Af Örgütü ve İnsan Hakları İzleme Örgütü geçtiğimiz Temmuz ayında Akdeniz’de bir teknenin batması sonucu yüzlerce göçmenin hayatını kaybettiği katliama ilişkin ortak bir rapor yayımladı. “Dünyanın bilmesini istiyoruz” başlığı taşıyan rapor, söz konusu katliamda en genelde AB’yi ve göçmen karşıtı politikalayı uygulayan Yunan makamlarını suçlu buldu.
Rapora ilişkin açıklama yapan Af Örgütü’nden Ulrike Schmidt, “Yunan yetkililer bu olayı halının altına itmek için ellerinden geleni yapıyorlar. Oysa bu, korkunç bir can kaybıydı. Ancak cezasızlık bunun tekrar tekrar yaşanacağı anlamına geliyor” dedi.
Adriana adlı teknenin geçtiğimiz Temmuz ayında Yunanistan’ın Pylos kenti açıklarında batması sonucu muhtemelen en az 600 kişi hayatını kaybetti. Hayatını kaybedenlerden sadece 82’sinin cesedi bulunabildi. 104 kişinin kurtulduğu katliamda, kurtarılan 82 cesetten sadece 58’inin kimliği tespit edilebildi.
Katliamda kurtulanların ve çevredeki gemilerin telsiz konuşmalarına dayanılarak hazırlanan rapor, Yunan yetkililerin gemidekilerle irtibat kurarak Yunan denizlerinde olduklarını bildirmesine rağmen, 15 saat boyunca yardım çığlıklarını duymazlıktan geldiğini açığa çıkardı. Yine çevredeki gemilerin göçmenleri taşıyan geminin tehlikeli bir biçimde seyrettiğini Yunan makamlara defalarca bildirimlerine de kulakların tıkandığını gösterdi.
Müdahalesizliğini “Adriana’daki insanların İtalya’ya gitmek istediklerini ve Yunanistan’dan yardım istemediklerini sürekli olarak tekrarladıklarını” iddiasıyla gerekçelendirmeye çalışan Yunan sahil güvenliği, katliamda sağ kurtulanların ifadelerini göz ardı ediyor: “İnsanlar kurtarılmayı bekliyordu”. Yine batmadan bir gün önce saat 17.53’te, kurtarma hattı Alarm Phone sahil güvenliğe teknede çocuklar olduğunu, birkaç kişinin “çok hasta” olduğunu ve yolcuların “acilen yardım istediğini” söylemesi de Yunan sahil güvenliğini yalanlayan bir başka kanıtı oluşturuyor.
Üst düzey Yunan yetkililerinin kendilerine PPLS920’nin Adriana’ya yaklaşmak için bir halat kullandığını, ancak, teknedeki insanların halatı attıklarını ve daha sonra yolculuklarına devam ettiklerini söylediğini belirten Af Örgütü yetkilileri, hayatta kalanların ise bunun tam tersini söyleyerek PPLS920’nin motorları arızalanan tekneye bir halat bağladığını ve hızlandığını, bunun da teknenin alabora olmadan önce çeşitli yönlere savrulmasına neden olduğunun altını çizdiler.
Yayımlanan rapor Yunan yetkililerin yalanlarını ve acımasızlığını kanıtlarıyla çıplak bir biçimde gözler önüne seriyor.
Şüphesiz ki Akdeniz’de yaşanan bu katliam ne ilk ne de son oldu. 2014 yılından bu yana Akdeniz’de 27 binden fazla mülteci öldü ya da kayboldu. Fransa ve İngiltere arasındaki Manş Denizi’nde yaşanan ölümleri de kattığımızda, bu sayı çok daha fazlasıyla kabarıyor. Önlenebilir olan bu ölümlerin tümünün göçmenlerin hedefe konması ve ötekileştirilmesi sonucu meydana geldiği ise çok açık. Emperyalist kapitalist sistemin yarattığı sonuçlar nedeniyle yaşadıkları bölgeleri terk etmek zorunda kalan göçmenlerin güvenli bir şekilde seyahat etmelerine ve sığınma talebinde bulunmalarına izin verilmemesi, çoğu durumda katliama yol açacak önleyici politika ve uygulamalar bu katliamların devamını beraberinde getirmekte. AB’nin “Kale Avrupa’sı” politikasına dokunmadan, tek tek hükümetlerin bu ırkçı uygulamalar nedeniyle yegane suçlu ilan edilmeleri ise, saldırganlığın daha geniş çaplı karakterini gizlemeye yarıyor.
* Atılım Gazetesinin Avrupa Eki’nin (atilimavrupa1994@gmail.com) 22 Aralık 2023 tarihli Avrupa Gündemi köşesi