Direnç mevsimindeyiz. Ve açarken bir bir çiçeklerimiz, ne de çabuk sıraya giriyorlar o güzel gülüşlü suretleriyle duvarlarımızdaki boşlukları doldurmak için. Biri bir pankart oluyor esiyor köprülerde salına salına. Biri kaçaktan ve fakat ille de kavga diyen bir duvar yazısı oluyor patlıyor katillerin suratlarında, dosta güven düşmana korku vererek. Biri elde resim, havada yumruk ve dillerde slogan olarak kesiyor hayata umarsızca akan trafiğin önünü. Biri uğruna canını verecek kadar sevdiği topraklarda yükselirken göğe silah arkadaşlarının, yoldaşlarının omuzlarında, diğerleri kadın özgürleşmesinin yanına ne de güzel oturtuyor kadın komutanlaşmasını. Belli ki and içmişler yeniliklerin partisinde yeniler yaratmaya, direniş geleneğine feda ruhunu katmaya.
Bir bir düşerken kavgada en iyilerimiz, onların ölümsüzleşmesinde doğru anlamı yakalamak ve onlara layık olma görevi, biz geride kalanlara inkar edilmez, asla unutulmaz sorumluklar getiriyor. Onları anmak, resimlerini duvarlarımıza asmak ilk adımsa; onların yitirilişine alışmamak, katil sürülerinden hesap sorma bilincini kuşanarak bıkmadan, usanmadan binbir yol ve yöntemle kitlelere onları taşımak, onları anlatmaktır ikinci ve esas adım. Sadece onları anmak geçiyorsa içimizden, rutinleşiyorsa eylem biçimlerimiz ve anma toplantılarımız; kanıksıyorsak ölümleri en kötüsünden, sıradan bir habermiş gibi geliyorsa kulaklarımıza, işte o andır çiçeklerimizin ölümsüzleşmesinden gerçek bir mana, anlam çıkaramamak ve bahara ulaşamamak. Oysa bahar ne kadar da gerçek ve o gerçek ki yoldaşlarımızın feda ruhu ve eyleminde gizli.
Tarih tanıktır, ancak bu gerçeği kavrayanlar, açığa çıkaranlar yürürler bahara kendinden önceki çiçekler gibi; o çiçeklerin tohumlarını sel olup, yağmur olup, rüzgar olup dağıtırlar coğrafyanın dörtbir köşesine. Ve hazırlarlar hesaplaşma gününü ilmek ilmek, kan-ter içinde uslanmaz gülücüklerle; alırlar feda bölüğü mevsiminin çiçeklerini kendilerine rehber ve yürürler küçük ve soyut sorunları eze eze ille de yoldaşlaşma, ille de kolektif yaşam diyerek.
Onlarca çiçeğimize üç yenisini ekledik geçen Kasım ayından günümüze. Zeki Gürbüz, Özgür Namoğlu yoldaşlar sömürgeci faşist diktatörlüğün suikast saldırısı sonucu aramızdan alınırken, İbrahim Okçuoğlu yoldaşı kanser illetinden kaybettik. Devrimci amaçları, partili yaşamları yolumuzu aydınlatacak.
Evet şimdi yoldaşlardan, direnç çiçeklerimizden, moral kaynaklarımızdan öğrenme zamanı. Ne kadar öğrendiğimize, onları ne kadar anladığımıza, onlar için düzenlediğimiz etkinliklerimize bakarak tartabiliriz kendimizi. Eğer görev savıcı bir tarzla, içerikten yoksun bir şekilde ele almışsak bu etkinlikleri; eğer rutini bozarak farklı eylem biçimleriyle kitlelere taşımamışsak yoldaşları, kurmamışsak doğru bir bağlantı ölümsüzleşenlerimiz ve devam eden mücadelemiz arasında; işte buralarıdır kendimize dönmemiz ve vurmamız, biçimsellikten kurtulmamız gereken yerler.
Kitlelere giderken çalışmanın önemini, ciddiyetini götürürüz zira. Kendi çalışmasını ciddiye alan bir kuvvet, muhatap olduğu kitlelere de aynı ciddiyeti, aynı motivasyonu yansıtır. Kendi çalışmasına gerekli ciddiyeti ve önemi göstermeyen bir öznenin, karşısındaki işçi ve emekçilerde bir değişim yaratması da bir o kadar zorlaşır. Kısacası siz ne kadar ciddiyseniz, kitleler de sizi o kadar ciddiye alır.
Şimdi yeni bir Kasım ayı yaklaşırken ölümsüzlerimizi daha fazla kitleye taşıma ve onlarla buluşturma amacına uygun ön hazırlıklar tüm kolektifleri ve tek tek komünistleri bekleyen görevler dizilimini oluşturuyor. Başarı yoldaşımız olsun…
* Atılım Gazetesinin Avrupa Eki’nin (atilimavrupa1994@gmail.com) 22 Eylül 2023 tarihli Perspektif köşesi