Fas ve siyonist canavarın çıkarları mükemmel bir şekilde iç içe geçmiştir, zira her iki rejim de sırasıyla Batı Sahra ve Filistin gibi kendilerine ait olmayan topraklar üzerinde hakimiyet kurmaya heveslidir. ABD’nin Filistin ve Batı Sahra’ya baskı uygulayan İsrail ve Fas gibi suçlu devletleri desteklemesi, tekellerinin Ortadoğu ve Sahra bölgesindeki doğal kaynakları yağmalamasının ve Kuzey Afrika, Akdeniz bölgesi ve Ortadoğu’yu kontrol etmeye çalışırken jeostratejik alan kazanmasının formülüdür.
Melilla’daki görüntülerin üzerinden 1 ay geçse de katliamın acısı tazeliğini koruyor. Afrika, emperyalist devletlerin mali-ekonomik sömürgeci politikalarının, emperyalist kapitalizmin neden olduğu iklim krizinin, dünya tekellerinin eliyle mülksüzleştirilmenin, bunların sonucu açlık ve susuzluğun, tüm bunların kışkırttığı iç savaş koşullarında ortaya çıkan ve emperyalistlerce çıkarlarına uygun desteklenen cihatçı, faşist, mafyatik silahlı çetelerin zulmüyle binlerce insanın göç yollarına düşmek zorunda kaldığı bir kıtaya dönüştü. Abraham Anlaşmaları ile Ortadoğu’daki gücünü korumak isteyen ABD, Batı Sahra’daki ulusal mücadeleyi de tıpkı Filistin’deki gibi ezmek için bölge gerici burjuva devletlerini destekliyor. Mülteciler, Avrupa işçi sınıfının mücadelesinde artık bir dış sorun ya da sınırları koruma sorunu değil, kendi kapitalistlerinin “insan hakları”, “Avrupa değerleri” kılıfıyla üstünü kapattıkları sömürüye karşı politik mücadelenin önemli bir başlığı. İspanya Komünist İşçi Partisi, Melilla katliamı sonrası yaptığı açıklamada burjuva siyasi partilerin insanlık suçlarını teşhir ederek, mücadeleye çağırdı.*
24-25 Haziran günlerinin erken saatlerinde, Melilla’yı Fas’tan ayıran çitlerde, Fas polisi resmi rakamlara göre özerk şehre girmeye çalışan 29 kişiyi öldürdü, ancak insan hakları örgütlerinin verdiği rakamlar öldürülenlerin sayısının 40’ı aştığını ve 100’den fazla kişinin de yaralandığını gösteriyor. Görüntüler, suçlu Fas devletinin polisi tarafından kelepçelenen, insanlık dışı ve aşağılayıcı muameleye maruz kalan Sahraaltı Afrikalıların aşırı kalabalığını gösteriyor.
İspanya Başbakanı Pedro Sánchez’in de kabul ettiği üzere, bu eylem iki devlet arasındaki işbirliğinin bir sonucudur: “Fas hükümetinin, İspanya devlet güvenlik güçleri ve ordusu ile koordinasyon halinde, kendi toprak bütünlüğümüzü tehdit eden şiddetli bir saldırıyı durdurmak için yaptığı çalışmaları takdir ediyorum (…) Ve ısrar ediyorum, bu şiddetli bir saldırıydı, iyi organize edilmişti, iyi işlenmişti ve bu durumda, hem İspanya hem de Fas’taki güvenlik güçleri tarafından iyi bir şekilde çözüldüğünü düşünüyorum.” Dolayısıyla Fas hükümetine atfedilmesi gereken sıfatlar, adil olmak gerekirse, elleri kana bulanmış İspanya hükümetine de atfedilmelidir.
Tıpkı 1950’lerde ABD’nin Avrupa’da, aslında NATO’nun kurucusu olan Portekiz’in ve mevcut İspanyol devletinin ideolojik ve manevi babası olan katil Franco’nun faşist rejimlerini desteklemekte tereddüt etmemesi gibi, NATO bugün de yozlaşmış ve suçlu Fas monarşisini güçlendirmek için topa giriyor. Faşist Trump, Aralık 2020’de, katil İsrail devleti, Bahreyn, Birleşik Arap Emirlikleri ve Sudan’ın İran’la mücadele amacıyla imzaladıkları ve Fas ile İsrail arasındaki ilişkilerin normalleştirilmesine de yol açan Abraham Anlaşmaları’nın ardından, Fas’ın Sahra üzerindeki egemenliğini tanıdı; her iki hamle de tarihin gösterdiği en büyük suçlu olan ABD tarafından, gezegenin her iki bölgesindeki Amerikan yağmasını yoğunlaştırmak ve geliştirmek amacıyla hem Ortadoğu’yu hem de Afrika’yı yeniden yapılandırmak için yapıldı.
Fas ve siyonist canavarın çıkarları mükemmel bir şekilde iç içe geçmiştir, zira her iki rejim de sırasıyla Batı Sahra ve Filistin gibi kendilerine ait olmayan topraklar üzerinde hakimiyet kurmaya heveslidir. ABD’nin Filistin ve Batı Sahra’ya baskı uygulayan İsrail ve Fas gibi suçlu devletleri desteklemesi, tekellerinin Ortadoğu ve Sahra bölgesindeki doğal kaynakları yağmalamasının ve Kuzey Afrika, Akdeniz bölgesi ve Ortadoğu’yu kontrol etmeye çalışırken jeostratejik alan kazanmasının formülüdür.
İşte bu mantıkla İspanya Sosyalist İşçi Partisi (PSOE) ve PODEMOS¹-IU²/PCE’den oluşan kukla İspanyol hükümeti Batı Sahra’ya ilişkin politikasını değiştirerek bu bölgenin Fas’a ait özerk bir bölge olduğunu resmen kabul etmiş ve İspanyol devletinin kırk yılı aşkın bir süredir sürdürdüğü, Sahrawi halkının kendi kaderini tayin hakkını ve referandum yapılmasını savunan BM’nin pozisyonu olan tutumunu bozmuştur.
Kuşkusuz Pedro Sánchez ABD’nin gerçek bir kuklası olduğunu kanıtlıyor; Fas’a yönelik suç teşkil eden ABD politikasını izlemesi ya da Ukrayna faşist devletinin savunulmasında ve Rusya’ya karşı savaşta en hevesli başkan olmasında bunu gösteriyor. Yozlaşmış Rajoy’un Halk Partisi’nin (PP) faşist ve zararlı politikalarını yürürlükten kaldıracağını söyleyerek seçmenlerini aldatmaktan çekinmeyen bir hükümet başkanı, ancak PODEMOS-IU/PCE’den BILDU’ya³ kadar uzanan ve ERC’yi⁴ de içeren kötü şöhretli “sol”un rezil ve koşulsuz desteğiyle birlikte hükümet edebiliyor.
Pedro Sánchez’e göre 40 Sahraaltı Afrikalının öldürülmesi “başarıyla sonuçlanmış” bir iş. Binlerce Sahraaltı Afrikalının savaşlardan ve açlıktan kaçtığı bir dönemde, Melilla parmaklıklarında saldırıya uğrayan bu sınıf kardeşlerimiz, bizzat emperyalistlerin onları ülkelerinden söküp attığı Güney Sudan’dan gelmiş gibi görünüyorlar, Pedro Sánchez ise VOX’un faşist lideri Abascal ile aynı söylemi benimseyerek, onları “kendi toprak bütünlüğümüzü tehdit eden” şiddet yanlısı saldırganlara dönüştürerek tasvir ediyor. Ve bu VOX faşisti, VOX’un sadece tepki çeken tartışmaları gündeme getirmekle kalmadığını söylerken kesinlikle haklıdır, aslında yaptığı şey, VOX kadar faşist olan PP’yi “ılımlı” bir parti olarak konumlandırmak dışında, zaten aşırı sağa meyilli olan siyasal sistemi tamamen aşırı sağa kaydırmak oldu. Sánchez ya da Margarita Robles’i (eski yargıç ve mevcut hükümetin PSOE’li savunma bakanı -.ç.n.) dinlerken VOX, PP ve PSOE’nin esasen aynı faşist ideolojiyi benimsediğinden ve aynı parti olduğundan şüphe duymuyoruz.
Melilla, yozlaşmış Rajoy hükümetinin hiçbir baskıcı politikasını değiştirmemiş ya da yürürlükten kaldırmamış olmasına rağmen tam da bu “ilerici” hükümeti tasvir ediyor ve bu hükümetin elinin kana bulandığını gösteriyor. Ukrayna’da savaş patlak verdiğinde Sánchez ve sermayenin diğer politikacılarının bu savaştan kaçan mültecilerle ilgili sözlerini hatırlamalı ve bu aynı siyasetçilerin emperyalistlerin Afrika’daki ülkelerin doğal kaynaklarını yağmalamak için yarattıkları savaşlardan kaçan insanların öldürülmesini ve dövülmesini alkışlayan sözleriyle karşılaştırmalıyız.
Ama Melilla aynı zamanda, işçilerden çalınan paralarla haydutluk ve tetikçilik yapan ve Akdeniz’i büyük bir mezarlığa çeviren gerçek katillere teslim ederek “Avrupa sınırlarını korumak” için Fas gibi uydu devletlerle anlaşmalar imzalamaktan çekinmeyen Avrupa Birliği’ni ve politikalarını da tasvir ediyor.
“Batı demokrasileri”, dış politikaları emperyalist savaş ve yağma olan, bu savaşlardan kaçan ve uyguladıkları cani dış politikanın kurbanı olan insanları vurmaktan ve öldürmekten çekinmeyen gerçek faşist devletler olarak tasvir edilebilir. “Batı demokrasileri” bu davranış biçimleriyle “Batı’nın değerleri” dedikleri şeyi yücelterek ya da Türkiye ve Yunanistan’daki mülteci imha kamplarıyla insanları hor gördüklerini, zulüm uyguladıklarını ve herhangi bir cezai yaptırıma uğramadan öldürdüklerini, ırkçılıklarını ve şovenizmlerini gösteriyorlar, ki gördüğümüz üzere tarihi tahrif etmelerine ve bize olmayan üstünlüklerini gösteriyormuş gibi yapmalarına rağmen bu değerler hırsızlık, savaş ve katliamdır. Buna, savundukları antikomünizmi ve işçi sınıfına karşı duydukları derin nefret ve tiksintiyi de eklersek, “Batı demokrasilerinin”, ABD’nin, AB’nin, İspanyol devletinin, kısacası emperyalistlerin faşist doğasını kınamakta haksız sayılmayız.
Pedro Sánchez tüm bu süre boyunca kendisini ürkek bir adam, dengesizce takip ettiği ABD emperyalizminin bir kuklası olarak ortaya koydu. Avrupa Merkez Bankası ve AB kısa bir süre içinde halka karşı yasal tedbirler uygulamaya başlar başlamaz İspanyol devletinin işçilerinin ilk celladı olacağından hiç şüphemiz yok. Pedro Sánchez, İspanyol devletini karakterize eden suçlu ve sürüngen dış politikayı derinleştiren emperyalizmin uşağıdır. Ve bu karakter hükümette Sánchez ve PSOE ile tamamen aynı tutumda olan PCE-IU ve PODEMOS tarafından destekleniyor. Eğer asgari bir edepleri olsaydı hükümetten ayrılırlardı ama PCE-IU ve PODEMOS’un bu fırsatçıları için -ki hükümetin bir parçası olarak ve bu olaydan kopmadıkları için elleri Melilla çitlerinde dökülen kanla, Donbass ve Ukrayna’da dökülen kanla lekelenmiştir- en önemli şey koltuklarını ve avantalarını korumaya devam etmektir. Kuşkusuz oportünizm ve sosyal demokrasi, tarih boyunca olduğu gibi ve kukla Pedro Sánchez’in “ilerici” hükümetinin kanıtladığı gibi, yolunu açtıkları faşizmin sol ayağıdır.
İşçi sınıfı enternasyonaldir. Melilla çitlerinde ölenler, İspanya topraklarında sömürülen, Ukrayna’da savaşın acısını çeken, Küba ya da Kore’de ablukaya maruz kalan, Batı Sahra ya da Filistin’de baskı altında tutulanlarla aynı işçi sınıfını oluşturmaktadır. Çünkü sadece tek bir işçi sınıfı vardır. Bu nedenle, işçi sınıfı şimdi her zamankinden daha fazla proleter enternasyonalizmini benimsemeli ve kapitalist barbarlığa, faşizme ve onun leş savaşlarına karşı mücadele etmeli ve her şeyden önce kapitalizmle yüzleşerek işçi sınıfının, insanlığın acılarından, yoksulluğundan ve ölümünden sorumlu olan kapitalizmi tasfiye etmek için birleşmeli ve örgütlenmelidir. Ve tüm bunlara bir son vermek için yaratıldığı kökene bir son vermek gerekir; kapitalizme, burjuvaziye bir son vermek ve sosyalizmi inşa etmek gerekir. Ancak biz komünistler bu hedefle, devrim hedefiyle, marksizm leninizmi bir silah olarak kullanarak kapitalizmi yıkma hedefiyle, devrimci özne ve toplumu dönüştüren özne olarak işçi sınıfıyla ve insanlığın bugün içinde yaşadığı tarih öncesini terk edip sömürü ve savaşlardan arınmış bir insanlığın tarihini bilinçli bir şekilde yazmaya başlamasını sağlayacak olan kapitalist sömürüden arınmış yeni dünyayı inşa etme hedefiyle birleşmediğimiz sürece bu mümkün olmayacaktır.
Faşizme ve onu besleyen kapitalizme ölüm!
Komünist bir enternasyonal için yaşasın proleter enternasyonalizmi!
Ya sosyalizm ya barbarlık!
Madrid, Haziran 2022
İspanyol Komünist İşçi Partisi (PCOE) Yürütme Komitesi
DİPNOT
1) Podemos (İspanyolca: “Yapabiliriz”) İspanya’da sol reformist bir siyasi partidir. İspanya’daki kemer sıkma karşıtı hareketin bir parçası olan parti, Ocak 2014’te siyaset bilimci Pablo Iglesias Turrión ve diğer akademisyenler tarafından eşitsizlik ve yolsuzluğa karşı 15-M Hareketi protestolarının ardından kurulmuştur. İspanya’da 2014 yılında yapılan Avrupa Parlamentosu seçimlerinde Podemos oyların yüzde 8.0’ini alarak beş sandalye kazandı. Yeni kurulan partinin büyük etkisi medyanın dikkatini çekmiş, büyük partiler kaybederken Podemos tüm anket beklentilerini aşmıştı. Ekim 2014 itibariyle Podemos, Halk Partisi’nden sonra üye sayısı bakımından İspanya’nın en büyük ikinci siyasi partisi oldu. Podemos 9 Mayıs 2016’da Birleşik Sol, Equo ve bölgesel sol partilerle Unidos Podemos seçim ittifakını kurdu. Mayıs 2018’de parti AB üyesi ülkelerdeki reformist sol partilerin ittifakı Maintenant le Peuple’e (Şimdi Halk!) katıldı. Nisan 2019 İspanya genel seçimlerinden sonra PSOE ile hükümet görüşmelerinin düşmesinin ardından, Kasım 2019 İspanya genel seçimlerinde parti ve müttefikleri oyların yüzde 12,8’ini ve Temsilciler Meclisi’nde 35 sandalye kazandı. İspanya demokratik dönemindeki ilk çok partili kabine olan Podemos ve PSOE arasındaki bir koalisyonda Sánchez yeniden başbakan oldu. – ç.n.
2) Birleşik Sol (İspanyolca: Izquierda Unida, IU), İspanya’da ilk kez 1986 yılında bir koalisyon olarak örgütlenen ve başta İspanya Komünist Partisi (PCE) olmak üzere çeşitli sol siyasi örgütleri bir araya getiren federatif bir siyasi hareket. IU yedi partiden oluşan bir seçim koalisyonu olarak kurulmuştur (Kurucu örgütler şunlardı: İspanya Komünist Partisi, İlerici Federasyon, İspanya Halklarının Komünist Partisi, PASOC, Karlist Parti, Hümanist Parti, İşçilerin Üniteryen Adaylığı ve Cumhuriyetçi Sol); ancak İspanya Komünist Partisi, IU’nun ulusal düzeyde kalan tek entegre üyesidir. Buna rağmen, IU diğer bölgesel partileri, siyasi örgütleri ve bağımsızları bir araya getirmektedir. Şu anda kalıcı bir partiler federasyonu şeklindedir. IU şu anda Unidas Podemos koalisyonunun ve ulusal Temsilciler Meclisi’ndeki ilgili parlamento grubunun bir parçasıdır. Ocak 2020’den bu yana ilk kez bir ulusal koalisyon hükümetine bir bakanla katılmaktadır. – ç.n.
3) EH Bildu, (Euskal Herria Bildu, Türkçesiyle Bask Ülkesi Bir Arada), İspanya’nın Bask Bölgesi, Navarre ve Burgos Eyaleti özerk bölgelerinde faaliyet gösteren reformist sol, Bask milliyetçisi, bağımsızlık yanlısı bir siyasi koalisyon. Bildu, sosyal demokrat Eusko Alkartasuna, Alternatiba (Ezker Batua’dan ayrılan bir grup) ve yasadışı ilan edilen Batasuna partisinden oluşan Bask solcu-milliyetçi çevresinden bağımsız bireylerin oluşturduğu bir koalisyondu. Bildu, terör örgütü ETA’nın siyasi kanadı Batasuna ile olan bağları nedeniyle Yüksek Mahkeme tarafından yasaklanmış ve karar, Bilbao ve diğer şehirlerde sokakta protesto edilmişti. Ancak 5 Mayıs 2011 tarihinde, tam da seçim kampanyasının başladığı gün, İspanya Anayasa Mahkemesi yasağı kaldırdı ve Bildu’nun seçimlere katılmasına izin verildi. 2020 Bask bölgesel seçimlerinde 3 eski ETA üyesi Bildu’dan seçildi.
4) Katalonya Cumhuriyetçi Solu (Esquerra Republicana de Catalunya, ERC), İspanya’nın Katalonya özerk bölgesinde bağımsızlık yanlısı, sosyal demokrat bir siyasi parti olup Valensiya, Balear Adaları ve Fransa’nın Pyrénées-Orientales (Kuzey Katalonya) bölgesinde de faaliyet göstermektedir. Katalonya Cumhuriyetçi Solu, Katalan siyasetinde egemen bir Katalan ulusu fikrini kurulduğundan bu yana desteklemiş olan en eski siyasi partidir. ERC 1931’deki kuruluşundan itibaren her zaman Katalonya’nın devlet olmasından yana oldu. 2021’deki son Katalan parlamento seçimlerinde ERC, Katalonya Parlamentosu’nda 33 sandalyeye sahip oldu ve sandalye sayısı bakımından Katalonya Sosyalist Partisi (PSC) ile birlikte en büyük grup ve oy sayısı bakımından da ikinci sırada yer aldı. Ayrıca Balear Parlamentosu’nda da bir sandalyesi bulunmaktadır. 2010 yılına kadar PSC ve Katalonya Yeşiller Girişimi (ICV) ile birlikte üçlü sol kanat Katalan Hükümeti’ni oluşturdu. Koalisyon, yeni Katalonya Özerklik Statüsü ile ilgili gerilimler nedeniyle sık sık iç sorunlar yaşadı. ERC, 25 Kasım 2012’de yapılan erken seçimle Katalan Parlamentosu’nda toplam 21 sandalyeye yükseldi. Katalonya dışında İspanya Parlamentosu’nda 13 (beşinci en büyük grup), Senato’da 11 (üçüncü en büyük grup) ve Avrupa Parlamentosu’nda 2 sandalyeye sahiptir.
*Çevirmenin notu
**İspanyol Komünist İşçi Partisi’nin açıklaması Ivana Benario tarafından ETHA için Türkçeye çevrilmiştir. Yazının aslına buradanulaşabilirsiniz.
(ETHA)