Birçok ülkede kadın örgütleri ve kadın ittifakları 8 Mart’a hazırlanıyor. Kadın hareketi son yıllarda taleplerini daha gür bir sesle ve canlılıkla ifade ediyor. Kadınların öfkesi; artan eşitsizliğe ve sömürüye karşı büyürken, kadına yönelik şiddete ve kendi bedeni üzerindeki söz ve karar hakkına yönelik saldırılara karşı biçimleniyor.
Kapitalizmin ortaya çıkış tarihi, kadınların toplumsal yaşama giriş ve cins olarak da kendi özgürlükleri için mücadeleye tutuşma tarihidir. Bu tarihi mücadele öyle bir düzeye ulaştı ki; eşitlik ve özgürlük için harekete geçen kadınlar, cins olarak toplumsal bir gücü oluşturuyor.
Kadınların özgürlük mücadelesi küreselleşiyor ve bu güçlü bir kazanım olmakla birlikte, sloganları ve mücadele deneyimleri de evrenselleşiyor. Kadınların dili ve talepleri de giderek daha fazla antikapitalist içerik kazanmaktadır. ‘Womenstreik’ mottosuyla başlayan ve uluslararası çapta örgütlenen ‘Kadın Grevi’ kadın örgütlerinin farklı içerik ve siyasi gündeme sahip olmalarına rağmen ortak bir eylem gücü açığa çıkardı.
Avrupa’da kadın örgütleri bu yıl da grev çağrısı yapıyor. Grev çağrısı, kadınların birçok alanda güvencesiz çalışma ve ücret durumunun yanı sıra şiddet, cinsel saldırılar, ırkçı, faşist göçmen yasaları, Ukrayna ve Filistin örneğinde olduğu gibi savaşların kadına yansıyan sonuçları gibi mücadele konularını kapsıyor.
Kadın grevi, kadın emeği ile sermaye arasındaki çelişkileri de, cinsler arası çelişkileri de açığa vurabilir. Kadınların toplumsal üretime katılım düzeyini ortaya çıkarır. Kadınların üretimi durdurmasının öncelikli olarak etkilediği, eğitim, sağlık, temizlik, tekstil gibi alanlara bakarak, bu toplumsal üretime katılımın ne derece cinsiyetçi iş bölümü temelinde gerçekleştiğini ve toplumun ihtiyaç duyduğu pek çok gereksinimin kadın emeği üzerinde yükseldiğini ortaya çıkarır. Ve yine, kadının evdeki üretimini ortaya çıkarır.
Avrupa ülkelerinde gerçekleşecek 8 Mart kadın grevlerinin temel konularından biri de, Filistin halkının Siyonist İsrail devletine karşı süren haklı direnişini sahiplenmek olmalıdır. Savaşlar, kadın bedeninin işgali, tecavüz, yoksulluk, göç anlamına gelir. Fakat kadınlar, çocuklar, LGBTİ+’lar için aynı zamanda tecavüz, cinsel şiddet, ağır yoksulluk ve bin bir türlü başka travma demektir. Filistinli kadınların dünya kadınlarına “katliamları durdurun” çağrısı eylemsel kadın dayanışması ile karşılık bulmalıdır.
Avrupa ülkelerinde ırkçı ve faşist yasalar Fransa örneğinde olduğu gibi göçmenlerin yaşam koşulları ve oturum hakları zorlaştırılıyor. Öyle ki, göçmenlerin birer ‘tehdit’ konusu haline getirilerek oturum haklarının iptali ve sınır dışı edilmeyi kolaylaştıran, daha önce tanınmış sosyal hakların gaspını da içeren bu yasalardan göçmen kadınların daha fazla etkileneceği açıktır. Savaş bölgelerine yeniden gönderilmek, yoksulluk ve zulüm ile bir kez daha yüz yüze kalmak tehlikesi ve daha sayısız nedenle göçmen kadınların yaşamları alt üst edilemez. 8 Mart’ta göçmen kadınlar yerli kadınlar ile gücünü birleştirerek bu faşist ve ırkçı yasalara karşı gelmelidir.
Bu nedenle önümüzdeki dönem bakımından birçok başlıkta ortaya çıkan mücadele görevlerini, kadın rüzgarını arkalayarak süreklileşmiş kadın kitle çalışması ile üstlenmeliyiz. 2024 yılının kadın grevini her ülkeye göre özgünleştirilmiş talep ve şiarlarıyla zenginleştirerek, kadın kitlelerini örgütleme ve kadın grevini kıta çapında örgütleme çalışmalarımıza hız kazandırmalıyız.
Suskunlukla, sessizlikle, hareketsizlikle malul bir siyaset tarzı ölü taklidi yapmaktır. Kadınlar grev grev 8 Mart’a yürürken şimdiden direnişin mayasına katık olmalıyız. Ezilen, yok sayılan, ötekileştirilenler adına direnişi büyütmek için daha fazla öne çıkarak eylem gücümüzü iradeleştirmenin tam zamanıdır.
* Atılım Gazetesinin Avrupa Eki’nin (atilimavrupa1994@gmail.com) 9 Şubat 2024 tarihli Sosyalist Kadın köşesi