Sınırlarda ve kamplarda ölüme terk edilen mülteciler
Faşist diktatör Erdoğan’ın AB’den daha fazla mali ve askeri destek almak için mültecileri şantaj olarak kullanarak, on binlerce mülteciyi sınırlara taşıması ve Yunanistan’a geçmeleri için teşvik etmesiyle onbinlerce mülteci sınırlarda birikmişti. Yunanistan ise AB’nin de desteğiyle sınırları kapatarak, sınırı geçmek isteyen mültecilere saldırmış, faşist paramiliter güçler hem Yunanistan adalarında ve hem de kara sınırlarında mülteci avına çıkmıştı.
Koronavirüs salgını çıktığından beri bu mültecilerin durumlarının ne olduğu, hangi koşullarda yaşadıkları konusunda basına fazla bir şey yansımamakta. Ulaşabildiğimiz bilgiler ise, mültecilerin ölüme terk edildiğini gösteriyor.
Gerek Yunanistan sınırında gerekse de AB’nin İspanya sınırında, Akdeniz’de Malta adasında ve Hırvatistan’nın Bosna Hersek sınırında AB ülkelerine geçmeye çalışan mülteciler saldırılara uğruyor. Sınırı geçenler yakalandıklarında dövülüyor, üzerlerindeki telefon, para vb. eşyaları alınarak tekrar sınırın diğer tarafına itiliyor. Bu saldırılarda mülteciler yaralanıyor ve herhangi bir tedavi de görmüyorlar. Hırvat polisi Bosna Hersek’ten Hırvatistan’a geçenleri yakalayıp üzerlerine köpekleri saldırtıyor, köpeklerin vücutlarında açtığı yaralarla sınırın diğer tarafına gönderiliyor.
Push-Backs olarak adlandırılan, sınırlarda yakalanan mültecilerin iltica başvurularını dahi almayarak sınır dışı etmeler, temel insan haklarına aykırı ve yasa dışı bir faaliyet.
Bugün AB sınırlarında mültecilerin yaşadığı saldırılar, insanlık dışı koşullarda tutulmalar, AB emperyalist devletlerinin temel insan haklarını nasıl yok saydığını, kendi imzaladıkları Cenevre Sözleşmesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Birleşmiş Milletler Evrensel Beyannamesi gibi sözleşmeleri nasıl ihlal ettiklerini gösteriyor.
Yunanistan’ın Türk devletinin sınırları açmasıyla birlikte iltica hakkını bir aylığına askıya alması, Midilli adasına çıkmayı başaran 440 civarında mülteciyi 10 günden fazla bir süre eski bir askeri gemi içinde yan yana istif edilmiş şekilde tutması ve ardından hızla sınır dışı etmek için ana karaya nakletmesi gibi uygulamalar da cabası.
Koronavirüsü salgının yayılmasıyla insanların bir arada olması yasaklanırken mültecilerin bir arada tutulması, hijyen ve temizlik olanaklarının olmadığı koşullara mahkum edilmesi, insanlık dışı bir uygulama. Koronavirüsü nedeniyle medyanın gündeminden çıkan mülteciler, AB devletleri tarafından zaten “istenmeyenler” olarak ilan edilmişti. Almanya’nın göstermelik de olsa 1000-1500 kimsesiz mülteci çocuğu alacağını söylemesi de virüs salgınının gölgesinde kayboldu.
Avrupa ülkelerinde sınır dışı merkezlerinde ve kamplarda da mülteciler için durum oldukça kritik. Yüzlerce mülteci bu merkezlerde toplu halde tutulmakta, banyo, tuvalet, mutfak gibi ortak kullanım alanları nedeniyle Covid 19 virüsünden korunma olanaklarına sahip değiller.
Sınırlarda, sınır dışı merkezlerinde ve kamplarda yaşam savaşı veren mültecileri sahiplenmek ve onlarla dayanışma içinde olmak sadece siyasi değil, aynı zamanda insani bir görevdir.
Sınırlarda ölüme terk edilmiş olan mültecilerin AB ülkeleri tarafından kabul edilmesi ve bir an önce bu ülkelere getirilmesi, sınır dışı merkezlerinin kapatılması ve sınır dışı etmelerin kaldırılması, bu merkezlerde ve kamplarda toplu tutulmalara son verilerek insanların evlere yerleştirilmesi talebi yükseltilmelidir.
Geçen hafta içinde İsviçre’de 44 örgütün ortak açıklaması, Avusturya’da Sınır Dışı Merkezleri Kapansın İnisiyatifi’nin açıklamaları bu yönde atılmış olumlu adımlardır, ancak bu mücadele sadece bir açıklama ile bırakılmamalıdır.