NATO üyesi ülkelerin Dışişleri Bakanları toplantısı bu hafta Brüksel’de gerçekleşti. Yapılan toplantının ana gündemini “ittifakın savunma durumu, Ukrayna’ya yapılan yardımların geleceği, Balkanlar’daki istikrar ve İsveç’in üyelik başvurusu” oluşturdu.
Bölgede savaşın başlamasından itibaren Ukrayna, NATO toplantılarının en önemli gündem maddesi olmaya devam ediyor. Üye ülkelerin güvenlik ve savunmalarının artırılması çerçevesinde NATO, özellikle doğu kanadını yüksek sayıda gelişmiş savaş uçakları, sofistike hava ve füze sistemleri ile güçlendirdi. Bu süreçte NATO üyesi ülkeler Ukrayna’ya yoğun askeri, finansal ve teknik destek sağladı. Yapılan Brüksel toplantısında da Ukrayna’ya dönük yardımların devam edeceği, verilen eğitimle birlikte Ukrayna ordusunun NATO standardı silahlarla donatılması ve birlikte çalışabilirliğin artırılmasının hedefleneceği belirtildi.
Son toplantı yine Balkanlar’daki durumun da NATO’nun ana gündem maddelerinden biri haline geldiğini gösterdi. Zaten zirve öncesi NATO Genel Sekreterinin Bosna-Hersek, Kosova, Sırbistan ve Kuzey Makedonya’yı ziyaret etmesi, bölgedeki gerginliğin düzeyini göstermesi açısından önemliydi. Bölgedeki askeri varlığını her geçen gün arttıran NATO, Rusya’nın Ukrayna işgalinden sonra NATO ile ortak tatbikatlara son veren Sırbistan’a karşı havuç ve sopa politikasını uygulamaya devam edeceğini bir kez daha deklare etmiş oldu.
Toplantının başka bir gündemi de İsveç’in NATO üyelik başvurusunun durumunun değerlendirilmesi oldu. İsveç, Türkiye ve Macaristan’ın da onaylaması durumunda ittifaka katılabilecek. Vilnius’taki zirvede faşist şef Erdoğan, İsveç’in üyeliğini destekleyeceğini açıklamıştı. Hakan Fidan da toplantıda İsveç Dışişleri Bakanı ile yaptığı görüşmede “birkaç hafta içerisinde İsveç üyeliğinin tamamlanacağını” teyit etmiş oldu.
Toplantı sonrası basına değerlendirmelerde bulunan NATO Genel Sekreteri Stoltenberg, özellikle Ukrayna’daki duruma batılı emperyalistler cephesinden bakarak, “zafer” tablosu çizmeye çalıştı. Ukrayna ordusunun 21 ay içinde önemli muharebeler kazandığını belirten Stoltenberg, Ruslara önemli kayıplar verdirdiği, işgal edilen bölgelerin kurtarılması ve en önemlisi de Ukrayna’nın bağımsız bir ülke olarak kalmayı başardığını belirtti. Bunlara Finlandiya ve İsveç’in (Türkiye ve Macaristan’ın veto sorunu henüz halledilmese de…) NATO üyeliği, AB ve ABD’nin NATO’ya sıkıca bağlanması, Rus doğal gazının Avrupa’ya sevk edilmesinin durdurulması, silah ve enerji tekellerinin devasa kârlar elde etmesi de eklenebilir.
Dolayısıyla saldırıyı başlatan Rusya’nın Ukrayna’nın tamamını işgal edememesi, rejim değişikliği gerçekleştirememesi bir başarı olarak sunuluyor. Hal böyle olunca mevcut durumun “zafer” olduğunu Batılı ülkeler, Ukrayna yönetimi ve iç kamuoyunu ikna etmek için kullanmaya çalışıyor.
Oysa Ukrayna bakımından ise büyük bir yıkım söz konusu. Ülkenin en önemli sanayi bölgeleri Rus ordusunun kontrolüne geçmiş ve ülke ikiye bölünmüş durumda. 21 ayda ölen asker ve sivil sayısının 300 bini aştığı tahmin ediliyor. Milyonlarca Ukraynalı yurt dışına göç etmek zorunda kaldı. Ekonomi dibe vurdu. En önemlisi de Ukrayna şimdi eskisine göre katbekat AB ve ABD’ye bağımlı hale geldi.
Gerçek tabloda savaştan asıl kazananın Batı emperyalistleri, yeni topraklar elde eden Rusya’nın kısmen kazanan, tam kaybedenin ise Ukrayna olduğu anlaşılıyor. Asıl kaybedenler ise yoksullaştırılan, düşmanlaştırılan bölge halkları ve emekçileri.
* Atılım Gazetesinin Avrupa Eki’nin (atilimavrupa1994@gmail.com) 8 Aralık 2023 tarihli Avrupa Gündemi köşesi