Koronavirüs, Marks’ın işçi sınıfının devrimci rolüne dair tezinin doğruluğunu teyit eden gerçekleri bir kez daha herkesin yüzüne çarptı.
Das Kapital çalışmasında Karl Marks, kapitalist toplumun ekonomik yapısını inceler. İki temel sınıf, burjuvazi ile işçi sınıfı arasındaki ilişkileri ortaya koyar. Bu ilişkileri, işçi sınıfının burjuvazi tarafından sömürülmesi ve ezilmesi ile karakterize eder. Bu, sınıf çelişkilerine ve beraberinde sınıf mücadelelerine yol açar. Bu karşıt ilişkilerin temeli, üretim araçlarının özel-kapitalist mülkiyetidir.
Artıdeğer teorisiyle Marks, ilk kez işçi sınıfının kapitalist sınıf tarafından sömürülmesini bilimsel olarak analiz etti. Sermayenin varlığının ve büyümesinin ancak işçilerin sömürülmesi temelinde mümkün olduğunu, işçi sınıfının sömürülmesinden kaynaklanan sermaye ve artı değerin ayrılmaz olduğunu gösterdi. Artı değer teorisi, kapitalist sömürünün doğasını ve biçimlerini anlamanın anahtarıdır. İşçi sınıfının kapitalizm içinde sömürüyü ortadan kaldıramayacağının bilimsel kanıtıdır.
Artı değer teorisinin belirleyici politik sonucu, kapitalizmi yıkmanın ve sosyalist devrimi inşa etmenin mümkün ve zorunlu olduğudur. Marksist artı değer teorisi ekonomik, politik ve ideolojik proleter sınıf mücadelesine olan ihtiyacı gösterir. Sosyalist ve komünist toplumun yaratıcısı olarak işçi sınıfının tarihsel misyonunu belirler. Böylece artı değer teorisi, kapitalist üretim tarzının tarihsel karakterinin kritiğini yapar ve devrimci yolu gösterir.
Lenin artıdeğer teorisini “Marks’ın ekonomik teorisinin temel taşı” olarak tanımlar.
Marks’ın araştırmaları ve sonuçları da şu an için büyük önem taşıyor, çünkü kapitalist sömürü ve yönetimin doğası değişmedi ve sermaye ile emek arasındaki karşıtlık derinleşti. Sömürü ve baskı, kapitalizmde daha önce hiç olmadığı kadar büyük ölçüde ağırlaştı. Kapitalizm tekelci kapitalizme dönüştü. Tekelci kapitalizmin azami kar yasası koşullarında artıdeğer sömürüsü de katlandı. Ulusal tekeller üzerine kurulu emperyalizm dünyanın bütün bölgelerini birbirine bağladı, dünya emperyalist sistemini oluşturan zincirin halkaları gibi birleştirdi. Emperyalizm koşullarında gelişen uluslararası tekeller, emperyalist küreselleşmenin itici gücü oldular. Böylece bütünleşik dünya ekonomisinin yapı taşı dünya tekelleri emperyalizmin küreselleşme evresini şekillendirdi.
Burjuva iktisatçılarının Marksizme yönelik tüm açık ve gizli ideolojik saldırılarının merkezinde Marks’ın artı değer teorisi yer alıyor.
Burjuvazinin ve işçi sınıfının, kapitalist sömürünün ve iki ana sınıf arasındaki sınıf mücadelesinin varlığını inkâr etmeye, kapitalist üretim tarzının hedefini gizlemeye ve çarpıtmaya teşebbüsü bundandır. Burada, bütün insanlığın tüketim ve yaşam standartlarındaki artışın odaklanacağı sözde dönüştürülmüş bir kapitalist toplum, “modern sanayi ve performans toplumu” gibi sloganlar yaratarak perdelemeler gerçekleştirilmektedir.
Doğanın analizi ve kapitalist sömürünün yeni biçimleri ve yöntemleri, sermaye ve emek arasındaki çelişkilerin keskinleşmesi ve buna karşılık gelen burjuva kavramların çürütülmesi, günümüzde marksist-leninistlerin öncelikli görevleridir.
Bunun teorik temeli, her şeyden önce Karl Marks’ın “Das Kapital” dir.
Sadece burjuvazi değil, reformistler kendisine devrimciyim diyen akımlar bile emek ile sermaye ilişkisinin var olup olmadığı, güncel olup olmadığına dair ince bir çizgi üzerinde durmaktalar, hatta bazıları tek ayak üzerinde dengede durmaya çalışmaktalar. Bu tek ayak üstünde durma hokkabazları kimi zaman rüzgarın esintisiyle kolaylıkla çizginin diğer tarafına savrulabiliyorlar.
Burjuvazi, burjuva aydınlar veya daha da geniş bir yelpaze, emek ile sermaye arasındaki çelişkiyi tartışa dururken koronavirüs onlara emek ile sermaye, burjuvazi ile proletarya arasındaki çelişkilerin ne kadar keskin olduğunu bir kez daha gösterdi. Çünkü sermaye daha fazla kar etmek için daha fazla sömürmek zorundaydı. Daha fazla ekolojik yıkım yapmak zorundaydı. Bu burjuvazinin niyetine bağlı değildi. Mesele burjuvazinin varoluş koşullarıdır. Kapitalist çarkın dönme için olması gerekendir. Bir yandan insanın emeğini sömürürken diğer yandan doğaya zarar vermeden yapamaz bunu. Daha fazla kar, azami kar peşinde koşarken, sağlık hizmetlerini de metalaştırmadan edemez. Halkın sağlığı da tekeller için bir sermaye yatırım ve kar alanı haline getirilmek zorundadır.
Bu bir niyet değil tam tersine zorunluluktur. Kapitalizmin doğası gereğidir. Burjuvazi bir yandan “günah” işleyip diğer bir yandan “cennete” gidemeyecektir. İkisinden birini yapmak zorundadır. Onun için önemli olan kar, daha fazla kar ve azami kardır. Bu sebeple onun için doğanın tahrip edilmesinin de, insan sağlığının da hiçbir önemi bulunmaz. Kapitalizmin yasaları gereği de gideceği yer “cehenemin dibidir”.
Koronavirüs kapitalizmin bütün kurumlarına beklemediği bir sürpriz yaptı. Kapitalizmin birçok kurumu birden işleyemez hale geldi. Bir bilgisayarı kapatır gibi kapat düğmesine basarak ekranın nasıl karardığını gördü. Eğitim kurumları kapatıldı. Barlar, sportif aktiviteler-kurumlar, sosyal, kültürel etkinlikler, eğlence merkezleri kapatıldı, devre dışı bırakıldı.
Gıda satışı yapan marketler, tabii ki fabrikalar ve mevsimlik tarım işçileri çalışmak zorundaydı. Bütün herkese evde kalma, sosyal mesafe koyma çağrıları yapılırken işçi sınıfını bu sosyal mesafenin dışında tutarak fabrikaları işletmeye devam etti. Bütün fabrikalar üretime devam ediyor vardiyalar durmadan değişiyordu.
Bazı ülkeler fabrikaları kısa süreliğine kapatmak zorunda kaldılar. Ancak bu kapatmalar iki ya da üç haftalık zamanla sınırlandırdılar. Fabrikaların kapatılmasına paralel biçimde, Avrupa burjuvazisi (özellikle Almanya gibi) çok büyük bir ekonomiye sahip olmalarına rağmen en fazla dört hafta dayanabileceklerini açıkladı. Dört haftayı geçtiği takdirde bütün ekonominin çökeceğini, batacağını ya da çok büyük ölçüde küçüleceğinin heyecan sinyalini verdi.
Demek ki neymiş, kapitalizm ebedi değilmiş! Bir ay bile bir ömrünün olmadığı zamanların da olduğu görülmüş oldu!
Demek ki neymiş, dünya ekonomisinin efendileri ABD, Fransa, İngiltere, Almanya vs. gibi büyük emperyalist ülkeler üretim, artı değer yaratmazlar ise çok kısa sürede büyük “sıkıntılara” girerlermiş!
Demek ki neymiş, okullar kapatılabilir, konserler, barlar, spor etkinlikleri, eğlence sektörü vb. bütün hayat durabilir ama üretim durmaz, duramazmış!
Koronavirüs, Marks’ın işçi sınıfının devrimci rolüne dair tezinin doğruluğunu teyit eden gerçekleri bir kez daha herkesin yüzüne çarptı.
Ancak kapitalizm kendinden düşüp yığılmayacaktır. Onu yere serecek demir bir yumruğa ihtiyaç o olacaktır. Kapitalizmin yelkenlerindeki rüzgarı alacak, işçi sınıfını örgütlemiş öncüye ihtiyaç vardır.
Kendisini bütün bu gelişmelerin ve çelişkilerin dışında değil tam da çözüm merkezinde özne gören devrimci öncüye her zamankinden daha da fazla ihtiyaç vardır. Burjuvazi, onu tarih çöplüğüne gönderecek işçi sınıfının öncülüğü olmadan bu dünyayı terk edip gitmeyecektir.
İşçi sınıfı, kendisi ile burjuvazi arasına sosyal mesafenin derinliğini, genişliğini, aşılmazlığını belki uzun zamandır ilk kez bu kadar sarsıcı tarzda hissetti, gördü. İşçi sınıfına bu gerçekliğin bilincini taşımak, kapitalizmin mezar kazıcısı işçi sınıfını tarihi devrimci rolünü oynamaya yöneltmek, hazırlamak öncülerin görevidir.
Bu süreç belki aynı zamanda öncüler için de bir rönesans olabilir.
(ETHA)