Koronavirüs sorunu, Çin’de ortaya çıkmasının üstünde geçen üç ay içinde, adım adım dünyanın baş sorunu haline geldi. Çin, İtalya, İran derken ABD’ye Kanada’ya da sıçradı. Hatta tam da “Yedi düvele meydan okuyan Türk’e korona bile işlemez”… merkezli iddia nerdeyse ispatlanacaktı ki, bizde de koronavirüslü kişiler olduğu Sağlık Bakanı Koca tarafından açıklandı. Böylece bilim dünyası, biyolojinin yasalarının Türkler tarafından altüst edilmesi sansasyonundan kurtuldu!
Ancak alınan önlemlerin yarattığı infial, neoliberal zihniyet tarafından derhal fırsata dönüştürülerek, hijyenle ilgili malzemelerin fiyatları bir gün içinde yüzde yüzler, yüzde binler düzeyinde yükseltildi. Bu vesileyle bir kez daha görüldü ki, Türklük sadece virüslere karşı direnç genini değil, dürüstlük, ahlak, dayanışma… gibi “Türk hasletleri” ile ilgili genlerini de kaybetmiş!
Belki de bunlar zaten yoktu. Zira depremler, virüs salgını gibi felaketler, “Türk hasletleri” efsanesinin üstündeki hamaset örtüsünü de sıyırıp atmış, gerçeğin çeşitli yönleriyle gözler önüne serilmesini sağlamıştır! Ne dersiniz?
Yine önceki gün koronavirüs, ABD ve Avrupa borsaları (borsa İstanbul’da da) başta olmak üzere dünya piyasalarını da vurarak, sadece yaşlı insanlar için değil, “yaşlı” (Gerçek ömrü çoktan dolmuş kapitalizm) ekonomiler için de öldürücü olabileceğini gösterdi!
İŞÇİLER BU TOPLUMUN BİR PARÇASI DEĞİL Mİ?
Dünya sağlık Örgütünün (DSÖ) koronavirüsü “pandemi” (Dünyanın her yerine yayılabilir) ilan etmesinin hemen arkasından Sağlık Bakanlığı ve Hükümet teyakkuza geçerek ülke çapında alınacak önlemleri açıkladı. İlkokuldan üniversitelere kadar okullar tatil edildi; maçların seyircisiz oynanması kararı alındı. Sağlık kuruluşları ve sağlıkçıların seferberlik koşullarında çalışacağı açıklandı! Vatandaşların kalabalık ortamlardan uzak durması, yaşlıların (Daha çok 65 yaş üstü yaşlıların) mümkünse dışarı çıkamaması tavsiye edildi!..
Medyada Hükümet ve özellikle de Sağlık Bakanlığının aldığı önlemler övgülerle karşılandı; medya “uzmanları”, Hükümetin alınabilecek her önlemi aldığını söyleyerek, bu kararları alanlara teşekkürler etti. Hükümetle hiçbir konuda anlaşamayan muhalefet de hükümetin aldığı kararlara tam destek vermeyi vatandaşlık görevi sayan bir çizgiye geçti.
Evrensel ve birkaç gazete dışında hemen bütün medyada; hükümetin aldığı kararlar övgüyle propaganda edildi.
Oysa yukarıdan alınan ve olumlu olarak görülen kararların; işçiler ve toplumun yoksul kesimi açısından uygulanabilirliği çok tartışmalıdır. Çünkü, son günlerde de gazetemizde yayımlanan birçok haberden de anlaşılacağı gibi; işçiler, bu önlemlerin işyerlerinde uygulanamayacağını söylüyor. Yoksul emekçi kesimlerden gelen haberler de hijyen malzemeleri alacak maddi imkanlardan yoksun olduklarını ifade ediyor.
“30 KEZ EL YIKAYAN İŞÇİYİ BARINDIRACAK PATRON HENÜZ GÖRÜLMEDİ”
Gazetemizin dünkü sayısında yayımlanan, Ayhan Aydoğan’ın Ankara OSTİM’den işçilerle konuşarak yaptığı haberde, işçiler alınan önlemlerin kendileri için uygulanamaz olduğunu açıkça dile getiriyorlar.
Örneğin bir işçi, “Şimdi ben işten çıkamam, toplu taşımayı da bırakamam. Yetkili ağabeylerin buna dair bir planı varsa söylesinler, yoksa bu dedikleri de uygulanabilir değil…” diye sitem ediyor.
Bir başka işçi de, “Bu bireysel hijyenik önlemleri alma imkanı olanlar tabii ki alsın, ama önünden bant kayıyorken günde 30 kere el yıkayan bir işçiyi fabrikada barındıracak patron henüz görülmedi” diyerek alınan basit hijyen önlemlerinin bile mevcut çalışma koşullarında bir anlamının olmayacağını söylüyor. Yani alınan önlemlerin işe yaraması için; işyerlerindeki çalışma koşullarının da tıbbın, bilimin gerektirdiği önlemleri alacak biçimde düzenlenmesi gerekiyor. Eğer Hükümet patronlara, “Şu şu önlemler alınacaktır” demezse, alınan kararların patronların nezdinde bir kıymetiharbiyesinin olmayacağı da tartışılmazdır.
Nitekim koronavirüs bahanesiyle bazı işletmeler de “kısa çalışma”, “evden çalışma” gibi uygulamaları devreye sokarak, işçilerin, emekçilerin ücretlerini düşürdüklerini dile getirmeye başladılar. Böylece esnek çalışmaya karşı mücadelenin direnç noktalarından biri de virüs gerekçesiyle kırılmak isteniyor.
SINIFSAL BİR SALGIN!
Öte yandan Guardian’da çıkan bir haber, “süper zenginlerin” aldıkları önlemler üzerinden aslında koronavirüsün sınıfsal karakterini de çarpıcı biçimde ortaya koyuyor.
Gazete Duvar’da aktarılan habere göre, “Birçok milyarder, yanlarına özel doktorlarını alarak enfekte olmamış ülkelerdeki ‘felaket sığınakları’na kaçıyor!”
Koronavirüs için “Bu hastalık sınır ve sınıf tanımıyor” dense de süper zenginlerin aldıkları önlemler açıkça gösteriyor ki, biyolojik olarak sınıfsal olmasa da bulaşma bakımından yüksek sınıfların aldıkları “jet önlemler” karşısında koronavirüs de sınıfsal bir pozisyona düşüyor!
Bu sınıfsallığı herkes şöyle ya da böyle anlasa da; (KESK’e, DİSK’e bağlı bazı sendikalar dışında) sendikalar ve konfederasyonlar, milyonlarca işçiyi ve emekçiyi ilgilendiren koronavirüse karşı önlemler için parmağını oynatmış değil.
Oysa önlemlerin etkili olması için;
Fabrikalar, atölyeler ve inşaatlar gibi işçilerin toplu olarak çalıştıkları yerlerde gerekli kararların alınması ve alınan önlemlerin uygulanmasının denetlenmesi büyük önem taşıyor.
Yoksul halk kesimlerine hijyen malzemelerinin parasız olarak sağlanması ivedilikle gerekiyor.
Cezaevlerinde özel önlemlerin alınması ise acil zaruret.
Aksi halde, koronavirüs salgınının, beklenenin çok üzerinde ölümlere yol açması kaçınılmaz olacaktır.
(Evrensel)