Dünya proletaryasının önderi Lenin’in yüzüncü ölümsüzlük yıldönümünün ışığında gerçekleşen bu seneki LLL (Luxemburg-Liebknecht-Lenin) yürüyüşü, her sene olduğu gibi Berlin’de, binlerin katılımıyla gerçekleşti. Polis şiddeti ve direnişin damgasını vurduğu bu seneki yürüyüş, devrimci hareketin verili durumuna, siyasal konjonktüre ve özelinde sosyalist gençliğin gerçekliğine ışık tuttu.
Mücadele yılının başında gerçekleşmesi bakımından LLL yürüyüşü, devrimci güçler için bir “start bayrağı”, senenin “ilk sınavı”, aynı zamanda bir “buluşma anı” anlamına geliyor. Bununla beraber, burjuvazinin devrimci değerlere karşı yürüttüğü amansız savaşın bir sonucu olarak emperyalist merkezlerde ölümsüzlük kavramının burjuva sol harekette “unutulduğu” günümüz koşullarında, Alman emperyalizminin kalbinde kitlesel bir anma yürüyüşü gerçekleştirmek, yürüyüşün ideolojik-politik gücünü oluşturuyor.
Hazırlıklarını ve katılımını bu bağlamda ele alan sosyalist gençlik, geçen senelerde olduğu gibi bu sene de Almanya ağırlıklı olmak üzere Avrupa’nın farklı ülkelerinden, çeşitli uluslardan yüz elliye yakın genci bir araya getirdi. Sadece yürüyüş değil, bütün bir hafta sonu seminerler, şehir merkezinde bir yürüyüş ve anma etkinliğiyle dolu bir programla örgütlendi. Yürüyüş sırasında coşkusuyla, durmayan sloganlarıyla gençlik, korteje enerji kattı.
Polisin Filistin bayrağını bahane ederek eyleme saldırmasına karşı sosyalist gençlik, hızlı bir refleks göstererek saldırı yerine ilerledi. Militan duruşunu polis karşısında da gösteren gençlik, saldırının püskürtülmesinde belirleyici bir rol oynadı. Saldırıdan zaferle çıkan devlet değil devrimciler oldu.
Genelinde yürüyüşün kendisi, özelinde ise polis saldırısı ve saldırının püskürtülmesi anı, belli başlı gerçekliklere tekrardan ışık tutuyor.
Birincisi; Alman emperyalizminin Siyonist İsrail’e koşulsuz desteği, dışa yönelik militarizm ve savaş çığırtkanlığında, içe doğru ise ilerici ve devrimci güçlere yönelik baskıların artması olarak kendini gösteriyor. Açılan bir Filistin bayrağının, onlarca eylemcinin yaralandığı bir polis saldırısına yol açması, esasında Samidoun’un yasaklanmasının, ZORA’ya yapılan ev baskınlarının, Filistin’le dayanışma eylemlerinin engellenmesinin sadece bir devamıdır. “Filistin vardır” diyenlere karşı devlet baskısı, kuşkusuz farklı biçimlerde sürecektir.
İkincisi; sol hareketin devrimciler ve reformistler arasında saflaştığı gerçekliği, kendini bütün açıklığıyla saldırı ve direniş anında gösterdi. Bir tarafta polisin karşısına tereddüt etmeden, dimdik dikilen farklı örgüt ve partilerden devrimciler, diğer tarafta ise “kortejimizin güvenliği” adı altında izleyici durumunda kalan, hatta saldırının olduğu yere gitmeye tenezzül dahi etmeyen bazı “sol” gruplar. İçinde bulunduğumuz bu saflaşma döneminin, kendisini hayatın ve mücadelenin her anında gösterdiğini, kimin hangi tarafta konumlandığının daha da belirginleştiğini tekrar deneyimlemiş olduk.
Son olarak da gençliğin sene boyunca elde ettiği deneyim ve kazanımlar, LLL boyunca tekrardan “sınandı”. Geçtiğimiz senenin başından itibaren Özgür Namoğlu, Zeki Gürbüz, İbrahim Okçuoğlu ve Yılmaz Behrareş yoldaşları anma etkinlikleri, kitlesel gençlik kampları, yeni alanlarda örgütlenme adımları, Filistin özelinde geliştirilen güçlü enternasyonalist dayanışma pratiği ve daha birçok somut örnek, yürüyüşe damga vuran dinamizm, kitlesellik ve militanlığın tohumlarıdır. Hatalarını deneyim, kazanımlarını gelişim basamağı yaparak gençlik, gelişmeye ve büyümeye devam edecektir.
LLL yürüyüşü, ölümsüzlere bağlılığın “lafzi değil eylemli” olduğunu hatırlatmaya devam ediyor, edecek. Devrimci hedeflerimizin izinde, Lenin’in 100. ölümsüzlük yılını, ona ve bütün devrimci önderlere layık bir mücadele yılına çevirelim!
Vardık, varız, var olacağız!
Onları anmak savaşmaktır!
* Atılım Gazetesinin Avrupa Eki’nin (atilimavrupa1994@gmail.com) 2 Şubat 2024 tarihli Avrupa Gündemi köşesi