22 Ekim günü İsviçre’de seçimler yapıldı. 8 milyon nüfuslu İsviçre’de 5,5 milyon kişi seçmendir. Bu seçimde yüzde 1,5 artışla yüzde 46,6 oranında oy kullanıldı. Genelde İsviçre’de oy kullananların oranı yüzde 50’nin altında kalmaktadır. 5 bin 909 adayın yarıştığı seçimde kadın adayların oranı yüzde 41 oldu. Ancak meclise seçilen kadın vekil sayısında düşüş vardır. Kadın vekillerin temsil oranı bu dönem yüzde 38,5’a düştü. Milletvekili sayısı 82’den 77’ye geriledi.
İsviçre 1959 yılında kabul ettiği seçim sistemiyle seçimlerini yapmaktadır. 4 partiden oluşan 7 üyeli Federal Konsey (Hükümet), 46 üyeli kantonlar meclisi ve 200 üyeli ulusal meclis. Federal Konsey’e seçilen 7 kişi hükümet başkanı ve bakanlık görevlerini yaparlar. Bu 7 kişiden her birisi başkanlık görevini üstlenir. Bu sembolik bir durumdur. Başkanın da hiçbir ayrıcalığı yoktur. 7 üye eşit konumdadırlar. Anayasa gereği sadece 4 parti hükümete temsilci vermek zorundadır. Her şeyden önce bu antidemokratiktir. 3 parti 2 ve bir parti tek adayla temsil ediliyor. Bu sayı ve partiler hiç değişmiyorlar. Sürekli SVP-2, SP-2, Mitte (Merkez Parti)-1 ve PDP-2 vekille hükümeti oluşturuyorlar. Başlangıçtan beri İsviçre koalisyonlarla yönetiliyor.
İsviçre’de 26 kanton vardır. 20 tam kanton iki üye ve 6 yarım kanton birer üye ile temsil ediyorlar. Bu seçim genelde iki turlu olmaktadır. İlk turda adaylar oylarının yüzde 50’sini alarak seçiliyorlar. Bu gerçekleşmediğinde ikinci turda en fazla oyu alan seçiliyor.
Dört yılda bir yapılan federal seçimlerde İsviçre Halk Partisi (SVP) yüzde 28.6 oyla birinci seçildi. Seçimin kazananı sağ oldu ve kaybedeni ise Yeşiller oldular. Böylelikle son yıllarda yükselen sağ dalgaya İsviçre de katılmış oldu. İsviçre seçimlerinde korku ve güvenlik esaslı politikalar kazandı. Özellikle SVP İsviçre’nin içe kapanması, AB politikalarına karşı bağımsız hareket etmek istemesi, Ortadoğu ve Ukrayna’daki savaş, şiddet politikaları, göç dalgasına İsviçre’nin kapılarının kapatılmak istenmesi, “10 milyonluk İsviçre istemiyoruz” şiarı ile propaganda, işsizliğin, krizin ve kriminal suçların artışının sorumlusu olarak göçmenler gösterilmesi gibi argümanlar İsviçre halkını korkuttu. Bunun için sağa oy verdiler. SVP korku üzerine oturttuğu ırkçı bir seçim kampanyası yürüttü. Bu endişe verici bir durumdur. İsviçre’de kazanan ırkçılık, yabancı düşmanlığı, göç karşıtlığı oldu. BM’nin işaret ettiği gibi “İsviçre’de sistematik ırkçılık sorunu var”dır tespitinden yola çıkarsak İsviçre’yi zor günlerin beklediği açık ve net.
Bu seçime Türkiyeli ve Kürdistanlı göçmen işçi ve emekçiler de yoğun ilgi gösterdiler. Birçok kantonda çok sayıda aday ile seçimlere girildi. Ancak iki adayla parlamentoya girildi. Basel Kantonu’nda Yeşiller/Basta ittifakının adayı olarak Sibel Aslan yeniden seçildi. Luzern Kantonu’nda ise SP’den Hasan Candan seçildi. Kürt halkının dostları olan bazı İsviçreli adaylar yeniden seçimi kazandılar. SP’den Laurence Fehlmann Rielle, Frenzisko Roth, Claudia Friedl, Yeşiller’den Nicolas Walder tekrar seçildiler.
Göçmenlerin genelinin olduğu gibi Türkiyeli ve Kürdistanlı göçmenlerin İsviçre’deki seçimlere ilişkin politikaları ciddi yetersizlikler içermektedir. Özellikle İsviçre’de örgütlü olan göçmenlere dönük mücadele yürüten kurumlar bu soruna ciddi olarak eğilmeleri gerekiyor.
* Atılım Gazetesinin Avrupa Eki’nin (atilimavrupa1994@gmail.com) 3 Kasım 2023 tarihli Avrupa Gündemi köşesi