Bugün Avrupa’da cepheleşme siyaseti ve pratiğinin oldukça zayıf olduğunu söylemek abartı olmayacaktır. Bu sadece Türkiye ve Kürdistanlı örgütler açısından değil, yerli devrimci ve ilerici kesimler açısından da böyledir. Böyle olduğu için de burjuvazinin işçi ve emekçilere saldırıları, işsizlik, yoksulluk, kâr uğruna doğanın talanı, iklimin kirletilmesi, kadına yönelik şiddet, ırkçılık, demokratik hak ve özgürlüklerin kısıtlanması, silahlanma gibi sorunlarda birleşik kitlesel bir hareket yaratılamamaktadır. Ortaya çıkan hareketlerde genelde kendiliğidenci ve bu sorunların kaynağı olan kapitalist sistemi hedeflememektedir.
Burjuvazinin kendisini iyi bir şekilde örgütlediği Avrupa’da, devrimci ve ilerici güçlerin bir cepheleşme gerçekleştirememesi başlı başına bir sorun elbette. Ancak biz burada daha çok Avrupa’da faaliyet yürüten Türkiyeli ve Kürdistanlı örgütlerin bu konudaki zafiyetini irdeleyeceğiz.
Türkiye ve Kürdistan açısından baktığımızda; ’71 devrimci atılımının önderlerinin kendi pratikleriyle geliştirdikleri devrimci yoldaşlık ve iş birliği, devrimci örgütlerde bölünmeler ve parçalanmalar, bunun karşısında komünistlerin gerçekleştirdiği Birlik Devrimi, birçok platform ve eylem birliği tarzı deneyimler ve nihayetinde HDK ve HDP deneyimi, emekçi sol kesimlerde cepheleşme yeteneğinde bir düzeyin yakalanmasını sağladı.
HDK’de somutlaşan cepheleşme atılımı, emekçi sol güçlerin aynı hedefe birlikte yönelmesini, örgütsüz ve dağınık duran güçlerin örgütlü politik yaşama katılımını sağlamış ve bugün faşizmin tüm saldırılarına rağmen ayakta duran, yeni hamlelere girişen HDP’nin varlık temelini oluşturmuştur.
Türkiye ve Kürdistan coğrafyasından Avrupa’da faaliyet yürüten devrimci ve ilerici kitle örgütlerinin özellikle son 8-10 yılda geliştirdikleri birlikte mücadele deneyimlerinin en kapsamlısı ve bütün yetersizliklerine rağmen mücadelede kazanılmış demokratik cephesel bir mevzi olarak HDK-A’nın ister dışında durarak isterse içinde yer alarak yeterince sahiplenilmemesi ve sonlandırılması, Avrupa’daki Türkiyeli ve Kürdistanlı güçlerde politika yapış tarzından birleşik mücadelenin gerektirdiği kapsayıcılığa kadar bir dizi sorunda grupçu zihniyetin aşılamadığını göstermektedir.
Avrupa’da faaliyet yürüten göçmen kurumları, birleşik mücadelede sömürgeci faşist Türk devletini teşhire yönelik çabaları, Avrupa’daki işçi sınıfı ve ezilen göçmen işçi ve emekçilerin, kadınların, gençlerin sorunlarıyla, ırkçılıkla, iklim sorunuyla, kadına yönelik şiddet sorunuyla ve göçmenlerin göçmenlikten kaynaklanan sorunlarıyla buluşturma göreviyle de karşı karşıyadır. Yine tüm antifaşist ve antikapitalist örgüt, kurum ve ezilen örgütsüz duran potansiyeli kapsayacak, onları mücadeleye sevk edecek bir cephesel bakış açısıyla hareket edilmezse, geçmişin olumlu deneyimlerinden ders çıkarılmamış demektir.
Birleşik mücadele, ortak çalışma kültürünü, devrimci yoldaşlığı, bir araya gelen güçlerin birbirlerine eşit davranmayı ve daha bir dizi etkeni içinde barındırır ve geliştirirse başarılı olacaktır.
Sosyalistler bir yandan kendi gündemleriyle mücadeleyi sürdürürken, diğer yandan birleşik mücadeleyi büyütme bakış açısıyla dost kurumların eylem ve etkinliklerine de katılım sağlamaktadırlar.
Egemen sınıfların Koronavirüsü de işçi ve emekçilere karşı fırsata çevirdikleri bir süreçte, kapitalizme ve onun yarattığı krizlere, sorunlara karşı mücadeleyi büyütmek, yerli ve göçmen işçi ve emekçilerin ortak mücadelesini geliştirmekten geçmektedir.
* Atılım Gazetesinin Avrupa Eki’nin (atilimavrupa1994@gmail.com) 30 Ekim 2020 tarihli Perspektif köşesi