Marksist teori, dilin sadece bir iletişim aracı olmadığını; aynı zamanda toplumsal ilişkileri, sınıf yapılarını ve egemen ideolojileri yansıttığını öne sürer. Bu nedenle, belirli bir dilin egemenliği, genellikle egemen sınıfın kültürel ve siyasal hegemonyasının bir ifadesidir. Ezilen sınıfın kendi sınıf bilincini ve kurtuluş mücadelesini ilerletmesi, kendi anadilinde özgürce ifade edebilmesiyle mümkündür.
Ancak, kapitalist toplumlarda, anadilde konuşma özgürlüğü sık sık baskı altına alınır. Egemen sınıflar, bireylerin ve toplulukların kendi kültürlerini ve dillerini korumalarını engellemek için çaba harcarlar. Bu, ezilen sınıfların birlik ve dayanışma içinde mücadele etmesini zorlaştırır ve proletarya diktatörlüğünün inşası için gerekli olan devrimci bilinci zayıflatır.
Lenin’in önderliğindeki büyük Ekim Devrimi, anadilde konuşma özgürlüğünün önemini vurgulayan önemli bir dönüm noktasıdır. Sovyetler Birliği’nin kuruluşuyla birlikte, halkların kendi dillerinde eğitim alma, yayın yapma ve kültürel etkinlikler düzenleme hakkı tanınmıştır. Bu, farklı ulusların eşitliği ve kendi kaderlerini tayin hakkının tanınması açısından büyük bir adımdı. Bu tür politikalar, emperyalist baskıya karşı direnişi güçlendirmenin ve işçi sınıfının birliğini sağlamanın bir yolu olarak değerlendirilmektedir.
Anadilde konuşma özgürlüğü, aynı zamanda ekonomik ve sosyal hakların savunulmasında da önemlidir. Bir dilin baskı altına alınması veya yok edilmeye çalışılması, o dili konuşan topluluğunun ekonomik olarak da dezavantajlı hale gelmesine neden olabilir. Örneğin, bir dilin resmi olarak tanınmaması veya eğitimde kullanılmaması, o dilin konuşanlarının iş imkanlarını kısıtlayabilir ve ekonomik refahlarını olumsuz etkileyebilir. Bu açıdan, herkesin eşit fırsatlara sahip olması için herkesin kendi ana dilinde özgürce iletişim kurabilmesi önemlidir. Emperyalist sömürü ve kapitalist sömürgecilikle mücadele, ezilen ulusların kendi dillerinde özgürce ifade edebilmesiyle yakından ilişkilidir.
Sonuç olarak, anadilde konuşma özgürlüğü, Marksist-Leninist ideolojinin temel bir ilkesidir ve proleter diktatörlüğünün inşası için kritik bir öneme sahiptir. Bu özgürlük, işçi sınıfının kendi sınıf bilincini ve birlik ruhunu güçlendirmesi, emperyalist baskıya karşı direnişi desteklemesi ve sosyalist toplumun inşası için gerekli olan devrimci bilinci yayması açısından hayati bir rol oynar.
Dolayısıyla, her alanda anadilde konuşma özgürlüğünü savunmak, sınıf mücadelesinin ilerlemesine ve demokratik devrimin ve Sosyalizmin zaferine katkıda bulunacaktır.