Avrupa Birliği emperyalizminin ekonomik ve siyasal ana merkezini teşkil eden Almanya’da 26 Eylül günü yapılan federal seçimlerde çıkan sonuçlar, burjuva siyasetin hangi yöne evirileceğinin ipuçlarını bize veriyor.
26 Eylül seçimleri sonrasında tuhaf bir durum ortaya çıktı. Sosyal demokratlar SPD, Hristiyan Demokrat CDU/CSU’ya göre az farkla en güçlü parti olarak ortaya çıkmasına rağmen iktidara gelebileceğini söyleyemedi. Hangi partinin hangi partiyle ittifak kuracağı, kimin başbakan olacağı seçimlerden günler sonra dahi halen bilinmiyor. Bazı milletvekillerinin 2021 yılı sonuna kadar hükümetin kurulması gerektiği söyleyerek, bu belirsizlik ve muamma sürecinin aylarca devam edeceğini ifade etmiş oldular.
Halkın oylarının burjuva partiler arasında bu kadar dağınık dağılması ve hiçbir partinin iktidarı oluşturacak kadar oy alamaması, burjuva partilerin arasında siyasi farkın silikleşmesinin ve kitleler tarafından böyle algılanmasının açık göstergesi olarak görebiliriz. Yaşanan durum, burjuva siyasette tekleşmeye dönük bir gidişatın göstergesidir.
Burjuva partiler arasında oy oranını en fazla artıran asıl güç, geleceğin konusu olan ekolojik mücadeleye atıfta bulunarak siyaset yapan yeşiller partisi oldu. Ancak yeşiller partisi de iklim tahribatına ilişkin kalıcı çözümler üretemeyeceği için, bu partinin başarıları da bir aşamadan sonra tıkanmaya mahkum olacağını şimdiden görebiliriz.
Burjuva siyaset Almanya’da da bir nevi yönetememe krizine girmiş olduğunu belirtebiliriz. Özellikle 2008 ekonomik kriz sonrası yıllarda keskinleşen koşullar ve rekabet burjuva siyaset içinde esneme oranlarını sınırlamış olması siyasi partilerin fazlasıyla birbirine benzemesine sebep oldu.
Alman Sol Parti ilk oluştuğunda özellikle Batı Almanya’da sosyalizm ve devrim umudunu taşıyan ciddi oranda insanı etkileyip kazanmayı başarmıştı. Sendikal ve sınıf mücadelesi yürüten önemli bir potansiyel de Sol Parti’ye katılmıştı. Örgütlü ve örgütsüz göçmenler, sosyalistler ve Kürt hareketinin mensupları da bu partide siyasete atılmıştı. Sol Parti içinde çalışma yürüten devrimci güçlerin sayıları az olmasına rağmen önemli momentlerde örnek tavırlar göstermişlerdi. Ancak bugün Sol Parti’nin ana gövdesi ve büyük çoğunluğu, iktidarda yer alma umuduyla kilit öneme sahip konularda her türlü ilkesizliği kabul etmeye hazır vaziyette bekliyor. Zaten geçmişte de Alman Sol Parti eyalet düzeyinde iktidar ortağı olduğu anlardan itibaren Sosyal demokratların bir yedeği durumuna düşmüştü. Bugün bu eğilim daha da artmış durumda. Sol Parti’nin ana gövdesi, seçim sürecinde Federal düzeyde iktidar ortağı olma umuduyla birçok değerinden vaz geçebileceğinin sinyallerini verdi. Sol Parti’nin verdiği böylesi sinyaller Sol Parti’yi de diğer burjuva partileriyle giderek aynılaşmasına sebep oldu. Sol Parti’ye geçmişte alternatif ve eleştirel fikirlerinden dolayı oy verenler, Sol Parti’nin bu tutumundan dolayı oy vermediler. Sol Parti yüzde 5 barajın altına düştü. Sadece 3 direk adayın seçilmesi sayesinde mecliste yüzde 5 barajın altına düşmesine rağmen grup olarak 40 milletvekili ile yer alabiliyor.
Almanya Federal Seçimleri bize burjuva siyasetin aynılaştığını ve parlamenter düzeyde işçi ve emekçilerin haklarını savunan gerçek muhalefetin olmadığını gösteriyor.
Sokakları terk etmeyen gerçek muhalefet için bu durumun muazzam olanaklar yarattığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Biz göçmenler dahil bütün güçler burjuvazinin böylesi yönetememe durumlarından yararlanmak için her şeyden önce kendi gücümüze ve yaratıcılığımıza inanmamız gerekiyor. Olanaklar, biz görebildiğimiz taktirde vardır. Biz olanakları göremediğimiz sürece ilerleme şansımız da olamaz.
Şimdi seçim sonuçlarını, yaşanan durumdan devrimci temelde yararlanmanın ne denli önemli olduğunu tartışma zamanıdır.
* Atılım Gazetesinin Avrupa Eki’nin (atilimavrupa1994@gmail.com) 1Ekim 2021 tarihli Avrupa Gündemi köşesi