Rusya’da Ekim 1917’de gerçekleştirilen ilk sosyalist devrim, insanın insan tarafından sömürülmediği, ezenin ve ezilenin olmadığı yeni bir dünyanın kapılarını aralıyordu insanlığa. Bu yeni bir yaşam biçimi, yeni bir kültür, yeni bir eğitim ve tüm bunların yarattığı yeni bir insan tipi yaratma mücadelesi demekti. Sömürüye, zora, zorbalığa dayalı kapitalist sistemin zincirini dünyanın altıda birinde kırarak Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nde (SSCB) inşa edilen sosyalizm, dün olduğu gibi bugün de emperyalist-kapitalist sistemi yıkma ve sosyalizmi kurma mücadelesine ışık olmaktadır.
Bir geri kapitalist ve küçük köylü ülkesi olan Rusya’da gerçekleştirilen bu ilk sosyalist devrim, tüm dezavantajlarına rağmen sosyalizmi başarıyla inşa ederken faşist Hitler Almanya’sının Avrupa’yı işgal ettikten sonra SSCB’yi işgal ve yok etme saldırısıyla karşılaşmıştı. Stalin önderliğinde yürütülen büyük Anavatan savunmasıyla SSCB, sadece Sovyet halklarını değil, Avrupa ve Asya halklarını da faşist işgal ve zulümden kurtarmayı başarmıştı.
On milyonlarca insanını savaşta kaybeden sosyalist devrim, sonrasında bir yenilgi yaşarken, geriye sınıflar mücadelesine büyük deneyimler ve dersler bıraktı. Bu deneyim ve dersler, proletaryaya ve öncüsüne gerçekleştireceği yeni devrimleri sağlama almanın harcı olacaktır.
Varoluşsal bir kriz içinde olan kapitalist sistemin yarattığı doğa ve iklim krizleri, savaşlar, işsizlik, açlık ve yoksulluk, göç dramları, kadın kırımları, ırkçılık ve son olarak pandemi sürecinin ortaya çıkardığı sorunlar, insanlığın bu sistemde ne kadar büyük bir felaketle karşı karşıya olduğunu göstermektedir. Bundandır ki, bu barbarlığın tek alternatifi sosyalizmdir.
Bugün Hitler özentili faşist diktatör Erdoğan’ın Rojava ve Güney Kürdistan’da, Libya ve Yukarı Karabağ’da, Doğu Akdeniz’de yayılmacı emellerle yaptığı saldırganlık, Türkiye ve Kuzey Kürdistan’da estirdiği zulümle atbaşı gitmektedir. Amaç, içerde boyun eğmeyen ve direnen devrimci ve ilerici muhalefeti yok etmektir.
Saldırıların başında ise, fiili-meşru mücadelede ısrar ederek, faşizmin sokağı teslim alma saldırılarını boşa çıkaran sosyalistler ve onların da bileşeni olduğu HDP-HDK gelmektedir. 7 Ekim Çarşamba günü de günü İstanbul’da Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP) ve Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonu’na (SGDF) yönelik başlatılan soruşturma kapsamında yapılan polis baskınında, aralarında ESP Eş Genel Başkanı Şahin Tümüklü, SGDF Eş Başkanı Alev Özkiraz, ETHA muhabiri Pınar Gayıp, HDP PM üyesi Helin Yılmaz’ın da bulunduğu 19 sosyalist gözaltına alındı. Tıpkı 7 Eylül’de aralarında Sosyalist Kadın Meclisleri (SKM) MYK üyesi Çiçek Otlu ve Halkların Demokratik Kongresi (HDK) Eş Sözcüsü Sedat Şenoğlu’nun da olduğu 18 sosyalistin tutuklanması gibi önceden hazırlanmış listelerle sosyalistlere yönelik kapsamlı tutuklama saldırısı sürüyor. HDP’ye yönelik yürütülen gözaltı ve tutuklama saldırısı da, Kobanê direnişinin intikamını almanın yanı sıra, aynı zamanda birleşik mücadeleyi örme çabalarının önünü kesmeye yöneliktir. Bu saldırılara karşı Avrupa’dan tepki göstermek, tutuklananları sahiplenmek, bugün stratejik bir öneme sahiptir.
Komünistler bir yandan bu Türk devletinin bu saldırılarına karşı direnenlerin Avrupa’daki sesi olmaya çalışırken, diğer yandan Kasım ölümsüzler ayını karşılama heyecanı içindedirler. Pandemi sürecinden dolayı merkezi etkinlikler yerine yapılacak yerel etkinliklerle ölümsüzleşenlerin sahiplenilmesi, onların ideallerine ve mücadelelerine bağlılığın gereğidir.
Kasım ayında yapılacak etkinliklerin diğer yıllardan farkı, her yerel alanın kendi programını yapması ve uygulaması olmalıdır. Bundan dolayı her alanın yapacağı etkinliğin ölümsüzlere yakışır tarzda olması için hem içerik ve hem de görsel olarak en iyi şekide planlanması ve pratiğe geçirilmesi olacaktır.
Ölümsüzleri sahiplenmek, onların ideallerini ve cüretini kuşanmaktan geçmektedir.
* Atılım Gazetesinin Avrupa Eki’nin (atilimavrupa1994@gmail.com) 9 Ekim 2020 tarihli Perspektif köşesi