Trump’un “beyaz üstünlükçü” taraftarlarının yoğun olduğu Minneapolis’te yaşanan ırkçı polis şiddetine dünya tanık oldu. George Floyd, elleri kelepçeli olduğu halde, boğazına basılarak öldürüldü. ABD’nin Afro-Amerikalılara karşı işlediği suçlar deryasında bu olaya adaleti elbetteki burjuva demokrasisi getirmeyecek. Floyd’un katilinin yargılanmasını sağlayacak olan her yerde “avlanan”, her yerde hakarete uğrayan, taciz edilen, ayrımcılığa maruz kalanların çıkardıkları için burjuva medya tarafından suçlanan Minneapolis’teki siyahi gençlerin yürüttüğü mücadele olacaktır.
Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) Minneapolis kentinde 25 Mayıs 2020 tarihinde, George Floyd adlı Siyah bir vatandaş polis şiddetiyle katledildi. Geçtiğimiz yıllarda “Black Lives Matter” (Siyahların Yaşamları Değerlidir) hareketinin buna benzer olaylar meydana geldiğinde vurguladığı üzere, George Floyd da diğer sayısız Afro-Amerikalı gibi şiddete dayalı olmayan bir suçtan dolayı hiçbir tehlike arz etmediğini bilen polis tarafından yargısız infaz edildi.
Bu olayda kullanılan bahane ise yerel bir dükkanda meydana geldiği iddia edilen dolandırıcılık suçuydu. Polis olay yerine intikal ettiğinde Floyd arabasında oturuyordu ve polise onu zor kullanmadan arabasından çıkardı (burjuva medya da güvenlik kamerası kayıtlarının ortaya çıkmasıyla bunu onayladı), kelepçeledi ve yatay şekilde uzanmaya zorladıkları araca götürdü. İlk başta ortaya çıkan cep telefonu kayıtları olayı buradan itibaren göstermekteydi. Açık bir şekilde kelepçelenmiş Floyd yolun ortasında yerde yatar vaziyette ve etrafında bir çok polis. Orada bulunanların Floyd’u polis ofisine götürmeleri çağrılarına karşılık polislerin orda öylece durdukları görülüyor. Halihazırda ülkedeki herkesin çok iyi bildiği bu videoda beyaz bir polis memurunun Floyd’un boynunun üzerine bacağıyla şiddetle bastığını ve orada bulunan ve bu halka açık eziyeti kamerayla kaydeden sivil insanların çağrılarına aldırış etmediğini görüyoruz.
Floyd böylesine bir şiddete maruz kalmasının sonucunda nefes alamadığını bir çok kez belirtse de boğularak öldü. Bu olayı takip eden saatlerde, ölüm haberi medyaya hemen yayıldı. Sosyal medyada ise olayın meydana geldiği yerde yaşayanlar cep telefonunu kaydını öfkeyle izledi. Facebook’ta paylaşılan cep telefonu kaydının da net bir şekilde gösterdiği gibi beyaz bir polis olan Derek Chauvin, Floyd’un tüm gücünü kaybetmesine rağmen diziyle boynuna şiddetle baskı uygulamaya devam ediyor. Daha sonra bir ambulans Floyd’un cansız bedenini almak için geldiğinde de Chauvin’in dizlerini kaldırmamakta direttiğini görüyoruz. Hala hareketsiz ve kelepçeli olan Floyd’un ambulansa alındıktan kısa bir süre sonra öldüğü haberi geliyor.
Bunu takip eden 26 Mayıs’ta ise yine aynı polis yetkilileri, ölümle ilgili hızlı ve kapsamlı bir soruşturma açmak yerine, halkın öfkesini yatıştırmaya girişti. Olay mahallinde bulunan bütün polisleri izine ayırdı ve ertesi gün hepsini işten çıkardı. Eylemciler bu halka açık işkencenin meydana geldiği yerde toplandı ve katil Derek Chauvin’i protesto ederek, onun hızla cezalandırılmasını talep ettiler. Yerel hükümet ise ırkçı cinayeti “bir trajedi” olarak tanımlamakla yetinirken, öfkesini haykıranlara göz yaşartıcı gaz kullanan polisleri engellemek için hiçbir şey yapmadı.
Eylemcilere karşı uygulanan bu şiddetin koronavirüsün en kötü yönetildiği yerlerden biri olan ABD’de meydana geldiğini ve yine aynı ABD’nin sağcı, çoğunlukla beyaz ve burjuva Trump taraftarı kişilerin başlattığı eylemlere polisin tutumu ise bunun tam tersi olmuştu.
Trump taraftarı, sağcıların bu eylemlerini meşru görmeye devam ediyor. Onlara göre, virüse karşı alınan kısıtlamalar “ekonomiye” zarar veriyor, bu nedenle de rahatlıkla alışveriş yapabilmeliler. Bu kişiler, Minneapolis de buna dahil, çoğunlukla silah taşıyan, gazetecileri taciz eden ve nefret söylemleriyle güç gösterileri yaparak halkı rahatsız eden kişiler. Bütün bunlar bilinmesine rağmen, polis görmezden geliyor. Bu nedenle Floyd’un katledilmesi ardından başlayan gösterilere sadece afro-Amerikalılar değil, ilerici beyazlar da etkin katıldı. Sadece Floyd’un katledilişini değil, kendi hayatlarını değersiz kılan düzeni protesto etti.
Eylemlerde sıkılan yoğun göz yaşartıcı gazların kullanılmasının da aynı zamanda ciddi bir sağlık sorunu oluşturduğunu da belirtmekte fayda var. Birçok kişi eylemlerden çekildi, ama genç Afro-Amerikalılar kalıp bu polis şiddetine karşı öfkelerini dile getirdiler. Polisin eylemcilere şiddeti gün boyu sürdü. “İsyan çıkarma” suçlaması yöneltmek için ise göstericilere boyalı suyla saldırmaya başladı. Eylemciler pes etmeksizin 27 Mayıs’ta da gösterilerine devam etti.
George Floyd’un polis tarafından öldürüldüğü çok net olmasına rağmen, belediye hükümetinin bu cinayete karşı sessizliği ve polisin “kendilerinden olanı” koruma amaçlı yetkiyi kötüye kullanması, burjuva medyanın polisin şiddete devam ederek provokasyon yaratan saldırılarını gözardı ederek, eylemcilerin çatışmada dükkanları ve araçları tahrip etmesini öne çıkartması direnişi daha da örgütlü hale getirdi.
Eylemciler, sosyal medyada polisin hareket ve kullandıkları taktikleri hakkında bildiler paylaştı, direniş suçuna alınacak cezaları hafifletici hukuki önerilerde bulundu. Ayrıca Floyd’un katledilişine dair daha fazla video paylaşıp, Derek Chauvin’in fotoğraflarını yayınladılar. Yayınlanan fotoğraflarla, Floyd’un katilinin sivil hayatta kullandığı giysilerde “beyaz üstünlükçü” fikirlerini hiç de saklamadığı gözler önüne serildi.
Neticede, eylemlerin ve direnişin ikinci günü olan 27 Mayıs’ta Minneapolis Belediye Başkanı Jacob Frey sonunda Derek Chauvin’in yargılanması çağrısında bulundu. Eylemler, polisin eylemcilere karşı uyguladığı şiddet hala devam ediyor.
ABD’nin Afro-Amerikalılara karşı işlediği suçlar deryasında bu olaya adalet getirecek olan elbetteki burjuva demokrasisi olmayacak. Floyd’un katilinin yargılanmasını sağlayacak olan her yerde “avlanan”, her yerde hakarete uğrayan, taciz edilen, ayrımcılığa maruz kalanların çıkardıkları için burjuva medya tarafından suçlanan Minneapolis’teki siyahi gençlerin yürüttüğü mücadele olacaktır.