Sınıflı iktidarlar ve bilhassa onun zalim biçimlerini üretip yönetenler düşüncelerine, yöntemlerine dışarıdan bakabilme ferasetine sahip olamıyor. İktidar mayaları buna müsait değil. Güce tapıyor, ayrıcalıklı olduklarına inanıyor, kendilerine güç ve misyon atfediyorlar. Çoğaltılması mümkün olan böylesi atıflar pek çok siyasal cinnetin kaynağını oluşturmuştur.
Rus devlet televizyonunun Putin ile görüşmeye giden Erdoğan ve diğer devlet yetkililerinin iki dakika boyunca kapıda bekletildiklerini kronometre tutarak ve çeşitli kamera açılarıyla yayınlaması, daha önceki bir hınca, muhtemelen geçen ay Putin’i Libya’ya paralı asker yollamakla itham eden ve “utanmazlıkla” suçlayan ifadelerin öcünü almaya işaret ediyor. ‘Patron benim’ diyen, Putin itibarsızlaştırma ve önemsememe tutumunu ‘Moskova mutabakatı’ metnine de yansıtmıştı.
Sınırların ötesine geçildiği anda iktidarın, içerideki gücünden eser kalmadığını bize her örnek kanıtlıyor. Suriye’de Esad’ı devirme ısrarı ve özgüvenli hamlesi dokuz yıl sonra bir varoluş korkusuna dönüştü ve bütün dünya bunu gördü. Bahçeli bütün esip üfürmelerine rağmen, İdlib meselesini ‘beka sorunu’na indirgeyerek ve öyle tarif ederek durumun ne denli kırılgan ve rejimin ne denli umarsız olduğunu anlatmış oldu. Krizli zamanlarda emperyalist merkezlere karşı tutumda eli ayağı birbirine dolaşan iktidar bloğu görüntüsünün, sahadaki fiziksel kayıplardan çok daha sarsıcı olduğunu unutmuş görünüyorlar.
Hegemonya kaybı, düşünsel içerik üretememe halleri, her gelişmeyi komployla açıklama çaresizliği, beşinci kol faaliyeti söylemine abanmak ve içeride haykırıp höykürüp dışarda gayet ‘makul’ davranmak iktidar bloğunun toplumda kalan ‘itibarını’ hızla eritiyor. Sadece bu kadar değil, halkın ‘güvenilmezlik’ yargısı iyice pekişiyor.
Somut sonuçları şunlar: İktidar bloğunun amaları, doğru ya da yanlı olmasından bağımsız biçimde, durmaksızın sorgulanıyor. İdlip’de ölen asker sayısını resmen açıklayan İktidar inandırıcı bulunmadı. Bunun üzerine pek çok isim TV kanallarında ‘devletin yalan söylemeyeceğine kefil oldu, yemin billah etti. Rakamlar doğrudur yanlıştır; burası ayrı bir mesele, asıl hazin olan, bir iktidarın topluma yaptığı açıklamaların doğru olduğunu ispat için araya birilerini koyması, kendi geçmişini buna ipotek etmesidir.
Bir sözü söyler ve bırakırsınız. Size inanmayanlar varsa kendi bilecekleri iştir. İspat için uğraşmazsınız. Nihayet ‘söz senettir’. Hiç değilse on beş yıl önce iktidar bu rahatlığa sahipti. Söyledikleri toplumsal çerçevede speküle edilmiyor, yalanla ithama kalkışılmıyordu. Aradan geçen zaman, itibar kaybının şiddetini gösteriyor.
Dünya ölçeğinde salgın özelliği kazanan koronavirüs konusunda, bilhassa Sağlık Bakanı üzerinden sıkı, önleyici tedbirler alındı, ancak ve buna rağmen toplum, bütün o birikmiş güvensizliğin sonucu olarak, ‘Koronavirüs var ama gizleniyor’ duygusuna sarıldı. Güven tesis edilmesi bir yana, şimdiki bütün çabayı anlamsızlaştıran, aslında total olarak iktidarın kendisini redde varabilecek bu durum hegemonya kaybının en açık ifadesi sayılabilir.
Türkiye iktidar marifetiyle fiilen bir kapalı devlettir. Medya tekeli iktidara ait fakat alternatif seslerin çıkmasına da müsaade ediliyor. Ana akım bütünüyle denetim altında. Sosyal medya ikide bir yavaşlatma-kesinti operasyonlarına muhatap. Sokağa çıkan karşısında polisi buluyor. Demokratik itirazlar adliye ve polis pençesinde. İktidar bileşenleri sabah akşam bağırgan bir tonlamayla konuşuyor. Fakat hiçbiri kar etmiyor, Rejim açısından dramatik olan bu. Toplumsal muhalefet şeytanlaştırılarak ‘marjinal’ kabul edildiğinde dahi sonuç değişmiyor.
Muhaliflerinin etkin çalışması nedeniyle değil, kendilerinin toplumla kurdukları ilişkinin karakteri yüzünden inandırıcı olamıyor, söylemlerini dolaşıma sokamıyorlar. Bakın işte üst akıl, büyük fotoğraf gibi klişeler çoktan mizah konusu. Silivri kelimesinin dün yaydığı ürperti de çoktan geçti. Kürdistan özgürlük mücadelesi etrafına örülen duvar da yıkılıyor. Kürt sorunu adlı adınca konuşulmadıkça bir hal çaresi bulunamayacak bir konu olarak toplumsal gündeme dönüşecektir.
Bunların tamamı bir finalde olunduğunun göstergelerindendir. İktidarın ömrünü doldurmasının, meşruiyetinin sorgulanmasının böyle pek çok yansımasına rastlamak mümkün. Genellikle böyledir, bir yere kadar işleyen mekanizmalar günün birinde aynı hevesle denese bile çalışmaz, iş görmez hale gelir. İktidar körlüğü değişen dinamikleri görme, teşhis etme, tedbir alma basiretinden genellikle yoksundur. Onun dolaşımda tuttuğu ve işler sarpa sarınca abandığı asıl yöntem bastırma, yok sayma, gerilere atmadır. Bir süre rahat edebilir ama kriz daimi olduğu için ferahlık geçicidir. Bastırılan ne varsa daha bir kuvvet kazanarak geri döner ve kendisini dayatıp gündemleştirir. Hele bu özgürlüklerle ilgili bir konuysa.
Kopernik bir soru sorarak işe koyulmuştu. Dünya merkezli evren modelini sorgulamasının yolu, kendisine ve dünyaya dışarıdan bakmakla mümkündü ki başardı. Kendi dünyasını odak alan ve ona belli bir mesafeden bakamayan bir aklın güneş merkezli bir evren tasavvuru geliştirmesi mümkün değildi. Kopernik, kuşkusuz Antik Yunan’dan bu yana gelen birikimi kendi bilgisine ve yöntemine katarak hakikate ulaştı.
Sınıflı iktidarlar ve bilhassa onun zalim biçimlerini üretip yönetenler düşüncelerine, yöntemlerine dışarıdan bakabilme ferasetine sahip olamıyor. İktidar mayaları buna müsait değil. Güce tapıyor, ayrıcalıklı olduklarına inanıyor, kendilerine güç ve misyon atfediyorlar. Çoğaltılması mümkün olan böylesi atıflar pek çok siyasal cinnetin kaynağını oluşturmuştur.
İşler yolunda giderken; yanlış ve zararlı olsa bile İktidarlar kendi doğru veya saplantılarının toplumsallaştığım, ilelebet süreceğini zanneder. Sonra günün birinde harap olur Basra. Bu formül genellikle sekmez ve her seferinde çalışır. Yola çıkarken toplumsal destek sağlamak için eleştirel bakışla etkileşimi gözeten burjuva partileri, yolda bu özelliği kaybeder. Kapitalizmi kutsayan ve bütün işleyişini onun kurallarınca çerçeveleyen bütün türev akımlar bu kaderi paylaşır, Çözüm onlardan birini diğerine yeğlemek değildir. Halihazırdaki iktidarın evrimi bunun pek çok kanıtından biridir. Kendisine dışarıdan bakabilmek, başarılabilirse, ezilenler dünyasının müşterek özgür gelecek hedefini tazeleyip toplumsallaştıracak anahtarlardandır.
(ETHA)