Kadın kitlelerinde biriken öfke, öznelerinden başlamak üzere kadın hareketine de kendi sınırlarını aşması gerektiğini söylüyor. 8 Mart gecesi polise atılan o tekme, barikatın üzerine yürüme iradesi, hayatın çağrısına verilen yanıttır. Zamanın ruhunu anlamaktır. Eylemi belirlenen sınırlar içinde sürdürme tarzına itirazdır. Özetle, faşizmi aşma iradesidir. Barikatı aşmanız ya da aşmamanız, barikatı aşacak gücünüzün olması ya da olmaması değildir önemli olan. Mesele, eylemin o “an”ında attığınız adımdır.
Kadınların, 8 Mart gecesi AKP şeflik rejimine ve onun bakanı SS’e yanıtı muazzam oldu. Çünkü dediklerini yaptılar. Taksim’den diğer birçok sloganın yanı sıra “Süleyman nerede, kadınlar burada”, “Kel kaç kaç, kadınlar geliyor” sloganları da yükseldi.
Biliyorsunuz, SS -uzun haliyle Süleyman Soylu- Taksim’i 8 Mart’ta kadınlara zinhar yasaklamıştı. Neymiş; kadınlar her yerde eylem yapabilirmiş ama Taksim’de asla. SS’nin malum açıklamasının ardından kadınlar, Saray’ın yasağını dikkate almayacaklarını duyurmuştu. 8 Mart’ta ise gün boyu Taksim Meydanı ve çevresi polis işgali altında tutuldu. Böylece kadınların buluşmasını engel olacaklarını sandılar. Ama yanıldılar. Kadınlar önce Kadıköy’de mitinglerini gerçekleştirdi, iktidara “Ayaktayız, isyandayız” diye seslendi. Sonra da binlerce kadın, polis saldırısı, gözaltı, tutuklama, işkence tehlikesine rağmen İstiklal’e aktı.
SS ve devletinin tehditleri de elinde kalmış oldu. Çeşitli engelleri aşarak Sıraselviler Caddesi’ne ulaşan kadınlar, İstiklal Caddesi’ne çıkışlarını engellemek için kurulan polis barikatına, “Biz bitti demeden, bitmez” diyerek yüklendi. Sosyalist Kadın Meclisleri’nden Gamze’nin polis kalkanına doğru attığı tekme, yürüyüşün sembolü oldu. Twitter hesabından paylaştığı mesajında belirttiği gibi, “en güzel fotosu” oldu. O ana ilişkin konuştuğum Gamze, “Şimdi fotoğrafa bakınca, kadınlarla birlikte daha güçlü olduğumuzu bir kez daha görüyorum. Çünkü, kol kola girdiğimiz bir andı ve polis barikatına doğru yüklenirken birbirimizden güç alıyorduk” diyor.
O tekme çok güzel ve anlamı büyük. 8 Mart gecesi Taksim’de çekilen bu fotoğrafı unutmayalım. Çünkü, kim ne derse desin, nasıl bir tartışma yaparsa yapsın, faşist iktidar ve onun işkenceci polisinin karşısında alınan devrimci bir tutum olarak geleceğe kalacaktır. Tıpkı Gezi direnişinin kırmızı elbiseli kadını gibi.
DBP’nin önceki dönem Eş Genel Başkanı Sabahat Tuncel’in 2011 yılında eylem yapan halka saldıran polise attığı tokat gibi, o tekme de tüm kadınlar adına bu faşist iktidara atılmıştır. DTK’nın önceki dönem Eş Genel Sözcüsü Aysel Tuğluk’un 2014 yılının Eylül ayında DAİŞ’e karşı büyük Kobane savunmasının başladığı günlerde sınırda askeri araca attığı taş gibi, faşist iktidardan zulüm görenlerin, canına tak edenlerin öfkesi vardır bu eylemde de. Suruç şehidi Polen’in Taksim’de eşini döven bir erkeğe bastığı tekme gibi, hepimize bir “oh be” dedirtmiştir.
8 Mart gecesi atılan o tekme, kadın düşmanı, yasakçı AKP iktidarınadır. İktidarın söylem ve politikalarının sırtlarını sıvazladıkları erkeklerin canını aldığı her bir kadın için atılmıştır. Çocukların tecavüze uğradığı dini vakıflara “Bir kereden bir şey olmaz” diyerek sahip çıkan Saray’ın bakanlarına verilen yanıttır. O tekme, aylardır kendisinden haber alamadığımız Gülistan ve onu arayan ailesi için, Şule, Nurcan ve Özgecan için, hayatta kalmanın cezasını hapsedilerek ödeyen Nevin içindir. “Katledilen tüm kadınlar isyanımızdır” diyen bizlerin tekmesidir. Gamze’nin dediği gibi, “Yaşamak isteyen tüm kadınlar” içindir.
O tekme, işkenceci polisedir. AKP’nin faşist polislerinin, o gece de meydanda genç bir kadına işkence yaptığı belgelendi. Serüven dergisi okuru Ezgi Çetinkaya, gözaltından serbest bırakıldıktan sonra sokak ortasında gördüğü işkenceyi twitter hesabından “Dün Taksim’de polis tarafından ‘şiddet tünelinden’ geçirildim, gözaltı aracına ‘özel istek üzerine’ ters kelepçeyle bindirildim. Araç içerisinde işkenceye uğradım” diye anlattı. Ezgi’nin kadın düşmanlarına, “Kadın kurtuluş mücadelemizi engellemeye çalışanlar çok iyi bilmelidir ki işkencelerine teslim olmadık, olmayacağız” diyerek yanıt verdi.
Kadınlar dünyada isyan halinde. Türkiye ve Kürdistan’dan da kadınların katıldığı Las Tesis şarkısı polisi, yargıyı ve başkanı, yani kapitalist devleti hedef aldı. AKP faşizminin yarattığı baskı da kadınlarda büyük bir öfke biriktiriyor. Barikat başında, atılan sloganlarda bu gerçeği görmek mümkün. Kadın kitlelerinde biriken bu öfke, öznelerinden başlamak üzere kadın hareketine de kendi sınırlarını aşması gerektiğini söylüyor. 8 Mart gecesi polise atılan o tekme, barikatın üzerine yürüme iradesi, hayatın çağrısına verilen yanıttır. Zamanın ruhunu anlamaktır. Eylemi belirlenen sınırlar içinde sürdürme tarzına itirazdır. Özetle, faşizmi aşma iradesidir. Barikatı aşmanız ya da aşmamanız, barikatı aşacak gücünüzün olması ya da olmaması değildir önemli olan. Mesele, eylemin o “an”ında attığınız adımdır.
Meksika’da 2016’da katledilen María de Jesús Jaime Zamudio’nun annesi, kadınların mahkeme binasını yakma eyleminin ardından “Ben kızı öldürülmüş bir anneyim, her şeyi yakıp yıkmaya hakkım var” demişti. Bu kararlılık, doğru bir hedefe yönelmiş haklı öfkenin, meşruluk bilinciydi. 8 Mart gecesi Taksim’de atılan o tekme de, faşist iktidardan kurtulmak isteyen tüm kadınların meşruluk ve halklılık bilincidir, iradesidir. Ancak Gamze’nin de dediği gibi “hayal etmekten ve sokaklardan vazgeçmeyen kadınların, tekmeleri çoğalmak zorunda.”
(ETHA)