Yeni bir işçi-emekçi hareketi tüm ihtişamıyla hali hazırda görülüyor. Dün bittiği, tarih sahnesinden silindiği iddia edilen ‘baldırı çıplaklar’, yaşamı üretenler, geliştirdikleri değişik eylem biçimleriyle bir yere kaybolmadıklarını sınıf düşmanlarına gösterirken, aynı zamanda onlara yarattıkları ve üzerinde tepindikleri sosyal, politik ve ekonomik sistemin hiç de sandıkları gibi sarsılmaz olmadığını bir kez daha hatırlatıyor. Durumun ciddiyetinin farkında olan burjuvazi, tarihsel gericiliğini kanıtlamak pahasına gelişmekte ve yeni bir hayatı kuracak yegâne güç olan işçi sınıfının eylemine her ülke ve coğrafyada çeşitli yol ve yöntemlerle saldırıyor, ket vurmaya çalışıyor.
Krizin artık nerdeyse süreğen hale geldiği günümüz koşullarında, emperyalist rekabet ve hegemonya mücadelesi de derinleşmekte. Kovid pandemisinin hâlâ etkisini göstermeye devam ettiği bugün, patlayan Rusya-Ukrayna savaşıyla birlikte burjuvazinin işçi ve emekçi, ezilen halklara dönük saldırıları, temel gıda maddeleri ve enerji başta olmak üzere birçok kalemde yapılan yüksek zamlar, toplumun yaşam standartlarını alabildiğine düşürmüş durumda. Emperyalist merkezlerde yoksulluk sınırında yaşam birçok emekçinin katlanmak zorunda bırakıldığı bir gerçeklik haline gelmişken, açlık sınırında yaşayan kitlelerin sayısı her gün artmakta. Bu savaş koşullarını ve krizi bahane ederek, işçi sınıfının tarihsel kazanımlarını bir bir elinden alan burjuvazi, işten atma, güvencesiz çalışma koşulları, ücretlerin dondurulması, özelleştirme, sosyal hak budamaları ve emeklilik yaşının arttırılması gibi somut saldırılarla da kölece yaşam dayatmasında bulunmaya devam ediyor.
Emperyalist kapitalist sistemin değişmez özelliği azami kârın bekasından kaynaklı bu saldırıları gerçekleştiren Avrupa burjuvazisi, söz konusu saldırılarını büyük bir yalan, çarpıtma, provokasyon, dezenformasyon eşliğinde uygulamaya çalışıyor. Bunların gelişen hareketin önünü almaya yetmediği durumlarda ise tehdit, şantaj, grev kırıcılığı, devlet terörü ve polis şiddeti gibi klasik yöntemleri devreye koymaktan da geri durmuyor.
Ancak kölece yaşam koşulları dayatmasına artık rıza göstermeyen işçi ve emekçiler başta Yunanistan, Fransa, İspanya, Belçika ve İngiltere olmak üzere Avrupa’nın pek çok ülkesinde son aylarda gerçekleştirdikleri eylem ve direnişlerle sınıf düşmanlarına zor anlar yaşatıyor. “Krizin faturasını biz ödemeyeceğiz” diye haykıran kitleler İngiltere’den Almanya’ya giderek artan oranda fatura yakma eylemleri gerçekleştiriyor.
Hal böyle olunca işin tabiatı gereği kendisini işçi sınıfı ve ezilenlerin temsilcisi gören başta Avrupa’da yaşayan Marksist leninist komünistler olmak üzere, politik kesimlerin gelişen sınıf hareketiyle nasıl ilişkileneceği büyük önem taşıyor. Zira sendikal hareketin soluğunun, tarihsel deneyimlerin de gösterdiği gibi, sorunun ya da sorunların tam çözümünü getirmeye yetmediği, hatta çoğu zaman hayal kırıklığı, en iyi haliyle kırıntılarla bu direnişlerin sönümlendiği biliniyor.
Avrupa çalışmasını cephe gerisi olmaktan çoktan çıkartmış olan komünistlerin son dönemde gelişen yeni sınıf hareketiyle bir yolunu bularak ilişkilenmeleri, direniş ve grevlerde, sokak gösterilerinde kendilerini var etmelerine ihtiyaç var. Bugüne kadar sergilenen ilişkileniş tarzının ve düzeyinin cılızlığı, kendimize görevler çıkarmanın önünü almamalı. Zira hali hazırda kitleselleşen ve meşru mücadele yöntemlerini uygulamaktan geri durmayan günümüz hareketlerinden, doğru bir politik yönlendirme ile geleceğin güçlü hareketlerinin ortaya çıkabileceğini kim inkar edebilir! Bunun için bugünden atılacak mütevazi ama bir o kadar da ısrarlı ve süreğen adımlara, “krizin faturasını biz ödemeyeceğiz” şiarını daha kuvvetli haykırmaya ihtiyaç var.
* Atılım Gazetesinin Avrupa Eki’nin (atilimavrupa1994@gmail.com) 7 Ekim 2022 tarihli Perspektif köşesi