Avrupa genelinde ırkçı-faşist partilerin yükselişi devam ediyor. Bu genel eğilimin son örneğini liberalliğiyle övüne gelen ve geçtiğimiz hafta sonu seçime giden İsveç ve hükümetin istifa etmek zorunda kaldığı ve 25 Eylül’de seçimlere gidecek olan İtalya oluşturdu.
Geçen seçimlerde İsveç’teki ırkçı ve faşistlerin oluşturduğu koalisyon, İsveç Demokrat Partisi oylarını hızlı bir şekilde arttırarak iktidardaki Sosyal Demokratlar’ın ardından ikinci parti geldi. 349 sandalyeli parlamentoda, oyların %21’ini alarak en az 176 milletvekili kazandı. Aynı parti kendisini milliyetçi ve açıktan göçmen karşıtı olarak tanımlıyor.
Evet bu partinin kökleri beyaz milliyetçi ve faşist hareketlere dayanıyor. Kurucu üyelerinin çoğu Nazi örgütlerinde aktifti. Parti, 2020 yılında yaptığı açıklamada, İsveç’in “sorumsuz” bir göç ve sığınma sistemine sahip olduğunu iddia etti. Yapılan seçimlerde göçmen karşıtlığı üzerinden kampanya yürüten bu parti, aynı zamanda vergilerde düşüşe gideceklerini ilan ettiler.
Öte yandan 25 Eylül’de yapılacak olan seçimlerden sonra İtalya’da ilk kadın başbakan olacağı gözüyle bakılan faşist Giorgia Meloni ise göçün, ücretleri düşürmek için büyük şirketler tarafından yönlendirildiğini iddia ediyor. Lideri olduğu İtalya’nın Kardeşleri partisi işsizlere verilen ödeneğe de karşı çıkarken, Ukrayna’ya daha fazla silah tedarik edilmesini savunuyor. Seçim kampanyasını ise “Tanrı, Anavatan, Aile” sloganıyla yürüten bu parti, “İtalyanların neslinin tükenmesini” önlemek için doğum oranlarını artırmada ısrar edeceğini belirtiyor.
Faşist Meloni, parti amblemlerindeki alevle -savaştan sonra diktatör Benito Mussolini’nin adanmışları tarafından kurulan ve aynı imajı kullanan MSI partisinin köklerini çağrıştırdığı için- gurur duyuyor. Zira “yaptığı her şeyi, İtalya için yaptı – ve 50 yıldır onun gibi politikacılar olmadı” diyerek faşist Mussolini’yi övüyor.
Aynı kişi, geçtiğimiz günlerde sosyal medyada bir göçmenin bir kadına tecavüz ettiği videoyu paylaşmasının yoğun eleştirilmesi üzerine “Şehirlerimizin güvenliği, son yıllarda uyguladığınız gerçeküstü göç politikaları nedeniyle kısmen kontrolden çıktı” diyor ve her biçimde göçmen karşıtlığını ön planda tutuyor.
Irkçı-faşist partilerin İsveç ve İtalya’da da elde ettiği kazanımlar birçok Avrupa ülkesinde gelişen endişe verici eğilimin bir parçasıdır. Faşist partiler ekonomik ve siyasi çalkantı dönemlerinde gerçek devrimci bir alternatifin ortaya çıkmaması durumunda sahte propagandalar ve burjuvazinin kışkırtmaları sonucu iktidara pekala gelebilirler. Nitekim emperyalist rekabet ve hegemonya mücadelesinin bu denli keskinleşmekte olduğu dönemlerde, hem yerli işçi ve emekçileri gerçek sınıf düşmanlarından uzaklaştırmak ve hem de gelişebilecek olası devrimci kalkışmaları, direnişleri zor yoluyla bastırmanın bir aracı olarak bu faşist partilerin geliştirildiğine tanık oluyoruz.
Günümüzde geleneksel sistem partileri uygulayageldikleri neoliberal politikalar nedeniyle işçi ve emekçiler nezdinde hızla eriyor. Burjuvazi, bu durumun yaratacağı tehlikenin farkında olarak göçmen karşıtlığı temelinde ve kimi durumlarda zam, hayat pahalılığı, savaş karşıtlığı, vergi indirimi gibi talepleri sömürerek ırkçı ve faşist partileri beslemeye devam ediyor.
Günlük devrimci çalışmada bu ikiyüzlülüğün çarpıcı örneklerle yerli ve göçmen emekçilere anlatılması, faşist hareketin gelişimine karşı mücadeleyle kapitalizme karşı mücadelenin birleştirilmesi yoluyla pratik politik hattın örülmesi devrimci öncünün müdahalesini zorunlu kılıyor.
* Atılım Gazetesinin Avrupa Eki’nin (atilimavrupa1994@gmail.com) 23 Eylül 2022 tarihli Avrupa Gündemi köşesi