9 Ocak’ta binler Paris’te ve Avrupa’nın birçok kentinde MİT imzasını taşıyan bir katliam ile öldürülen Sakine, Fidan ve Leyla için sokaklara aktı. 10 Ocak’ta ise binler Rosa, Karl ve Lenin’i (LLL) anmak için Berlin’de ve Almanya’nın birçok kentinde sokaklarda oldular.
102 yıllık bir geleneği olan LLL ve gelenekselleşen Paris katliamı anma yürüyüşü, her yıl binlerce ilerici, devrimci, komünist, antifaşist ve dayanışmacı enternasyonalistin katılımı ile güçlü bir protestoya dönüşüyor.
Rosa ve Karl, o dönemin burjuva devleti ve onun dönemsel politik iktidar bileşeni Sosyal Demokrat Parti’nin (SPD) ortaklığında paramiliter Freikorps eliyle gerçekleştirilen bir katliam ile ölümsüzleştiler. Rosa ve Karl, ikinci emperyalist paylaşım savaşında II. Enternasyonal’in – en başta da Kautsky önderliğindeki SPD’nin – “kale içi barış” politikası ile uzlaşmayarak SPD’den kesin kopuşu örgütlemeleri ile emperyalist merkezlerde yeni bir devrimci-komünist hareketin doğuşunun yolunu açtılar.
Almanya gibi emperyalist merkezlerde mali oligarşi ve burjuva ideolojisi, devrimci hareketi devrimci kültüre saldırarak, devrimci geleneğin kopmasını ve tarihin belleklerden silinmesini sağlayarak geriletmek istiyor. Antikomünizmin ana doğrultusu da sosyalizmin güncel sorunları kapsamına girecek “yeni soru(n)lar” değil, geleneğin ve tarihin konularıdır. LLL, geleneğin sürekliliğin sağlanmasında, ölümsülere bağlılığın bir ifadesi olarak Avrupa’da “biriciktir”.
Dahası, LLL bazı istisnai tarihler hariç, Almanya’nın ve hatta zaman zaman Avrupa’nın emekçi sol hareketinin, devrimci ve komünist güçlerinin bir “buluşma” mekanına dönüşmesi ve birleşik mücadelenin geliştirilmesi bakımından da “biriciktir”.
Sakine, Leyla ve Fidan’ların Avrupa’nın ortasında, Paris’te tetikçi Ömer Güney eliyle katledilmeleri, sadece üç devrimci kadına veya onların siyasal örgütlerine değil, Avrupa’da Türkiye ve Kürdistanlı bütün devrimci ve sosyalist örgütlere, yapılara bir gözdağıydı.
Uzun zaman sonra Avrupa’da gerçekleştirilen böylesi bir suikasta karşı adalet talepli isyan ise dikkat çekiciydi. Kadın öncülüğündeki adalet mücadelesi sadece MİT’in sorumluluğunu açığa çıkartmadı. Aynı zamanda Fransa’nın katliam ortaklığını da teşhir etti ve etmeye devam ediyor.
Bu yıl iki eylem de Pandemiye rağmen, koşullar sonuna kadar zorlanarak yapıldı. Merkezi yürüyüşler yanı sıra yerellerde de yürüyüşler düzenlendi.
Berlin polisi, LLL yürüyüşüne önemsenmeyecek bahaneler ile saldırdı. Neofaşistlere ve “Korona isyancısı” kişi ve kurumlara “pamuk” eller ile dokunan, daha doğrusu sağ gözünde kör olan Alman polisi, LLL şahsında emekçi sola Pandemiyi de fırsata çevirerek daha sert müdahalelerde bulunacağını göstermiş oldu.
2021’de burjuvazi, 2020’de başlattığı saldırılarının kapsamını genişleterek devam edecek. Siyasal özgürlükleri oldukça sınırlayacak, Pandeminin ve krizin ağır ekonomik yükünü işçilerin ve ezilenlerin omuzlarına yükleyecek. Kısacası, işçilere, kadınlara, gençlere, tüm ezilenlere karşı sınıf savaşını büyütecek.
2021’i kazanmalıyız demiştik. 2021’in ilk haftaları nasıl kazanılacağının bir ipucunu veriyor bize.
Eylem!
Eylemlilikte ısrar başlı başına bir meydan okumadır.
Dahası, LLL’de saldırı kadar direniş de çarpıcıdır. Saldırılar karşısında devrimciler, özellikle de devrimci ve komünist gençler, kararlı ve militan bir duruş sergilediler. Siyasi polis ile karşı karşıya gelmekten çekinmeyen direnenlerin varlığı, dahası koşulları sonuna kadar zorlayan, bu koşullar altında bile kararlılık gösteren devrimciler ve komünistler, Avrupa’nın merkezlerinde yeni bir komünist ve devrimci hareketin kuruluşunu mayalıyorlar. Rosa ve Karl’ın, Lenin’in anısına bağlılık en çok da burada anlam kazanıyor.
Siyasal kitle çalışmasında cesaret ve girişkenlik, birleşik mücadelede “birleştirici” kimlik ve öncü politik tarzı ile marksist leninist komünistlere büyük görevler düşüyor. Kazanılacaksa 2021 – ki mutlaka kazanılmalı – bu yoldan kazanılacak.
* Atılım Gazetesinin Avrupa Eki’nin (atilimavrupa1994@gmail.com) 15 Ocak 2021 tarihli Perspektif köşesi