Sömürgeci faşist rejim Kürt halkının kazanımlarına dönük saldırganlıkta sınır tanımıyor. Bu saldırıların ideolojik, politik ve örgütsel yanları olduğu kadar; Kürde ait ne varsa hedefte tutulması, kitlesel-süreklileşen katliamlardan seçilmişlerin tanınmamasına, yani Kürdün her türlü irade beyanına dolu dizgin saldırganlık olarak kendini gösteriyor. Ne zaman, ne mekan ne de coğrafya! İster Bakur, ister Başur, ister Rojava! Ayrımsız genel bir saldırganlık.
Son olarak 31 Mart yerel seçimlerinde Hakkari’de oyların ezici çoğunluğunu alarak belediye eşbaşkanı seçilen Mehmet Akış’ın, 10 yıl öncesinden faşist mahkemelerce açılan bir davanın tekrar alelacele ısıtılıp gündeme getirilmesiyle tutuklanması, yerine sömürgeci valinin kayyum olarak atanması da Kürt halkına dönük faşist, soykırımcı saldırganlığın güncel izdüşümü olarak karşımızda durmaktadır.
Şüphesiz ki sömürgeciliğin kayyum siyaseti yeni değil. Suruç katliamıyla birlikte startı verilen tasfiyeci saldırganlığın bir parçası olarak düzenli uygulandı ve uygulanmaya devam ediliyor. Aslında 31 Mart yerel seçimlerinin hemen akabinde Van’da başlatmak istedikleri yeni dönem kayyum politikası, Van direnişine toslayınca, bir süre beklemek zorunda kaldılar. 2 Haziran’da 5 yerde seçimlerin tekrarının hemen ardından, bu kez Hakkari’de yüzünü gösteren kayyum saldırısı sömürgeciliğin irade tanımazlık siyasetini rafa kaldırmadığını gösteren açık bir veri oldu.
Böylelikle faşist şeflik rejimin ve CHP’de somutlaşan burjuva muhalefetin “siyasette yumuşama dönemi” açıklamasının nasıl bir yalan olduğu açığa çıktığı gibi, gerilla güçlerinin bulunduğu Güney Kürdistan’a, Medya Savunma Alanları’na dönük ne zamandır gündemde tutukları saldırı planlarının canlılığını da ortaya koymuş oldular. Hatırlanacağı üzere kayyum siyasetinin bir biçimi olarak asker ve polis ağırlıklı taşıma sahte seçmenle ele geçirilen Şırnak belediyesi ve şimdi de Hakkari, Medya Savunma Alanları’na açılan iki önemli il konumunda.
Tabi ki bunlar sömürgecilerin planı. Ancak planlarında belirsizliği oluşturan ana kısım, Kürt halkının ve genel ilerici insanlığın direngenliği; özgürlük güçlerinin etrafında kenetlenmiş, gerillayla bütünleşmiş, tarihsel çok değişik örneklerin gösterdiği serhıldanlarla birlikte, son Van direnişiyle saldırılara boyun eğmeyen irade beyanı. Aynı tavrı bugün başta Hakkari olmak üzere Türkiye ve Kürdistan’ın birçok bölgesinde görüyoruz.
Nasıl ki sömürgeciliğin bugün Hakkari somutunda gerçekleştirdiği kayyum saldırısı, genel olarak Kürt halkının bütün kazanımlarına dönük katliamcı saldırganlığın bir parçası ise, bu kayyum saldırısına karşı direnmek, direnişi örgütlemek de faşizme ve sömürgeciliğe karşı verilen genel özgürlük mücadelesinin bir parçasıdır. Kayyumu geri püskürtecek bir direniş, faşizmin uzun süredir planını yaptığı Güney Kürdistan ve Rojava’ya dönük olası bir kara harekatının da önünün bugünden alınması anlamı taşıyacaktır.
Bu nedenle güncel durumda Hakkari kayyumuna karşı direnişi Avrupa’ya güçlü bir şekilde yaymak, kitle eylemlerini süreklileştirecek yöntemler geliştirmek, yerli işçi ve emekçiler, politik öncüler içerisinde gündemleştirmek, enternasyonal dayanışmayı güçlü tutmak dönemin bizden beklediği devrimci yanıt olacaktır. Bu kapsamda ilerici belediyelerin açıklamalar yapmasını sağlamak, siyasi partileri, devrimci kurumları kayyum ve bölgeyi ateşe atacak saldırganlık arasındaki bağ konusunda duyarlı hale getirmek, harekete geçmeye zorlamak güncel görevler arasındadır.
* Atılım Gazetesinin Avrupa Eki’nin (atilimavrupa1994@gmail.com) 14 Haziran 2024 tarihli Perspektif köşesi