Takvimler, işçi sınıfının birlik, dayanışma ve mücadele günü olan 1 Mayıs’a doğru akıyor.
İşçi sınıfının üretimi durdurarak meydanları doldurmak için hazırlıklar yaptığı şu günlerde kadınların iş ve toplumsal yaşam koşullarında en küçük bir iyileşme söz konusu değil. Erkek egemen kapitalist sistem Dünyanın her yerinde emeğimizi, bedenimizi sömürmeye devam ediyor, her an şiddetin değişik türlerine maruz kalıyoruz. Katledilmeyen ve “şanslı” olanlarımız ise şiddetin değişik biçimleriyle karşılaşma ihtimaliyle yaşamaya mahkum ediliyoruz.
“Eşit işe eşit ücret” talebi, demokratik geçinen kapitalist Avrupa ülkelerinde bütün güncelliğini koruyor. Irkçı, ayırımcı politikalar, göçmenlikten kaynaklanan sorunlar ve bunların kadınlara yansımaları ise, her geçen gün katlanıyor.
Tablo böyleyken 1 Mayıs’ın erkek işçiyle özdeşleştirilmesi, hâlâ -evet hâlâ- geride kalmış değil.
Kadın cinsi her alanda olduğu gibi üretimde yer almak, işçi sınıfı saflarına katılabilmek için de büyük mücadeleler verdi. Her ne kadar kapitalizm kadını ucuz işgücü olarak kitlesel olarak üretime çekse de kadının evden çıkma mücadelesinin tümüyle geride kaldığını söyleyemeyiz. Ataerkil toplumsal sistemin temel sürdürücü kurumlarından olan aile, kadının ev içi emeğini dolaysız biçimde sömürebilmek için evden çıkışına bariyerler koyar. Bu bariyerleri yıkıp toplumsal üretime dahil olanları ise, düşük ücretler, tacizler, mobingler vb. bekler. Bu gerçeklere rağmen kadınlar dünyanın yarısı olduğu gibi işçi sınıfının da yarısını oluşturuyor.
Kadınlar olarak, hem işçi sınıfının ve mücadelesinin bir parçası olarak, hem de haklarımız, varlık hakkımız için sokaklarda, meydanlarda olmalıyız. İşçi-emekçi, ev emekçisi ve genç kadınlar olarak sınıf kardeşlerimizle, ezilen erkek cinsiyle yan yana omuz omuza sermayeye karşı mücadeleyi yükseltmeliyiz.
Erkek egemen kapitalist sistemin bedenimizi, kimliğimizi ipotek altına almaya çalışmasına, bize sınırlar çizmesine izin vermemeliyiz ve taleplerimizi meydanlarda haykırmalıyız. Nasıl ki 8 Mart’ta sokakları, meydanları direniş alanlarına çevirdiysek, 1 Mayıs’a da örgütlü bir şekilde katılmalıyız.
1 Mayıs’ta, salt “eşit işe eşit ücret” talebiyle değil, aynı zamanda kadına yönelik şiddetin, cezasızlık politikalarının son bulması, kadın katillerinin hak ettikleri cezayı almaları için de alanlara çıkmalıyız. 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Gününe hazırlanır gibi işçi sınıfının birlik, dayanışma ve mücadele günü olan 1 Mayıs’a hazırlanmalıyız. 8 Mart’ın öngünlerinde gerçekleştirdiğimiz ve kayda değer sonuçlar aldığımız ev toplantılarını sürdürebilir, kahvaltı, şenlik, değişik içerikteki kadın buluşmalarıyla, merkezi alanlarda kuracağımız stantlarla hemcinslerimizle temas edebilir, 1 Mayıs’a çağırabiliriz. Sosyal medya mecralarını etkin biçimde kullanabilir, çağrılarımızı geniş kadın kitlelerine ulaştırabiliriz.
8 Mart’larda, yan yana olmanın, birbirimizden güç almanın heyecan ve coşkusunu, mücadelenin yarattığı özgüveni 1 Mayıs alanlarına taşımalı, “göğün yarısı” olduğumuzu pratikte göstermeli, görsellerimiz ve bayraklarımızla alanlarda kadın rengini öne çıkarmalıyız. 1 Mayıs’ların bıyıklı-kaslı erkek işçilerle özdeşleşmesini kadınların alanlardaki görünürlüğünü ve etkinliklerini arttırarak yıkabiliriz.
* Atılım Gazetesinin Avrupa Eki’nin (atilimavrupa1994@gmail.com) 19 Nisan 2024 tarihli Sosyalist Kadın köşesi