Bu yazı, Özgür Gençlik dergisinin 25 Nisan tarihinde çıkan 37. sayısında yayınlanmıştır.
Emperyalist küreselleşmenin bir eseri olan, içinde bulunduğumuz felaket yüzyılı hız kesmiyor. Neoliberalizm çökerken ezilenlere fatura çıkarmaya devam ediyor. 2008’de patlak veren mali kriz aşılamadığı gibi derinleşiyor, adaletsiz bölüşüm ilişkisi nedeniyle işçi sınıfı ve sermaye, devletlerle halklar arasındaki makas gittikçe artıyor. Ezilenler arasındaki geçişler, tabakalar, sosyal devlet paravanı ortadan kalkıyor. Dünyanın bütün zenginliklerini elinde tutan yüzde 1’lik sermaye grupları ile gıdadan, sağlığa erişimden, işten, gelecek güvencesinden yoksun olan milyonlar güvencesiz ve açlık koşullarıyla proleterleşiyor. Hemen her yerde doğaya savaş açan sistem, küresel ısınma, iklim krizi ile dünyayı ve yaşamı yok oluşa sürüklüyor. Doğal afetler artıyor, ekonomik-toplumsal sonuçları yönetilemez bir hal alıyor. Üretim anarşisi ve küreselleşen pazar sonucunda ortaya çıkan gıda sorunu “resmi” rakamlara göre sadece 75 milyon insanı açlık sınırının altında yaşamaya mahkum bırakıyor. Güncel felaketlerinden biri olan Covid-19 da kapitalizm kadar hızlı yayılıyor ve burjuva safsataların aksine herkesi değil ezilen dünya halklarını öldürüyor.
Tüm politik öznelerin farklılıkları ile birlikte süreç içerisinde ortaklaştığı küresel ekonomik ve siyasi kriz şüphesiz pandemi ile birlikte daha da derinleştiği gibi mücadeleyi dolaysızlaştırıyor. Burjuva devlet modellerinin geri veya ileri örnekleri topyekün aynılaşıyor. ‘Sosyal haklar, insan hakları’, ‘demokrasi’, ‘güvence’ ‘Evrensel hukuk’ gibi kavramlar ortadan kalkıyor. Krizler ile birlikte rıza üretiminin durma noktasına geldiği, dünyanın her bir köşesinde ayaklanmaların yeşerdiği bu yüzyılda varlığı için faşizmi örgütleyen burjuvaziye pandemi ne ifade ediyor? Pandemi öncesinde politik, ekonomik, ideolojik olarak kriz yaşayan sermaye için salgın kriz-fırsat denklemini oluşturuyor. Pandemi koşullarını güncel planlarını yani küresel bir faşizm örgütlemenin aracı ve üretim-dolaşım ilişkilerini daha barbar şekilde organize etmenin fırsatı olarak kullanmaya çalışacaklardır. “Demokrasi beşiği” İngiltere’de uygulanan sürü bağışıklığı, İtalya’daki sağlık sisteminin çaresizliği ve sokağa çıkma yasakları, milyonlarca insana yeterli parası olmadığı için sağlık hizmeti vermeyen ABD bu örneklerden birkaçıdır.
Türkiye’nin ise pek tabi dünyadan eksiği değil fazlası var. Covid-19’un pandemi halini alması ile birlikte Saray, yoğun işgücü sömürüsü ile sermaye birikimini arttırma ve krizi nasıl bir ekonomik fırsata çevireceğine odaklanmıştır. dünyada o veya bu düzeyde durgunlaşan üretimin, nasıl Türkiye’ye kaydırılıcağı sorunu Türkiye Devleti’nin pandemi politikasının özetidir. Buna bağlı olarak herhangi bir önlem almayan faşist diktatörlük ismi konulmamış bir “sürü bağışıklığı” politikası uygulamakta, her işkolunda özellikle inşaat, tekstilde, imalat sanayinde işbaşı yaptırmaktadır. Faşist şeflik rejimi için halk sağlığı gibi bir gündem yoktur, onun gündemi sermayenin sağlığı ve büyümesidir. Dolayısıyla işçi sınıfının içinde bulunduğu yaşam riski onun için rakamsal bir veriden ibarettir. İşçi ve emekçiler kelimenin gerçek anlamı ile ölene kadar çalıştırılmak istenmekte, “ücretsiz izin hakkı” tanınanlar yani işten çıkarılanlar ise açlığa mahkum edilmektedir. Yani dünyada pandemiye karşı önlem, pandemi ile mücadele ve kapitalizm denklemi bulunduğumuz coğrafyada dolaysız bir şekilde Saray ve işbirlikçi tekelci mali sermaye ile mücadele anlamına geliyor.
Hal böyleyken dünyada kapitalizme karşı ayaklanmaların ardından ortaya çıkan pandemi krizinin kendisi devrimci olanakları zayıflatan veya gerileten değil tam tersine devrimci olanakları tarihsel olarak olgunlaştıran bir seyir ortaya çıkarmıştır. İçinden geçtiğimiz pandemi günlerinde işçiler, kadınlar, gençler gün geçtikçe burjuvazinin dolaysız bir biçimde vahşi yüzü ile karşılaşmaktadır. İşçiler ölümüne çalıştırılıyor. Ev içi şiddet artıyor. Eğitim sistemi fiili olarak işlemez halde. Online ders gibi altyapısı olmayan, öğrencilerin ve üniversitelerin teknik ve materyal olarak donatılmadığı bir sistemle daha fazla eşitsiz ve niteliksiz hale gelen eğitim, sınavlar ve ödevlerle “devam ediyor.” Öğrenci yurtlarını karantina alanlarına çevirip öğrencilerin barınma hakkı gasp ediliyor. Günlük işlerde güvencesiz ve esnek çalışan öğrenci ve işçi gençliğin verili koşullarda kronik işsiz haline gelmesi, ücretsiz izin, sokağa çıkma yasağı gibi “önlemlerle” halk sağlığı ile adeta dalga geçilmesi, sağlık-içişleri-milli eğitim ve çalışma bakanlığı gibi devlet kurumlarına olan güvenin tartışılır halde olması, tıpkı “beni sisteminiz öldürür” diyen tır şoförü gibi şüphesiz kitlelerde sorgulama ve itiraz eğilimini ortaya çıkarıyor.
Sistemin yönetme ve meşruiyet krizinin derinleştiği-derinleşeceği, politizasyonun olabildiğince arttığı bir dönemde, tarih devrimci-demokrat özneleri biriken toplumsal öfke ve mayalanan kitle hareketini örgütleme ve devrimci görevlerini yapmaları için sahneye davet ediyor! Öncü kuvvetlerin tarihsel misyonlarına uygun olarak davete icabet etmesi, günün ve dönemin politik mücadele koşullarını analiz etmek ve ona uygun devrimci alternatifi kitlelerin talepleri ve itirazlarıyla buluşturma hedefi ile kendisini konumlandırmasında, politik öznelerin ve kitlelerin ‘harekete geçmesinde’ somutlanmaktadır.
İdeolojik Felç ya da Hazırlığın Ev Hali
Salgının ilk gününden bu yana Saray tüm kurumlarıyla “sağlık için evde kal” çağrıları yaparken işçileri-emekçileri bu çağrılardan muaf tuttuğundan bahsettik. Üst ve orta sınıflar dışında Milyonlarca emekçi salgına rağmen işbaşı yapmak zorunda bırakılırken, sınıf mücadelesinin devrimci-demokrat birçok öznesinin “sağlık” için tedbirli davranıp evde kalması, siyasi çalışmanın koşullarının ‘sokakta’ olmadığını iddia etmesi şüphesiz bir çeşit orta sınıf davranış biçiminin yansımasıdır. Yeni gelişen maddi koşullar ve devrimci olanaklar konusunda politikasızlığın en kaba biçimidir. Bu politikasızlığın derinleşme hali emekçi solun her kesiminde uzun vadede ideolojik ve örgütsel erozyona daha ileri biçimiyle tasviyeye dönüşme riski barındırmaktadır. Kimi açık evde kal çağrıları yaparken, kimisi ise sosyal medyada devlete önlem alma, halka ise sokağa çıkmama çağrıları yaparak nesnel olarak Saray’ın politikalarının işini kolaylaştırıyor. Her gün salgına giden işçileri seyreden, sınıfın “öncüleri” evlerde daha büyük kavgalar için kendisini koruyor ve “hazırlanıyor.” Sürecin bir diğer muhattabı olan başta DİSK olmak üzere sendikalar grev sözcüğünü ağzına almak bir yana dursun, katledilen işçilere dair bir söz dahi söyleyemiyor, ölü taklidi yapıyorlar. 1 Mayıs’ta bile sokağa çıkma çağrısı yapamıyor. Karşı-devrim tüm gövdesiyle sokaktadır ve faşist politikalarına güvenmektedir. İşçi sınıfı sokaktadır. Yani sınıflar sokaktadır. Evde kalan ise işçi sınıfının politik örgütlenmeleridir, demokratik mücadelelerin politik özneleridir.
Pek tabi pandemi gibi bir gündem ile ilk defa karşılaşılmış olması ve enfeksiyonun bulaşma biçimleri buna bağlı olarak alınabilecek önlemlerin, politik çalışmanın hacmini oldukça daraltan ve yavaşlatan, örgütsel yanyana gelişlerin olanaklarını zayıflatan şekillerde olması toplam politikasızlık halinin hiç şüphesiz belirleyenlerindendir fakat verili durum yalnız bununla açıklanamayacağı gibi sosyalistlerin görevlerini de ötelememiş bilakis daha fazla arttırmıştır.
Covid-19 gibi küresel bir felaketin sınıf mücadelesindeki karşılığını gör(e)meyen, sistemin bu felaketin sebebi olduğu ve içinde bulunduğu kriz ile birlikte “istese” de çözemeyeceği böylesi bir zeminde hızla durumun küresel ölçekte devrimcileşeceğini anlamayan anlasa da iyi niyet açıklamaları yapan ve bireysel önlemden, hazırlık sürecinden dem vuran bir atmosfer söz konusu. Böylesi bir durumda her şeyden evvel ideolojik ve politik bir kafa açıklığı yaratmak esas olmalı. Çöken neoliberal sistemin ezilenler için önlem al(a)mayacağını sosyal devletin iflas ettiğini, içinden geçtiğimiz sürecin dünyadaki tüm ezilenleri dolaysız bir şekilde birleştirdiğini, dolayısıyla bu sürecin ezilenlerin kurtuluşu için çok güçlü bir fırsat ve eşik olduğunu, hazırlığın ise devrimciler için evde kalan, duran bir biçim değil aksine kitleleri mücadeleye sevk eden şekilde hareketli bir hazırlık olduğunu kavratmak ideolojik, politik ve pratik mücadelenin konusu haline gelmiştir. Bu kafa açıklığının olmadığı her durum sistemin daha fazla çıkmaza gireceği böylesi bir süreçte hareketi politik-pratik sistem içi sınırlara sıkıştıracak devrimci-demokrat hareketin nesneleşmesine ve Saray’a yedeklenmesine devam etmesi anlamına gelecektir. Sınıf mücadelesinin gelişimi de bugün politik çalışmanın pratik varyasyonlarına bağlıdır. Bahsettiğimiz ideolojik, politik ve pratik sıkışmanın tarihsel çözüm gücü de şüphesiz gençlik hareketinin ta kendisidir.
Tarih (Müsaitse) Gençliği Çağırıyor
Verili durumda daha fazla rol alıp atıl ve nesneleşen hareketin durumunu değiştirecek olan gençlik kuvvetlerinde ise durum farksızdır. Sosyalist Gençlik, Kaldıraç Üniversite, politik hedefli sosyal medya çalışmalarıyla Gençlik Komiteleri ve Dev-Güç dışında kalanların bir kısmı ideolojik bir felç halindeyken bir kısmı ise kendiliğindenciliğe sürüklendi. Gençliği tarihin çağrısına kulak vermeye, sosyalizmi göklerden indirmeye çağıran* Öğrenci Kolektifleri evde kalan arkadaşlarının kıymetli müzik dinletileri ve çizimlerini, zaman zaman akademik talepli videolarını paylaştığını gördük. Tabiki izolasyonun çok fazla olduğu bu dönemde bu tip üretimleri etkileşime sokmak anlaşılır. Fakat sosyalizmi göklerden indirme çağrısı ile dönemi okuyan Kolektiflerin her gün işyerinde salgın ve ölüm ile burun buruna kalan milyonlarca işçi ve emekçiler için bir planı var mıdır? Yoksa salgının ve ölümlerin olanca arttığı, işyerlerinin kapatılması bir yana dursun üretimi duranların tekrar faaliyete geçmesine rağmen sadece akademik talepli ve sanat içerikli sosyal medya paylaşımları yapmakla mı yetinecektir?
Göklerden sosyalizmi indirme çağrısına, göklerde kalan “örgütlenmeli, örgütlenmeli” yanıtı dışında pek bir şey bulamadığımız Kolektiflerin metninden daha iyi bir kalemi ve kurgusu olan Marx, Löwy, Gramsci alıntıları ile güçlendirilmiş Öğrenci Faaliyeti’nin yazısında ise analizciliğin ötesine geçmeyen ve sanıyoruz ki Brumaire’in tarih yapma ve devreden koşullar önermesine dayanarak “evde kal” çağrılarını kanıksamış bir metinle karşılaşıyoruz.**
Faaliyetçi dostlarımız metinlerinde daha derin tartışılabileceği notu ile birlikte, son tahlilde insanın kendi tarihini verili devreden koşullar içinde müdahaleler ile yapabileceğine de değinmiş bugün de kendiliğindenciliğin felakete vesile olacağını buna bağlı olarak ufukta yaşanılabilir bir dünya görmek için müdahalenin gerekliliğine vurgu yapmış, müdahale kanalları oluşturmak gerektiğine kanaat getirmişler. Gecede yıldız var, yarın hava güneşli diyecekken böylesi bir giriş ile başlayan metin analizlerle devam edip, “evlerimizden çıktığımızda” diyerek sonuçlandırılıyor. Faaliyetçi dostlar evlerinden çıktıklarında burjuvazinin yaptıklarını unutmayacaklarını söylerken kendilerinin çok iyi özetlediği gibi unutabilecekleri bir dünyanın kalmayacağını unutuyorlar. Başka bir dayanışma gündemli yazılarında ise kanıksanan evde kalma çağrısı pekiştirilerek “Elbet döneceğiz kampüslere, meydanlara, sokaklara haklılığımızdan aldığımız gücümüz ile!” hatırlatması yapılıyor ve sanıyoruz buradan büyük kavgaya “hazırlık” yaptıklarını çıkarmamız gerekiyor.***
Yukarıdaki tartışmalar aynı zamanda sokağı ve eylemi dolaylı veya doğrudan reddetmiş birçok gençlik kuvvetinin tartışmalarıdır. Saray’ın sokağa çıkma yasakları ve “önlem” manipülasyonları, basın açıklamaları ve sosyal medya gözaltıları gelişebilecek bir itiraz hareketinin sonuçlarını iyi kavraması ve korkusuyla ilişkilidir yani sokak ve eylem, güncel olarak da Saray’ın yenilebileceği tek yerdir. Doğrudan kar için binlerce insanın öldüğü, işsizlerin, yoksulların işçilerin sokakta olduğu şu günlerde sokaktan ve eylemden kaçınmak, sokağı dolaylı bir şekilde mahkum etmek Saray iktidarının işini kolaylaştırır. Pandeminin en azından bu evresinde evlerde daha fazla zaman geçirildiği nesnel bir tespittir fakat sokağa çıkma yasaklarının olduğu milyonlarca çalışanın sokaklara ve işyerlerine gitmek zorunda bırakıldığı, vakaların ve ölümleri durdurmak yerine verili uygulamalarla arttırıldığı da yönelmemiz gereken gerçektir. Dolayısıyla öğrenci ve işçi-işsiz gençliğin de doğrudan etkilendiği bu gerçek, gençlik kuvvetlerini evde kalmaya değil kendi sınırlarını aşmaya, buz kırmaya ve egemenlerin koyduğu sınırlara saldırmaya çağırıyor.
Gençlik Yol Açmalı
Gençlik hareketinin önünde bir kez daha tarihsel bir görev var. Sınıf savaşımının birçok anında hareketin buz kıranı, refleks kabiliyeti ve dinamosu olan gençlik, bugün bu görevlerle daha yakıcı bir şekilde karşı karşıya. Verili durumda öncüleri sarsıp kendine getirmek, siyasi parti ve sendikalara ise görevlerini “hatırlatma”, kitleleri halk sağlığını tehlikeye atan, halk düşmanı politikalara karşı, Saray’a karşı mücadeleye davet etme, mücadelenin zeminlerini oluşturma görevleri elzem olarak önümüzde durmaktadır. Bunun da yegane yolu tüm araç ve biçimlerimizle sokağı ve eylemi hedeflemektir. Yani politik talepleri gören ajitasyon-propagandanın her biçimi sokağa, doğrudan eylemeye çağırmadıkça ve eylem ile buluşmadıkça, her söz havada asılı kalacak ve belirsizleşecektir. Bu felç haline derman olacak olan kuvvetin gençlik olmasının sebebi ise enfeksiyonun daha az etkilediği kesim olması değil tarihsel bir atıfla, 71 devrimci kopuşundan aldığı öncü ve cüretkar karakteridir.
Dolayısıyla bugün devrimci mücadeleyi sırtlama görevi gençliği kendi sınırlarını aşmaya zorlamaktadır. Gençlik hareketinde bahsettiğimiz sorunlu yaklaşımlardan ilki öğrenci gençliği toplumdan ve ait olduğu gençlik kesiminden kopuk ve maddi ilişkileri yokmuşçasına ele alınmasıdır. Dolayısıyla yakıcı taleplerin önemli kısmını başta ücretli izin, ücretsiz sağlığı görmeden dar şekilde kampüslerle çitlenen, yeni koşulların sınırlarına takılan talepler eylem gücünden yoksun şekilde öne çıkmaktadır. Online eğitimin koşulları taleplerinin yanına mutlaka koyulması gereken talepler vardır. Mesela gözden kaçırılan bir gerçek olarak önemli oranda üniversite öğrencisi aynı zamanda part time işçidir, ve izolasyon koşullarında işsizdir. İkincisi ise kavramsal bakımdan devlete karşı söz ve eyleme girişmek olan politikadan uzaklaşmaktır. Bu hümanist dayanışmacılığa sıkışan hareket tarzı ”Politik özne” olarak varlığını inkar eden pozisyona getirmektedir. Elbette toplumsal dayanışmanın içinde olmak yanlış değildir. Yanlış olan kendini sadece yardımlaşma ile sınırlayan, dayanışma taşınan kitlelerin taleplerini somut olarak iktidarın karşısına dikecek bir perspektiften ve pratikten yoksun olmaktır. Sadece yurt-kyk ödemeleri, sınırsız internet erişimi ve sınav talepleri ile sınırlı bir e-mücadele ya da ilerici olan dayanışma pratiğini politize etmekten kaçınma, devrimci gençlik hareketi için kabul edilmez bir sığlıktır. Verili durum başta işçi ve emekçiler olmak üzere toplumun tüm kesimlerini dolaysız bir şekilde birbirine bağlamaktadır. Haliyle devrimci gençliğin de eylem birliği formları ile birleşik eylemler yaratma ve yayma, işbaşı yapılan her yeri çalışma sahası haline getirme ve eylemin yüzünü kitleye, hedefini ise Saraya ve burjuvaziye dolaysız bir şekilde yöneltmesi gerekmektedir.
*https://sendika63.org/2020/03/neoliberalizm-oldurur-dayanisma-yasatir-kolektifin-sesi-kolektifler-net-581754/
**http://www.ogrencifaaliyeti.com/index.php/2020/04/12/covid-19-sonrasi-mucadele/
***http://www.ogrencifaaliyeti.com/index.php/2020/04/08/yasamak-icin-dayanismayi-buyut-viruslu-sistemi-degistir/