Faşist şeflik rejiminin krizinin bu uğrağında emekçi sol hareket mevcut krizi derinleştirmeyi hedefleyen bir politik eylem ve söylem hattında yürümelidir. İşbirlikçi egemen sınıfların yeni anayasal restorasyonla faşist düzenin devamına olanak tanımamalıdır. Burjuva anayasal politikaya karşı ezilenlerin devrimci iktidar politikasını ve özgürlük cephesini inşa etmeye odaklanmalıdır.
Alaturka bir icat olan ve kemalist cumhuriyetin çeyrek yüzyılı boyunca ulu şef M. Kemal ve milli şef İ. İnönü’nün devlet yönetme düzeneği olarak kullanılan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, cumhuriyet avadanlığından alınarak ve güncellenerek kullanılmaya başlandı. 1930’ların faşist şeflik rejimi modelini bir hükümet sistemi olarak öneren ve devlet bekası için yardıma çağıran ise Devlet Bahçeli olmuştu. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi olarak kodlanıp kurgulanan faşist şeflik rejimi, MHP’nin ısrarı ve ittifakı sayesinde inşa edildi.
15 Temmuz öncesi kurulan ve akabinde Yenikapı ruhuyla pekişen AKP-MHP ittifakı, kendine uygun bir devlet düzeninin inşasına girişti. 2017 Nisan anayasa referandumu öncesinde hazırlanan anayasa seçenekleri içerisinde, MHP’nin sadece şeflik rejimi seçeneğine destek verip ittifak yapmasıyla yeni faşist iktidar düzeni kuruldu. Denebilir ki şeflik sisteminin mimarı Devlet Bahçeli ve MHP’dir. Bu, MHP’yi devlet yönetiminin ortağı haline getirdi. Dahası MHP’yi faşist şeflik rejiminin garantörü kritik konumuna taşıdı. MHP bu anahtar ve garantör rolüyle devletten muazzam güç devşirdi, yeni mevziler kazandı. Bir ucu sömürgeci ordudan faşist polise, diğer ucu yargıdan mafya örgütlerine, kontrgerilla aparatlarına uzanan devasa bir kuvvet devşirmesiyle büyüdü, politik olarak semirdi. Hiç tartışmasız faşist şeflik rejimi MHP’yi partisel olarak güçlendiren, tersinden politik islamcı AKP’yi devlet yönetmede dengeleyen ve kontrol eden bir konuma yerleştirdi.
Pek çok siyasal parametresi ve sonucuyla 2023 burjuva düzen seçimleri politik islamcı faşist şeflik rejimi için gerçek bir sınanma uğrağı oldu. 2023 seçimleri bu sistemin arızalı ve kriz üreten bir potaya dönüştüğünü kesin olarak gösterdi. Faşist şeflik rejimi daha ikinci periyodunun girişinde varoluş handikabıyla karşılaştı. “Cumhurbaşkanlığı seçim sistemi” iki aks üzerinde ete kemiğe bürünüyordu. Biri cumhurbaşkanı seçimi için konulan yüzde elli artı bir oy oranı barajıydı. Diğeri yüzde elli barajını geçmek için siyasi ittifak yapma koşuluydu. Alaturka şeflik rejimi kendine has bir “ittifak siyaseti sistemi” yarattı. Burjuva düzen partilerine her tür pragmatist, ilkesiz, kirli ve kumpaslara açık bir siyaset yolu açtı. Gazetemizin 135. sayısındaki başyazısında dikkat çekmiştik: “Belirli koşullar altında yürüyen ittifak siyasetinin verili koşullarda sürdürülemez ve risklerle dolu olduğu açığa çıktı. YRP, Hüdapar, DSP gibi küçük seçmen dilimlerine sahip partilerin siyasal sistemin yüzde elli barajı nedeniyle özgül ağırlıklarının olağanüstü siyasal işlev kazanması ve ittifak siyaseti mekaniğinin küçük partilerin iktidar blokunu tavizlerle kuşatma ve yönetme olgusuna dönüşmesi, AKP-MHP blokunu zorlamaya ve yıpratmaya başladı. Faşist iktidar blokunun taşıyıcı ana aktörleri olan AKP-MHP’nin birbirine mecbur ve mahkum siyasetlerinin de ilelebet sürdürülemez ve belli sınırları olduğu anlaşıldı. Sadece küçük seçmen dilimlerine sahip partilerin değil, Sinan Oğan gibi bir seçimlik barutu olan siyasal aktörlerin bu ittifak/blok sistemini etkileme gücü deneyimle görüldü. Alaturka bir icat olan faşist şeflik rejiminin tüm zayıflıkları, kırılganlığı ve mevcut haliyle sürdürülemez olduğu somut verileriyle ortaya çıktı.”
Yargı alanında patlak veren krizde aynı amaç ve söylemde buluşan faşist şef Erdoğan ile iktidar ortağı Bahçeli arasındaki konsensüs kısa sürede bozuldu. Faşist şeflik rejiminin yapısallığından kaynağını alan devlet krizi yeni bir boyuta sıçradı. Faşist şef Tayyip Erdoğan’ın yüzde elli artı bir seçim barajının değiştirilmesi ve ittifak siyasetini “kimin eli kimin cebinde” ifadesiyle eleştirmesi Cumhur İttifakı içindeki örtük gerilimi bir siyasal kriz olarak açığa çıkardı.
Politik islamcı faşist AKP ile ülkücü faşist MHP’nin oluşturduğu Cumhur İttifakı bloku içinde kontrollü ve yönetilebilir gerilim ve çelişkiler düzeyinin yeni bir boyuta sıçraması önemli bir siyasal olaydır. Bu durum yeni bir siyasal saflaşma döneminin başlangıcına işaret ediyor. Zira alaturka şeflik rejiminin krizi aynı zamanda tüm burjuva düzen partileri bağlayan, etkileyip yeni pozisyonlar almaya zorlayan bir yönetim sistemi krizidir. Türk tipi başkanlık rejimini savunsun ya da karşı çıksın seçim sonuçları, mevcut seçim barajı ve ittifaklar sistemiyle faşist şeflik rejiminin krizi tüm burjuva düzen siyasetini kendi girdabına çekiyor.
Bir söylem analizine derinleşmeden salt olgusal bakarsak; politik islamcı faşist şef Erdoğan ile faşist lider Devlet Bahçeli arasında açık bir politik zıtlaşma ve pozisyon alma hali yeni bir siyasal durumdur. Bahçeli’nin partisinin grup toplantısında faşist şef Erdoğan’a verdiği cevap bir bayrak göstermedir. “Milletvekili değil cumhurbaşkanı seçiyoruz” diyerek kurulu şeflik rejiminin dayanağı olan yüzde elli artı bir barajı ve bir bütün olarak sistemi tavizsiz savundu. Devlet Bahçeli’nin yüzde elli artı birde ısrar etmesi eşyanın tabiatı gereğidir. Bu bir diretme ve dayatma tavrı olarak okunmalıdır. Devlet Bahçeli ve MHP kendi ‘müstahkem mevki’sini sımsıkı korumaya çalışıyor. Çünkü politik islamcı Tayyip Erdoğan’ın önerdiği yüzde kırk oy oranı ya da en fazla oyu alanın şef olarak seçileceği bir seçim sistemi MHP’yi iktidar denkleminin dışına itiyor.
Faşist şef Erdoğan yaptığı teklifle sadece seçeneklerini çoğaltmak ve iktidarını garantileyecek yolu açmakla kalmıyor. Son seçim sürecinde MHP ile AKP arasında sürtünmeye yol açan Hüdapar ve YRP, faşist şef Erdoğan’ın önerdiği yeni denklemde “politik islamcı mihver” olarak ve MHP’yi dışlayarak iktidar seçeneğini oluşturuyor, ufuk derinliğinde islamcı cumhuriyet imkanını da ima ediyor. Bu, MHP’nin asla ve kat’a yanaşacağı ve destek vereceği bir seçenek değildir. MHP devlet dümenini tek başına politik islamcılara bırakılmayacak kadar varoluşsal önemde bir konu olarak görüyor.
2023 seçimleri üç burjuva siyasal fay plakasının ve mihverin oluştuğunu gösteriyor. Politik islamcı AKP ve ona eklemlenen küçük politik islamcı partiler YRP, Hüdapar ve AKP’den kopan Gelecek Partisi “politik islamcı mihveri” oluşturuyor. İkincisi MHP ve İYİP’in merkezinde durduğu ırkçı-Türkçü Zafer Partisi’nden irili-ufaklı ülkücü, milliyetçi bölüklerde oluşan “milliyetçi-ülkücü-Türkçü mihver”dir. Üçüncüsü ise CHP’de ifadesini bulan “ulusalcı cumhuriyetçi ve burjuva solcu mihver”dir. Hareketli ve birbirine geçişli olan bu üç burjuva siyasal plaka ve mihver dışında dördüncü mihver olarak emekçi sol hareket siyasal saflaşma topografyasında yer alıyor.
Seçimler sonrası Türkçü milliyetçi ülkücü karakteriyle oluşan siyasal plaka ve mihver gelişen Türk milliyetçiliğini iktidarlaştırma fikrini güçlendirdi. MHP seçim zaferi coşkusunun en tatlı anında bunu Türk milliyetçiliğinin gücü ve birlik çağrısı olarak söyleme döktü. Özellikle İYİP’e yeniden yuvaya dönüş çağrısı yaptı. Türkçü-ülkücü milliyetçilerin ana ekseni olma iradesini ve tavrını ortaya koyarak İYİP ve Zafer Partisi üzerinde bir ideo-politik tazyik yarattı. Dolayısıyla alanı genişleyen ve iktidar/devlet sektörlerinde mevzi olarak sürekli güçlenen MHP, oluşan Türk milliyetçi mihverini politik islamcı mihvere karşı bir alternatif ve iktidar imkanı olarak görüyor. MHP’nin mütemadiyen İYİP’i yuvaya davet etmesi bu iktidar stratejisinin en can alıcı adımıdır. İYİP’in AKP ile ancak kendi denetiminde bir ittifaklaşmaya gitmesini de gözeten bir politikadır. Devlet Bahçeli ve Meral Akşener’in 10 Kasım’da Anıtkabir’de verdikleri görüntü tam da yeni siyaset düzlemini anlatıyor. AKP ve MHP ayrı yön ve saiklerle İYİP’i iktidar denklemi siyasetinin bir siyasal aktörü haline getirmeye ve hazırlamaya çalışıyor.
2023 burjuva düzen seçimlerinin burjuva siyaset partileri ve sektörleri açısından yeni bir dönemin başlangıcı olduğu tartışma götürmez bir olgudur. Son seçimler gösterdi ki, AKP’nin MHP’ye veya İYİP gibi muadili bir burjuva partiye yaslanmadan iktidarda kalabilme imkanı yoktur. AKP yeni siyasi partnerlere mecburdur. Bu gerçeklik iktidarını sürdürmek isteyen AKP için yeni bir siyasal iktidar stratejisi arayışını koşulluyor. Kazananı ve kaybedeniyle burjuva düzen blok ve partileri seçimlerin ardından yeni yol arayışı ve yeniden yapılanma, yeni duruma göre pozisyon alma pratikleri sürüyor. Kriz, değişim ve yeniden yapılanma süreçleriyle birlikte ilerleyen burjuva muhalefet partilerinin yeni siyaset zemininde AKP veya MHP’yle farklı ilişkilenmeleri beklenmelidir. Yeniden parlamenter rejime dönüş seçenekleri de dahil tüm burjuva atraksiyonları olasılık dahilindedir.
Faşist şeflik rejiminin krizinin bu uğrağında emekçi sol hareket mevcut krizi derinleştirmeyi hedefleyen bir politik eylem ve söylem hattında yürümelidir. İşbirlikçi egemen sınıfların yeni anayasal restorasyonla faşist düzenin devamına olanak tanımamalıdır. Burjuva anayasal politikaya karşı ezilenlerin devrimci iktidar politikasını ve özgürlük cephesini inşa etmeye odaklanmalıdır.
*İşçi Sınıfı ve Ezilenlerin Sesi ATILIM gazetesinin 24 Kasım tarihli 143. sayılı başyazısı.