Ölümsüzleri anlatmak zor, ama bir o kadar da onur verici. Onları tanımak, onlara yoldaş olmak bu yaşamda bir devrimci için kuvvet kaynağı. Onlardan öğrenmek, onların ayak izlerinden yürümek kadar onların bıraktıklarına sıkı sıkıya sarılmak her devrimcinin de görevi.
2023 yılı zorlu olduğu kadar mücadele dolu, başarılar kadar başarısızlıkların da olduğu bir yıl oldu. Kayıplarımız kadar direnişimiz ve kazanımlarımızda o kadar büyük oldu. Zeki, Osman, Özgür ve Doktor yoldaşları ölümsüzlüğe uğurladık.Özgür Namoğlu (ÖZO) onların en genciydi. O genç yaşta Avrupa’nın “nimetlerini” elinin tersiyle iterek yüzünü özgür dağlara ve devrim toprağına döndü. Düşündüğü gibi yaşamayı seçti. Zorluklar karşısında geri adım atmadı. Elindeki fiziki engeli sorun yapmadan askeri alanda yetkinleşti. Büyük bir özgüven kazandı. Kopuşlarından çok netti. O yüzden de asla geriye dönüp bakmadı.
O’nun kendisiyle, görevlerle, ortamla, başkalarıyla kurduğu ilişki çok canlıydı. En zor işlerde ve süreçlerde yüzündeki gülümsemeyi hiç eksik etmedi. O insan sevgisi kadar doğaya ve hayvanları da sevip koruyabilecek kadar büyük bir yüreğe sahipti. Özgür alandaki çekilmiş fotoğraflarda da bunu görmek mümkün.
Avrupa’daki genç yoldaşlarına çağrısı da O’nun sahip olduğu Enternasyonal devrimci duruşu apaçık olarak görülebilir. O Ivana Hoffmann yoldaşın ayak izinden yürüyerek genç yoldaşlarına da büyük bir miras bıraktı. Genç yoldaşlarının, O’nun yarım bıraktığını tamamlama görevini omuzlayarak sürece kendi cephelerinde yanıt olmaya çalışmaları da bunu gösterir.
Sevgili ÖZO’nun aramızdan ayrılışının üzerinden tam bir yıl geçti… Onca ayrılık, onca ölümsüzlüklerden sonra bir kez daha yüreğimiz kanadı, özlemimiz arttı. Ama ille de kavga demeyi, onlara verdiğimiz sözleri yerine getirmeyi asla bırakmadık. Devrimcilik öylesine kutsal bir eylemdir ki, doğurduğun, büyüttüğün oğulların ve genç kadınların olmasa bile sen en az onların anası kadar yaşarsın acılarını, yokluklarını, özlemlerini. Çünkü aynı topraklarda doğduk, aynı sulardan içtik ve en önemlisi de aynı kavganın içerisinde buluştuk. Aynı partinin mayasıyla yoğrulduk. Bizleri biz yapan yoldaşlığımız ve büyüttüğümüz kavgamızdır.
Özgür Namoğlu, tüm şehit yoldaşlarımızın bize yüklediği acı, üzüntü gibi onunkini de yüreğimizde taşıdık. Anne ve baba ile yoldaşlığımız bu acının ve üzüntünün daha hissedilir olmasını sağladı.
Anneden çok dinledik ÖZO’yu. En son Osman yoldaşı kaybettiğimizde anılarını paylaştı. Özgür yoldaş daha küçükken illegal koşullarda birlikte kaldığı yoldaşa baba demesi gerektiği öğretilmişti. O dışarda yoldaşı gördüğünde koşarak “baba” diyebilecek ama içeri girdiğinde de babasına sarılıp “baba” diyebilecek kadar içselleştirmişti illegal devrimci yaşamı. Özgür yoldaşın hamuru sağlam yoğrulmuştu. Tam da işte bu nedenle Avrupa’da olgunlaşıp, devrimciliğini geliştirdiği bir noktada istediği yere gitti. Hem de hiç tereddütsüz ve ikilemeden. Biz onu ölümsüzlüğe yolculadığımızda öğrendik birçok yeteneğini. Anne ve baba yoldaştan öğrendiklerini Akademi ve Rojava topraklarında daha da geliştirdiğini. Sesinin güzelliğini, askeri alandaki yeteneğini. Ama tek bir şey değişmemişti yüzünde. Hâlâ masum bir utangaçlık ve mütevazilik vardı. Söylenen türkülerden, toplu kutlama fotoğraflarından, eline aldığı mavzerinde gördük. Hâlâ bir tarafı çocuktu. Ama o yiğit bir devrimci çocuk olarak yüreğimizde iz bıraktı. Tam bir yıl oldu. Sizlere veda edişimiz. Ve bizler sizleri özlem, saygı ile anarken, yoldaşlarınız kavgayı büyütmeye devam ediyor. Bu da bizim size sözümüzdür.
Bitmedi daha sürüyor o kavga
Ve sürecek
Yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!