Kapitalist sistemin işçi sınıfı üzerindeki sömürüsü ve baskısına, yarattığı yoksulluğa ve sefalete karşı 19. yüzyılın ortalarında ABD’de gelişen işçi sınıfının mücadelesinde yine en öndedir kadın işçiler. Çalışma ve yaşam koşullarının iyileştirilmesi için New York’da 40 bin kadın işçi grev silahına başvurur. Tarih yaprakları 8 Mart 1857’yi göstermektedir.
Erkek egemen burjuva zihniyet ve devletinin kadınların grevine, bu büyük direnişe tahammülleri yoktur. Her zaman olduğu gibi polis greve saldırır. Polis saldırısı sonucu tekstil fabrikasına giren işçilerin üzerine kapılar dışarıdan kilitlenir ve fabrika ateşe verilir. Büyük bir kadın katliamı yaşanır. 129 kadın işçi yanarak can verir.
İşçi sınıfının emeği üzerinden palazlanan burjuvalar ve onların devletleri grevleri, direnişleri bastırmak için her türlü vahşiliği, barbarlığı yapacağı bir kez daha görülür.
Amerikan işçi sınıfının o dönemde büyük bedeller ödeyerek verdiği görkemli mücadeleler, dünya işçi sınıfına ilham kaynağı olduğu gibi, 8 Mart, 1 Mayıs gibi, uluslararası direniş günlerinin meşalelerini de yakmıştır.
Komünist kadınlar bu katliamın unutulmaması ve bir direniş gününe dönüştürülmesini sağlarlar. 1910 yılında 2. Enternasyonale bağlı olarak Kopenhag’da toplanan Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı’na Klara Zetkin’in sunduğu „8 Mart 1857 tarihindeki tekstil fabrikası yangınında katledilen kadın işçiler anısına 8 Mart’ın Dünya Kadınlar Günü olarak anılması” önerisi kabul edilir.
1921’de Moskova’da gerçekleştirilen 3. Uluslararası Kadınlar Konferansı’nda (3. Enternasyonal Komünist Partiler Toplantısı) 8 Mart’ın “Dünya Emekçi Kadınlar Günü” olarak kutlanması karar altına alınır. Kadınların mücadelesi sonucu Birleşmiş Milletler de 16 Aralık 1977’de 8 Mart’ı “Dünya Kadınlar Günü” olarak kabul eder.
Bu kısa tarihçe de göstermektedir ki, 8 Mart’ın ortaya çıkmasında işçi sınıfının kadın bölüğünün ve kadın önderlerin büyük direnişleri ve verdikleri bedeller vardır.
8 Mart, kadınların erkek-devlet egemen politikalara, kadınlara, LGBTİ+’lara yönelik şiddete karşı bir direniş, isyan ve öfke günüdür. New York’ta yakılan 129 kadın şahsında her gün süren kadın cinayetlerine, taciz ve tecavüzlere karşı yürütülen kadın özgürlük mücadelesinin bir an’ıdır. Bundandır ki birkaç yıldır 8 Mart’ın bir grev gününe dönüştürülmesi, kadınların hayatı durdurması anlamlıdır.
Sosyalistler 8 Mart’a giderken yürütülecek hazırlık çalışmalarının sadece kadınların yürüteceği bir çalışma olarak görmezler. Bu hazırlık çalışmasını yürütmek A’dan Z’ye kadar bütün kolektiflerin ve sosyalist erkeklerin görevidir.
Kadına yönelik erkek-devlet şiddetini çok yönlü propaganda-ajitasyon araçlarıyla teşhir ederek, 8 Mart çağrılarını kadın kitlelerine ulaştırmak, 8 Mart kadın grevine, eylemlerine kadın kitlelerinin katılımını sağlamak için her türlü olanağı devreye sokmak sosyalist erkeklerin de önünde duran görevdir. Esasen bu görevler süreklidir, sadece 8 Mart hazırlık süreciyle sınırlandırılamaz. .
Yine 8 Mart günü kurumların olduğu yerlerde kurumları kreşlere çevirerek, kurumların olmadığı yerlerde ise çocuk bakımını evlerde üstlenerek, kadınların eylemlerde yer almaları önünde engel olabilecek koşulları değiştirmek, sosyalist erkeklerin görevlerindendir.
İşçi sınıfının kapitalist sömürüden, kadınların erkek egemen zihniyet ve devletten kurtuluş mücadelesinde bir kilometre taşı olan 8 Mart’a yürürken, 8 Mart’ı yaratanların anısı önünde saygıyla eğiliyoruz.
* Atılım Gazetesinin Avrupa Eki’nin (atilimavrupa1994@gmail.com) 11 Şubat 2022 tarihli Perspektif köşesi