2024 yılı Kürt halk önderi Abdullah Öcalan’ın uluslararası bir komplo sonucu Türkiye’ye getirilip tutsak edilmesinin 25. yılına denk geliyor. 15 Şubat 1999, başını ABD emperyalizminin çektiği, bilimum tüm emperyalistlerin onun baskısına boyun eğmek zorunda kalmasıyla start alan uluslararası komplonun ilk perdesini oluşturan tarih oldu. Öcalan’ın tutsaklığıyla Kürt Özgürlük Hareketi’nin (KÖH) boyun eğmesi, mücadeleden vaz geçmesi hedeflendi. Sömürgeci faşist rejim emperyalistlerin bu hamlesi karşısında şaşkınlığını gizlemezken, erken toparlanarak zafer naralarını her mecrada dillendirmekten geri durmadı.
Ancak sevinçleri çok geçmeden kursaklarında kaldı. Ne Öcalan karşılarında havlu attı, ne de PKK direnişten vaz geçti. Hem İmralı hem de Kandil aynı tonda seslenerek, adil bir barış, Kürt halkının ulusal demokratik haklarının kabul edilmemesi durumunda her türlü direnişin meşruluğunu savundu. Ne Öcalan zaman zaman dozajı düşürülse de on yıllardır uygulanan ağır tecrit zulmü karşısında egemen sömürgecilerin masasına uğradı ne de PKK silahlara elveda dedi. Tam tersine Öcalan üzerinde tecrit koyulaştıkça, Kürt halkının her parçadaki mücadelesi daha da alevlendi. Rojava devrimi bu alevlerin en harlanmışını oluşturdu. Rojhilat güçlendi, Başur’da işbirlikçilerin işi gittikçe daha da zorlaştı.
Bu 25 yıllık süre zarfında KÖH, ulusal direnişle birlikte Abdullah Öcalan’ın özgürlüğü için mücadeleyi de bir an bile geride tutmadı. Her ikisini de birbirinden kopuk ele almadı, birbirini bütünleyen, güçlendiren mücadeleler olarak gördü. Yıllara varan sokak eylemlerine süresiz açlık grevleri ve ölüm oruçları eklendi. Feda eylemcileri düştü toprağa bir bir öndersiz bir yaşamı reddederek.
Ve gelinen yerde Kürdistan’ı sömürgeleştirmiş tüm bölgesel gerici güçler, emperyalistlerin de aktif desteğiyle, KÖH’ü bitirmek için plan üstüne plan kuruyorlar. Sömürgecilerin en isteklisi olarak faşist Türk devleti de bir yandan işgal saldırılarına devam ederken bir yandan da Öcalan üzerindeki mutlak tecritte ısrar ediyor, tüm politik tutsaklara benzer tecrit koşullarını dayatıyor.
Uluslararası komplonun 25. yılında Öcalan üzerinde uygulanan tecrite ve bunun tüm hapishanelere yaygınlaştırılmasına karşı Kürt yurtsever tutsaklar ve devrimci tutsaklar 70 günü aşkın bir süredir devam eden yeni bir açlık grevi eylemindeler. Tutsakların direnişi, başta tutsak aileleri olmak üzere, geniş kitlelerin gerçekleştirdiği ve değişik biçimlerde süren adalet nöbeti eylemleriyle güçlenerek büyüyor.
Açlık grevlerine ses olmak, Öcalan ve tutsaklar üzerinde uygulanan tecrit zulmünü gündeme taşımak için komünistlerse Türkiye’de, Kuzey Kürdistan’da, Rojava’da ve Avrupa’da, kısacası örgütlü güçlerinin bulunduğu her alanda destek açlık grevleri, yürüyüşler, basın açıklamaları vb. ile sürecin parçası oluyorlar. Zira Kürt halkını da ilgilendiren tüm sorunları kendi sorunları olarak görüp, ne sosyal şovenizme pabuç bırakıyorlar ne de faşist rejimin elinden tutanı ateşiyle yakmasından kaçınanların oportünist korkaklığına düşüyorlar. Memleketin en temel acil sorununun devrimci çözümü için irade kuşanıyorlar.
Avrupa’da gerçekleştirilen bir dizi açlık grevi ve sokak eylemlerinin ardından şimdi görev 15 Şubat komplosunun 25. yılında 17 Şubat’ta Almanya’nın Köln kentinde gerçekleştirilecek olan mitinge coşku ve kitleselliğimizle katılmak. Bunun için tüm alanların hiç vakit kaybetmeden günlük planlarının içerisine bu merkezi eylemi de alarak, tek tek ev ziyaretlerinde, dost sohbetlerde katılımın önemine dikkat çekerek; sosyal medyada çağrıları olabildiğince yaygınlaştırarak güçlü bir kızıl kortejin yürüyüş alanına akmasını sağlamalıdır.
Ezilenleri ilgilendiren hiçbir gündemi kendi gündemi dışında görmeyen komünistler, tecrite karşı mücadeleyi güçlendirmek, 15 Şubat komplosunu lanetlemek için mutlaka Köln sokaklarında olacaklar.
* Atılım Gazetesinin Avrupa Eki’nin (atilimavrupa1994@gmail.com) 9 Şubat 2024 tarihli Perspektif köşesi