Avrupa’nın, AB’nin kurumsal ve resmi tarihini aşan bir sömürgeci tarihi var.
Daha öncesi bir yana, 19. yüzyılın ikinci yarısından sonra Avrupa feodal ve burjuvalaşan devletleri Afrika, Asya ve Güney Afrika’da sömürgeci faaliyetlerini kapsamlaştırdılar.
İngiltere, Almanya ve Fransa, Afrika ve Asya’da, İspanya ve Portekiz Güney Amerika’da – zaman zaman soykırımları da kapsayan – saldırılar yoluyla sömürgeciliklerini pekiştirdiler.
Birinci emperyalist paylaşım savaşı, her şeyden önce sömürgelerin yeniden paylaşımını da içeriyordu.
Ezilen halkların aşırı sömürüsü ve sömürgelerin ilhak-işgali tekellerin ilksel birikimlerini oluşturdu.
Ruanda doğrudan soykırımcı emperyalist faaliyetin bir örneği olarak öne çıkıyorsa Ermeni ve Kürt soykırımları, Filistin Nakbası vs. dolaylı suçlar olarak sömürgeci tarihin sayfalarına geçti.
Sömürgecilik, yerüstü ve yeraltı kaynaklarının yağmalanması kadar, kültürel mirasın ilhakı, Avrupa’ya taşınmasını da kapsıyordu.
Bu hafta, “Almanya’nın, sömürge döneminde Nijerya’dan kaçırılan Benin Bronzları’nı iade” edeceği açıklandı.
Geçtiğimiz sene Fransa’da da Senegal ve Benin’e ait kültürel varlıkların geri verilmesine ilişkin tasarı senatoda oy birliğiyle kabul edildi. Fransa’nın elinde, 46 bini 1885-1960 tarihlerinde götürülmüş sahra altı Afrika’ya ait yaklaşık 90 bin tarihi eser bulunuyor.
Kültürel soykırım ve soykırımın en kaba biçimi olan “kültürel eserler”in emperyalist merkezlere kaçırılması ve müzelerde sergilenmesi, son yıllarda giderek tartışma konusu oluyor.
Yeni sömürgeler, kültürel miraslarının yeniden iade edilmesine dönük diplomatik çalışmalar yürütüyorlar, antlaşmalar yapılıyor.
“Geri iade”nin genel olarak haklı ve meşru bir talep olduğu gerçeğini bir yanda tutarak bu durumun emperyalistler tarafından bir “yıkanma” (washing) olarak kullanıldığının altını çizelim.
Örneğin;
Nijerya’dan kültürel eserlerin Fransa ve Almanya’da olmasının maddi zemini nedir? Onları emperyalist merkezlere “getiren” nedir? Sömürgeci ordudur! Bir Afrikan kültür bilimcisinin deyimiyle “O eserlerin üzerinde kan var”. Emperyalist merkezler ve halkları sömürgeci tarihleri, katliamlar ve soykırımlar ile yüzleştiler mi?
Biden’ın Ermeni soykırımını “soykırım” olarak tanımlamasının ardından duyulan heyecan – ki Almanya daha öncesinden kabul etmişti – Almanya’nın sorumluluğunu açığa çıkardı, yüzleştirdi mi? Veya Dersim soykırımının gerçekleştirilmesi için gazın Nazi Almanya’sından alındığı bilinirken bu konuda bir “yüzleşme” gerçekleşti mi? Ruanda soykırımını resmi olarak tanımasına rağmen soykırımı gerçekleştiren generallerin heykelleri Almanya’nın kent merkezilerinde yer alıyor…
Soru ve örnekler çoğaltılabilir.
Hatırlanırsa, Black Lives Matter hareketinin gelişim sürecinde sömürgeci generallerin büstleri ve heykelleri eylemciler tarafından hedef olmuş, polis ve kolluk güçleri, heykelleri “korumuştu”.
Bütün soykırımlar ve insanlık suçlarında olduğu gibi egemenler kendi çıkarları doğrultusunda hareket ederler. Halkların kendi ulusal tarihleriyle yüzleşmesi bir kardeşleşme ve eşitlenme girişimidir. Bu girişim ve yüzleşme halkların “yeni soykırımlara” ortak olan egemenlere karşı mücadelesini de geliştirir.
* Atılım Gazetesinin Avrupa Eki’nin (atilimavrupa1994@gmail.com) 7 Mayıs 2021 tarihli Avrupa Gündemi köşesi