bu anayasal baraj aşılmış olsa da kurduğu dümen faşist şefin ayağına dolandı. Teorik olarak öngörülen bu durum, pratikte iktidarı yitirme olasılığı ve riski olarak açığa çıktı. Cumhuriyet düzeninin dümenini elinde tutan AKP-MHP bloku için şimdilik büyük bir risk dönemeci geçildi. Bu iktidar bloku için ucuz atlatılan bir varta sayılabilir. Ancak bu yadsınamaz gerçeklik faşist iktidar blokuna meydan okumayı sürdürüyor. Verili siyaset mekaniği faşist iktidar blokuna yeniden iktidar olma garantisi sunmuyor. Sözün özü, iktidarı kaybetme korkusu AKP-MHP bloku için artık çok somut bir hakikat ve ağır bir derttir.
Faşist şeflik rejiminin üzerine kurulu olduğu siyaset mekaniğinin iki aksı da var. İlki cumhurbaşkanlığı seçimi için belirlenen yüzde elli barajıdır. Siyasal meşruluk sağlama saikiyle ve salt çoğunluk kriteriyle konulan yüzde elli barajı aynı zamanda siyaset mekaniğinin ikinci aksını da belirleyip şekillendirdi. Alaturka şeflik rejimi için öngörülen ve kurgulanan bu durum “ittifak siyaseti sistemi”ni yarattı. Gelinen aşamada “cumhurbaşkanlığı seçim sistemi”ni her iki aksı da arızalı ve kriz üreten bir potaya dönüşmüştür. Belirli koşullar altında yürüyen ittifak siyasetinin verili koşullarda sürdürülemez ve risklerle dolu olduğu açığa çıktı. YRP, Hüdapar, DSP gibi küçük seçmen dilimlerine sahip partilerin siyasal sistemin yüzde elli barajı nedeniyle özgül ağırlıkları olağanüstü siyasal işlev kazandı. İttifak siyaseti mekaniğinin küçük partilerinin iktidar blokunu tavizlerle kuşatma ve yönetme olgusu AKP-MHP blokunu zorlamaya ve yıpratmaya başladı. Faşist iktidar blokunun taşıyıcı ana aktörleri olan AKP-MHP’nin birbirine mecbur ve mahkum siyasetlerinin de ilelebet sürdürülemez ve belli sınırları olduğu anlaşıldı. Sadece küçük seçmen dilimlerine sahip partilerin değil, Sinan Oğan gibi bir seçimlik barutu olan siyasal aktörlerin bu ittifak/blok sistemini etkileme gücü deneyimle görüldü. Alaturka bir icat olan faşist şeflik rejiminin tüm zayıflıkları, kırılganlığı ve mevcut haliyle sürdürülemez olduğu somut verileriyle ortaya çıktı.
2023 seçimlerinin rafine ettiği bu ders ve gerçeklikler ışığında, politik İslamcı faşist şeflik rejimi krizine hal çaresi bulmaya çalışıyor. Politik İslamcı faşist şefin yeni anayasa tartışmasını canlı tutması ve temel gündem olarak dayatmasının arka planında tam olarak şeflik rejimi krizi duruyor. En öncelikli hedefi bu olmakla birlikte, politik İslamcı faşist iktidar bloku tüm kazanımlarını yeni bir anayasayla güvence altına almayı da özellikle amaçlıyor. Elde ettiği hegemonya gücünü cumhuriyetin yüzüncü yılında Türkçü-politik İslamcı bir kurumsal düzene, eş deyişle yeni bir cumhuriyet formuna sıçratmak istiyor. Şeflik rejiminin bekası ve krizin çözümü için öteden beri rezervde tuttukları yüzde elli barajının yüzde kırk seviyesine çekilmesi teklifi ve dayatması önümüzdeki yasama döneminde AKP-MHP faşist blokunun ana siyaseti olarak gündeme gelecektir. Şeflik rejimi seçim sisteminin Güney Amerika’daki başkanlık seçim sistemlerinde olduğu gibi en yüksek oy oranıyla belirlenmesi, iktidar blokunun ikinci seçeneği ve şapkadan çıkaracağı tavşan olarak beklenmelidir.
2023 seçimleri sonucu oluşan burjuva parlamento bileşimi ve aritmetik tablosu, faşist AKP-MHP iktidar blokuna salt kendi gücüyle yeni bir anayasal düzen kurma imkanı tanımıyor. Öte yandan politik İslamcı faşist şeflik rejiminin limitine varmış olan toplumsal ve siyasal meşruiyet gücü de yeni anayasayı iktidar blokuna yaslanarak kotarmayı engelliyor. Seçimler sonrası politik İslamcı faşist iktidarın işçi sınıfı ve halklarımıza karşı başlattığı ekonomik ve politik saldırı dalgası ezilen ve sömürülen milyonlarda giderek büyüyen bir memnuniyetsizlik yaratıyor. Faşist şeflik rejimi en dezavantajlı koşullarda yeni anayasa politikasını geliştiriyor. Bu politikayla kelimenin gerçek anlamında sıçramak istiyor. AKP bunu ilk kez yapmıyor. 2010 anayasa değişikliği ve şeflik rejimini tesis eden 2017 Nisan referandumu, AKP ve AKP-MHP’nin iktidar sıçramasının eşikleri oldu.
Anayasal politika süreçleri iktidar partilerine siyasal meşruiyet, toplumsal hegemonya ve kitle konsolidasyonu imkanları sağlıyor. AKP-MHP faşist bloku anayasal politikanın verimini çok iyi biliyor. Bu yüzden AKP-MHP faşist iktidar bloku cumhuriyetin yüzüncü yılı momentini yeni anayasa politikasıyla politik İslamcı faşist şeflik rejiminin tahkimi için gerçek bir fırsata çevirmek istiyor. AKP-MHP faşist bloku yeni anayasayı ancak ve yalnızca yeni burjuva ittifakları kurma yoluyla yapabilir. Burjuva ittifak sahasını ve skalasını genişleterek amacına ulaşabilir. Politik İslamcı faşist şeflik rejimi cumhur ittifakını yeni taktikler ve kirli pazarlıklarla genişleterek ilerleme yolunu seçecektir.
AKP-MHP iktidar blokunun yeni anayasa için siyasal ittifak eksenleri ve zeminlerinin Türkçülük, İslamcılık, devletçilik olacağı açıkça görülüyor. Faşist iktidar bloku kendi siyasal meşrebine uygun bir anayasa yapmayı amaçlıyor. Kendi suretinden bir yeni anayasa yapmayı isteyen politik İslamcı faşist rejim Türkçü ve politik İslamcı değerleri yeni anayasaya yedirmeyi hedefliyor. Yeni anayasa kesinlikle cumhuriyetin sömürgeci tekçi yapısını ve Türklük sözleşmesini muhafaza edecektir. Kutsal aile ve makbul kadınlık konseptleriyle günbegün derinleştirilen kadın düşmanlığını ve LGBTİ+lara karşı sürdürülen dizginsiz nefret ve terör yeni anayasa politikasını hazırlayıp olgunlaştıran ideo-politik kampanyalarıdır. Yeni anayasanın faşist içeriği bu kampanyaların amacında verilidir.
Yeni bir faşist düzen tahkiminden başka bir şey olmayan faşist şefliğin anayasa politikasına arı-duru bir karşı politika ve hazırlıkla çıkmak emekçi sol hareketi bekleyen çok önemli dönem görevidir. Anayasal politika süreçleri toplumsal ve siyasal hegemonya mücadelesinin keskinleştiği dönemlerdir. Emekçi sol hareketimizin bir kesimi 2010 anayasa değişiklikleri uğrağında “yetmez ama evet” politikasıyla egemen iktidar blokuna yedeklendi. Bu acı ve utanç verici deneyimi akılda tutarak önümüzdeki dönemde karşımıza bir kez daha dikilip meydan okuyacak olan anayasal politika tuzağına düşmemek gerekiyor. HDP-Yeşil Sol ve TBMM’de bulunan emekçi sol hareket bölükleri başta olmak üzere tüm emekçi sol hareketimiz politik İslamcı faşist şeflik rejiminin anayasa politikasına açık ve cepheden eylemli politikaya; bir siyasal hegemonya mücadelesi şimdiden hazırlanmalıdır. Faşist cumhuriyet düzenini anayasal yeniden yapılandırılmasının işçi sınıfı ve halklarımıza vaat ettiği ve vereceği hiç bir şey yoktur. İşçi sınıfı ve ezilenlerin yeni bir faşist anayasa düzenine değil, faşizmin tasfiye edilmesine ihtiyaç var.
*İşçi Sınıfı ve Ezilenlerin Sesi ATILIM gazetesinin 27 Eylül tarihli 135. sayılı başyazısı.