İklim krizine karşı yapılan iki haftalık eylemler serisine rağmen savaş ve iklim değişikliği arasındaki bağlantı ne yazık ki hâlâ görülemiyor. ABD’nin batı kıyısında yangınlar devam ediyor, Amazon hâlâ yanıyor, Afrika kuraklıkla boğuşuyor ve Avustralya yeni yeni küllerinden temizleniyor. Tüm bunlara rağmen savaşın bir de dünyamıza verdiği yıkım hâlâ görülmek istenmiyor.
Modern savaş kompleksi sürekli olarak gözlerden uzak, görünmez bir şekilde faaliyetlerini sürdürdü. Batı emperyalistlerinin hesap verebilirlikten uzak yaklaşımlarının sonuçlarını “mülteci krizine” veya Yemen’deki mevcut savaşa bakarak da görebiliriz. Yine dünyanın birçok noktasına bakarak da görebiliriz.
Yerden havalanan her bir savaş uçağı yalnızca bir ayda 1900 ton karbon emisyonu yaratabiliyorken, bir araba yılda sadece 4,6 ton CO2 salgılayabilir. Aynı şekilde, atılan her bir bomba çevresel sonuçları olmadan patlamaz. Bombalarda yoğunlaştırılmış uranyumun kullanılması, tüm çevreyi zehirleme potansiyeline sahip. Örneğin, Irak’ın en çok bombalanan bölgelerinden bazılarında, kanser ve doğum kusurları vakalarında müthiş derecede artışlar olmuştur. Yine ABD’nin 2. Dünya Savaşı’nda Japonya’nın Hiroşima ve Nagazaki kentlerine attığı atom bombalarının etkisinin nesiller geçmesine rağmen bugün bile hissediliyor olması, bölgenin kimyasallardan hâlâ etkilenmeye devam ediyor oluşu da bir başka örneği oluşturuyor.
Petrol savaş endüstrisinin de birinci derecede ihtiyaç duyduğu enerji kaynağını oluşturuyor. Tüm bunları akılda tutarak, hem ABD, hem İngiltere ve hem de diğer batılı emperyalistlerin Ortadoğu’nun petrol kuyularını Batı’nın en zengin ve çevreye en zararlı şirketleri için güvence altına alma çabası içerisinde oldukları aşikar. Batı’nın petrole bağımlılığı, hem petrol ekonomisinin devam etmesini hem de devamlılığı sağlamak için orduların kullanımına devam edildiğini gösteriyor. Dünya petrol rezervlerinin yarısına sahip olan Ortadoğu ve Kuzey Afrika’nın petrol rezervleri, Shell, BP, Total, Respol ve diğer büyük petrol şirketleri tarafından sömürülmektedir.
İklim krizini manşetlere taşımak için yıllarca süren sayısız protestolar ve doğal afetler oldu. Ancak batılı orduların hem krizi hem de fosil yakıt bağımlılığını körüklediğini ve fosil yakıtın en büyük tüketicileri haline geldiğini fark etmek için yılların geçmesine izin verilemez.
Son yirmi yılda sellerin, yangınların ve doğal afetlerin, sonsuz savaşların devam ettiği esnada artış göstermiş olması tesadüf olamaz. Savaş kârlı bir endüstri olarak görülüyor. Ancak insan kayıpları kadar gezegenimizin de kaybı pahasına kâr elde ediyorlar. Bunun önüne geçmezsek, iklim felaketlerini de engelleyemeyiz.
* Atılım Gazetesinin Avrupa Eki’nin (atilimavrupa1994@gmail.com) 14 Nisan 2023 tarihli Avrupa Gündemi köşesi