Kadın devriminin kadın özgürleşmesinin devrimci programı olduğunu kaydeden Sosyalist Kadın Dergisi yazarı Sultan Ulusoy, temel ittifak kuvveti olan erkek komünistlerin kadın devrimi ve programını kavramada söz ve eylem pratiği içinde olması gerektiğinin altını çizdi.
Özgür TV, Özgür Yorum programında Kadın Devrimi ve Erkek Komünistler başlıklı konusunda Arzu Demir’in konuğu olan Sosyalist Kadın Dergisi yazarı Sultan Ulusoy, komünist erkeklerin insanlaşma sürecinde nasıl bir mücadele yürütmesi gerektiğini anlattı. Ulusoy, komünist erkeklerin attığı her adımın hem kendileri hem de hemcinsleri için olduğunun altını çizdi.
Ulusoy’un verdiği yanıtlar şöyle:
Kadın Devrimi nedir? Kadın Devrimi ile toplumsal devrim arasındaki ilişki nasıl?
Dünyanın dört bir yanında kadın devrimi fikrine katkı sunan, eylemleri ve yaşamlarıyla kadın devrimini var eden, bu uğurda ölümsüzleşen tüm kadınların anıları önünde saygıyla eğiliyorum. Ve eklemek istiyorum ne mutlu ki bize Clara Zetkinlerden, Alexandra Kolontaylardan Sakine Cansızlara, Yeliz Erbaylardan Jîna Mahsa Aminilere, Ivana Hoffmannlardan bu günlere bu bayrak elden ele devrediliyor. Kadın devrimi kadın özgürleşmesinin devrimci programıdır. Bir nevi cinsel devrimdir. Kadının binlerce yıllardır süregelen ezilmişliğini, köleliğini, ikincilliğini ortadan kaldırmak üzere giriştiği bir altüst oluştur. Toplumsal cinsiyet ayrımlarının ortadan kaldırılması oldukça zorlu bir mücadele. Bu ataerkil toplumsal düzene, onun ürünü olan öğretilmiş erkekliğe ve aynı zamanda geleneksel kadınlığa savaş açmak anlamına geliyor. Bu nedenle de kadın devriminin bütün bu altüst oluşu kendi öznesinden başlattığını söyleyebiliriz.
‘ERKEK EGEMENLİĞİ SÖZ KONUSU OLDUĞUNDA CEPHEDEN SAVAŞIM DİYE TARİF EDEBİLİRİZ’
Öğretilmiş kadınlığa karşı savaşta kadınlar olarak kendimize bilinçli iradi müdahale anlamına geldiğini söyleyebiliriz. Erkek sınıf kardeşlerimizden farklı olarak biz kadınların kurtuluşu sadece sermaye egemenliğinin son bulmasıyla sağlanmıyor. Aynı zamanda sermaye egemenliğine sırtını dayamış olan erkek egemenliğini de alt etmek gerekiyor. Kadın devriminin bir nevi sermaye egemenliğine karşı birlikte mücadele yürüttüğü erkek sınıf kardeşlerine karşı da bir mücadelesi olduğunu tarif etmek gerekir. Sermayeye karşı sınıf kardeşlerimizle, proleter erkeklerle tam bir kenetlenme tam bir birlik, ama erkek egemenliği söz konusu olduğunda tam bir karşı karşıya geliş, cepheden savaşım diye tarif edebiliriz.
Kadın devriminin ittifak güçleri kimlerdir peki?
Erkek egemenliğinin maddi dayanaklarının yıkılmasından kimlerin çıkarı vardır sorusunu sormalıyız öncelikle. Kadın devrimi kadın özgürleşmesinin devrimci programıdır dedik. Ama diğer yandan biz bu devrimci programı devrimci yollarla gerçekleştirmek istiyoruz. Bir bütün olarak erkek egemen sistemi var eden dayanaklara saldırmayı öngörüyoruz. Erkek egemenliğinin maddi dayanaklarının yani sermayenin tasfiyesinden proleter erkeklerin de çıkarı vardır. Dolayısıyla sermaye egemenliğinin yıkılmasından çıkarı olan bütün kesimler kadın devriminin ittifak kuvvetleridir. Demek ki işçi emekçi erkekler bizim ittifak kuvvetlerimiz.
‘TAKTİK İTTİFAKLARIMIZ TEMEL İTTİFAK KUVVETLERİMİZ İÇİNE GİRMEYEBİLİR’
Peki bu bizim cins uzlaşması yaptığımız ya da yapacağımız anlamına gelir mi? Tabii ki hayır. Sermaye egemenliğinin yıkılmasından sadece proleter erkeklerin değil, LGBTİ+’ların da çıkarı vardır. LGBTİ+’lar da erkek egemenliğinin sırtını dayalı sermaye iktidarının yıkılmasından çıkarı olan kuvvetlerdir. Dolayısıyla LGBTİ+’lar da bizim ittifak kuvvetlerimiz arasındadır. Burjuva kadınlar da burjuva olsalar dahi kadın olmalarından kaynaklı cins olarak eziliyorlar. Onlar da bu ittifak kuvvetleri arasında yer alıyor mu sorusu akıllara gelebilir. Burjuva kadınlar ve onları temsil eden değişik kuvvetler, değişik politik öznelerle taktik ittifaklar öngörebiliriz. Örneğin İstanbul Sözleşmesi gasp edildiğinde buna karşı duran bütün kadınlar bu taktik ittifakların içinde yer alabilir pekala. Ama bu tamamen taktikseldir. Veya feministler ve değişik reformist yapılar ve öznelerle de sayısız taktik ittifaklar gerçekleştirebiliriz. Hatta günümüzde bu taktik ittifaklar çok öne de çıkabilir. Öyledir de gerçekte. Ama nihayetinde temel ittifak kuvvetleri içine girmeyebilirler.
Peki kadın devrimi komünist erkeklere ne tür sorumluluklar yüklüyor?
Kadın devriminin öznesi kadınlardır. Kadın devrimi bütün süreci öncelikle kendi öznesinden başlatıyor. Kendi öznesinden başlatırken de kadınları politikanın merkezine çekilmesini öngörüyor. Yani biz kadınlar olarak ne kadar çok politikanın merkezine doğru ilerlersek, politikanın merkezindeki stratejik alanları tutarsak o oranda kadın devrimini ilerletme konusunda yol almış oluruz.
‘KADIN ÖZGÜRLÜK MÜCADELESİ ÇİZGİSİNİ ANLAMA GAYRETİ İÇİNDE OLMALILAR’
Erkek komünistler ilkin, öncelikli ama mutlaka kadın devriminin ilerletilmesi söz konusu olduğunda kadınların temel özne olduğu gerçeğini unutmamaları gerekiyor. Herhangi bir biçimde erkek aklının öne geçişi, erkek inisiyatifinin öne geçişi söz konusu olamaz. Erkek komünistler birincisi bu konuda kafa açıklığına sahip olmalılar. İkincisi kadın özgürlük mücadelesi ve bunun çizgisini kavrama konusunda görüş açısına sahip olmalılar. Bazen erkek aklı, erkek yaklaşımı kadın özgürlük mücadelesi çizgisini neredeyse kadınlardan daha iyi bildiğini, kavradığını iddia edebiliyor. Bundan sakınmaları gerekir. Tersine kadın özgürlük mücadelesi çizgisini anlama, derinleşme gayreti içinde olmalılar. Bu çizginin iyi bir öğrencisi olabilmeliler.
‘ERKEKLER ÖĞRENMEKTEN ÇOK ÖĞRETMEYE MEYİLLİ’
Bunu neden söylüyorum, komünist de olsalar da erkekler tarihsel şekillenişleri, öğretilmişlikleri itibariyle öğrenmeye pek yatkın değillerdir. Öğrenmeye açık olmaktan çok öğretmeye meyilleri vardır. Halbuki şöyle düşünmeliler, kadın özgürlük mücadelesi çizgisini, kadın devrimi programını kavramayan, onun iyi bir öğrencisi olmayı başaramayanlar kadın iradesi ve inisiyatifini de tanımaya pek yatkın olmazlar. Kadın devriminin ilerletilmesinde kadınların özne olması, kadınların inisiyatifi, iradesi belirleyicidir. Dolayısıyla öğrenci konumlanışı içinde olmalılar. Herhangi bir şekilde kadınlara öğretmeye kalkma, kendi yaklaşımlarını kadınlara empoze etmeye kalkmak gibi bir yoldan ilerlememelidirler. Hele hele politikleşmiş, öne çıkmış, kadın devriminin öznesi haline gelmiş kadınların erkek aklına ihtiyaçları yok. Kadınlar kendi yollarını, yürüyecekleri mecraları kendileri belirleyebilir, kendi kararlarını kendileri alabilirler. Burada komünist erkeklerin yapabilecekleri en ideal şey, kadın devrimi programını ve bunun güncel politikaya yansımalarını kavramak. Güncel politikaya yansımalarını kavrayarak kendi üzerlerine düşen sorumlulukları çözümlemeye çalışmak.
Bu bazen erkeklerin kendi kavrayışlarıyla gerçekleşebilir ama daha çok kadın komünistlerin erkekleri yönlendirmesiyle gerçekleşebilir. Bu derinleşmeye bağlı olarak erkek komünistler kadınların yanında saf tutmayı gerçekleştirebilirler. Bu derinleşme, yatkınlık gerçekleşmeden erkeklerin kadın özgürlük mücadelesi yanında saf tutmaları pek mümkün değildir.
Çok yaygın erkek şiddeti var. Bazen yanımızdaki yoldaşlarımızda olabiliyor şiddet uygulayan. Erkek şiddetine karşı mücadelede komünist erkeklerin ne yapması gerekiyor?
Öncelikle sanırım bir kadın veya bir çocuk saldırıya maruz kaldığında erkeklerin kendi cinsleri adına sorumluluk duymaları gerekiyor. Ve hatta aslında şöyle, bunun ağırlığını derin bir şekilde yaşamaları gerekiyor. Çünkü buruda söz konusu olan birey olarak “a erkeğinin, b erkeğinin” ne yaptığından ziyade toplumsal olarak erkeğin ve toplumsal erkekliğin ne yaptığıdır. Buna odaklanması gerekiyor. Bu konularda açıkçası maalesef ki komünist erkeklerin de yeterli druyarlılıkta olduğunu söylemek zor. Hatta kendi cinsinin gerçekleştirdiği insanlık dışı eylemleri, insanlık dışı saldırıları ve saldırıların ağırlığını bir cins olarak hissettiklerini tam olarak söyleyemeyiz.
‘İNSANIN İNSANLA İLİŞKİSİ YERİNİ YABANCILAŞMAYA BIRAKIYOR’
İkincisi, sonuçta şiddet, şiddetin değişik türleri insanın insana yabancılaşmasının bir ürünü. Erkeğin kadını veya çocuğu özellikle de kadını kendi mülkü gibi görmesinin, kendisine ait bir nesne olarak görmesinin bir soncu. Toplumsal erkek, kadını kendine ait bir nesne, cinsel hizmetini gören, çocuk doğuran, karnını doyuran, bakımını yapan bir nesne, aparat gibi gördüğü için kadın bunları yapmadığında, yapmayı reddettiğinde şiddet çoğunlukla ortaya çıkıyor. Dolayısıyla ilkel komünal toplumdaki insanın insanla ilşikisi formu, özel mülkiyetin ortaya çıkşı ve bunun erkeğin elinde toplanmaya başlamasından sonra yani Analık Hukukunun yıkılmasından sonra, kadının tarihsel olarak sömürülmesinin, ezilmesinin serüveninin başlamasından sonra erkek aklı kadını kendine ait bir parça olarak görmeye başlıyor aslında insanın insanla ilişkisi yerini bir yabancılaşmaya bırakıyor. Dolayısıyla da aslında erkek bu andan itibaren kendi insanlığından uzaklaşmaya başlıyor, kopmaya başlıyor.
‘ERKEK KOMÜNİSTLERİN KADIN BEYANI İLKESİNE GÖRE DAVRANMASI GEREK’
O halde komünist erkekler hemcinslerini en başta insanlığa davet etmeli. Aslında toplumsal yüzleşmeyle birleşmek zorunda. Erkek komünistler kendi hemcinslerini bütün bu konularda toplumsal yüzleşmeye davet ettikleri, gerçekleştirebildikleri oranda bir yol alabilirler. Buralardan tartışabiliriz. Bu toplumsal yüzleşmenin de değişik formları olabilir pekala. Örneğin geçmişte, “Kadına Yönelik Şiddet Erkeklikse, Biz Erkek Değiliz” diye bir inisiyatif çıkmıştı. “Kürtaj yasağına Karşı Erkekler’ diye bir oluşum çıkmıştı. Bir biçimiyle kendi hemcinslerini yaptıkları eyleme, insanlık dışı eylemi sorgulamaya davet edebilirler. Ve yine buradan devamla şunlar söylenebilir; bu tip durumlar söz konusu olduğunda, saldırılar söz konusu olduğunda erkek komünistlerin kadınlardan çok çok daha önce saldırıya uğrayan kadını, çocuğu anlamaya onunla belki empati kurmaya yönelmesi gerekiyor. Bunun da en baştaki yolu kadın beyanı esastır, aksini ispat yükümlülüğü erkeğe ait ilkesine göre davranmaları uygun olabilir. Bu tip bir açıklama, beyan geldiğinde kadınlardan çok çok önce erkek komünistlein bu ilkeyi öne çekmeleri, ilkenin gereklerine uygun davranmaları gerekiyor. Aslında bu tip saldırılar bu tip ve saldırıların ardından beyan gerçekleştiğinde maalesef ki komünist erkekler de duruma şüpheyle yaklaşabiliyorlar. Ortada kadın beyanı esastır, aksini ispat erkeğe aittir diye bir ilke olmasına rağmen, böyle bir ilkenin varlığına rağmen amalı, fakatlı cümleler kurulabiliyor. Beyanda bulunan kadının, çocuğun durumuna şüpheyle yaklaşılabiliyor. Bu konuda da erkek komünistlerin bu ilke üzerine ciddiyetle durması gerekiyor.
‘HEMCİNSLERİNİ TOPLUMSAL ERKEKLİKLERİYLE YÜZLEŞMEYE ÇAĞIRMALI’
Diğer yandan erkek komünistlerin bütün bu süreçlerde ideolojik-politik görevleri olduğu kadarıyla değişik politik görevleri de tarif edilebilir. “Biz Erkek Değiliz” gibi bir inisiyatif kurabilirler, hemcinsleri içinde propagandasına yönelebilirler, erkeklik atölyesi gerçekleştirip hemcinslerindeki toplumsal erkekliği sorgulayabilirler, bununla yoğun bir mücadeleye girişebilirler. Uzun sözün kısası toplumsal erkeklik, yansıdığı her anda erkek komünistler kadın komünistlerden çok daha inisiyatifli davranabilmeli, davranmalıdırlar. Herhangi şekilde kadın komünistlerin işi olarak görmek, bu davranış içine girmek erkek komünistlerin en geri davranışları olması gerek.
İlkeler böyle. Ama 25 Kasım ya da 8 Mart gibi tartışmalı günler var. Erkeklerin katılmamasına ilişkin kadınlar çok uzun süre mücadele etti, o alanları özerkleştirdi. Kastettiğim bu değil elbette. Ama erkek komünistler bu tür günlerde ne yapmalı, ne söylemeli ya da erkek komünistler hiçbir şey yapmamalı ve söylememeli mi?
Öncelikle erkek komünistlerin tıpkı az önce tartıştığımız noktadaki gibi, hemcinslerinin erkek yanlarıyla mücadeleyi kesinlikle öne çekmeleri, birinci sıraya oturtmaları gerek. Bu kadınların değişik biçimlerde inisiyatifini tanımak söz konusun olduğunda da böyledir. Sokaktaki herhangi bir erkek, toplumsal erkekliğe göre şekillenmiş bir erkek bütün bu konularda farklı düşünebilir, farklı yaklaşabilir, konuyu farklı tarzda ele alabilir; örneğin kadın devriminin öznesinin kadınlar olduğu gerçeğini doğallığıyla kavrayamayabilir. Birincisi komünist erkekler kendi hemcinslerini bu konuda bilinçlendirmeli. Söz konusu 25 Kasım ise 8 Mart ise burada elbette kadınların çizdiği çerçeve, kadınların belirlemeleri temel olacaktır. Burada erkeklerin ne düşündüğü, nasıl yaklaştıkları, ne yapmak istediklerinin deyim yerindeyse hakikaten bir kıymeti yok. Bunun çerçevesinin net bir şekilde kadınlar tarafından çizilmesi, kadınların belirlemelerinin öne geçmesi gerekiyor.
‘KADINLARIN BELİRLEDİĞİ ÇERÇEVEDE GÖREV ÜSTLENEBİLİRLER’
Somutlaştırırsak, örneğin 8 Mart öncesinde erkekler pekala kadınların çizdiği çerçevede, onların inisiyatifi dahilinde, onların belirlemelerinde teknik, pratik birçok görev üstleenbilirler. Ama burada mesele söz konusu olan kadınların çizdiği çerçevenin içinde kalmaktır, kadınların onlardan talep ettikleri çerçevesinde kalmaktır. Erkekler olarak herhangi biçimde kendi belirledikleri hattan gitmek değil de kadın komünistlerin çizdikleri çerçeveye dahil olmak. Örneğin kadınlar onlardan teknik, pratik bir destek mi istiyor. Örneğin geniş kadın kitlelerinin 8 Mart meydanına taşınması konusunda, tek tek kadınların alanlara getirilmesi konusunda destek mi istiyor kadınlar, bunları gerçekleştirebilirler. Erkeklere 8 Mart’ta kurumları ya da var olan değişik büroları vb. birer çocuk kreşine, çocuk oyun alanına çevirmelerini mi istiyor, bunları yapabilirler. Bunun ötesindeki hareket tarzı, kadın hareketini, kadın iradesini tanımamak anlamına gelir. Bir destekten ziyade öğretme pozisyonuna doğru kaymak anlamına gelir. Sözün özü, kadın inisiyatifinin, kadın iradesinin çizdiği, kadınların belirlediği çerçevede üstlerine düşen değişik görevleri üstlenebilirler.
Son olarak söylemek istediğin bir şey var mı?
Erkekler ve erkeklerin bütün bu konularda aslında sözleriyle, eylemlerinin bir biçimiyle uyuşması, tutarlılığı çok önemli. Yani kadın özgürlük mücadelesi, kadın devrimi, kadın devriminin savunulması, kadın devrimi ve çizgisinde hareket ediş söz konusu olduğunda erkek komünistler çoğunlukla maalesef ki sözleriyle, eylemleri arasında tutarsızlıkların yaşandığı bir pratik sergiliyorlar. Aslında kadın özgürlük mücadelesinin çizgisini kavramak, kadın devrimini kavramak ve buna bağlı olarak da mücadele etmek erkek komünistlerin kendi erkekliklerinden kopuşları, kendi erkekliklerinden uzaklaşmaları ve nihayetinde daha fazla insanlaşmaları, insani bir düzeye gelmeleri bakımından çok önemli. Dolayısıyla da bu tip konularda, erkek komünistlerin deyim uygunsa kadınları bir lütufta bulunması söz konusu değil, kadın cinsine destekte bulunması söz konusu değil, yardımda bulunması söz konusu değil. Aslında erkek cinsinin kadın devrimi programı etrafında kümelenmesi, kadın devrimi konusunda bir saf tutmaları kendi özgürleşmeleri, insanlaşmaları bakımından çok önemli.
‘ERKEK KOMÜNİSTLERİN ATTIĞI HER ADIM KENDİLERİNİN ÇIKARINA’
Nihayetinde bütün bu süreci, kadının gelenekselliğinden kopuş ve o gelenekselliğinden uzaklaşmasını bir özgürleşme eylemi olarak tarif ettiğmiz gibi erkeğin de toplumsal erkeklikten koptuğu oranda insanlaşma süreci olarak görüyoruz. Erkek komünistlerin bu gerçeği dikkate alması, attıkları her adımın hem kendilerini, hem hemcinslerinin çıkarına olduğunu görmeleri gerek.