Salgın dönemi sürecinde şiddet gören kadınların başvuru yapabileceği kurumların sistemli çalışmaması, polislerin başvurulara karşı vazgeçiren tutumları, salgın bahanesiyle şiddet başvurularının ilgili kurumlarca gündeme alınmaması, şiddet uygulayan erkeğin evden uzaklaştırılmayacağı kaygısı kadının başvurudan vazgeçmesine neden oluyor.
İktidar partisi, salgından korunmanın yolunun izolasyon ve evde kalma olduğunu mütemadiyen belirtiyor. Ancak kadınların ev içi şiddetten nasıl korunacağı yönündeki acil önlem planını, hukuki bilgileri ve haklarını ise hiç tartışmıyor. Salgında vaka ve ölüm rakamlarıyla oynadığı gibi kadına yönelik artan şiddet verileriyle de oynuyor. İçişleri Bakanlığı geçen yılın ilk üç ayına göre kadın cinayetlerinin yüzde 22 azaldığı yönünde medya kanallarına bilgi servis ediyor. Tüm çabası, kadın örgütlerinin gündeme getirdiği şiddete karşı acil önlem planının görünür, duyulur olmaması. Ne var ki, İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nün yayınladığı veriler ise bu durumun tam tersini kanıtlıyor: 2019 yılı mart ayında 1804 kadına yönelik şiddet olayı yaşanırken, bu yılın aynı ayında ise vaka sayısı 2493. Bu yıl mart ayında 29 kadın katledildi, 9 kadının ölümü ise şüpheli. 46 kadın şiddete ve 23 çocuk cinsel istismara uğradı. Yalnızca bu resmi veriler dahi hem yapılan haberleri yalanlıyor, hem de önlem alınmaksızın evde kalmanın kadınlar için ne kadar tehlikeli olduğunu kanıtlıyor.
Salgın dönemi sürecinde şiddet gören kadınların başvuru yapabileceği kurumların sistemli çalışmaması, polislerin başvurulara karşı vazgeçiren tutumları, salgın bahanesiyle şiddet başvurularının ilgili kurumlarca gündeme alınmaması, şiddet uygulayan erkeğin evden uzaklaştırılmayacağı kaygısı kadının başvurudan vazgeçmesine neden oluyor.
Şiddete uğrayan kadınların başvuruda bulunması için duyurulan telefon numaraları daha çok sosyal destek verilmek için kurulmuş gibi. Hatlara yapılan başvurularda öncelik, gıda, temizlik malzemesi yardımlarına ihtiyaç duyanlar oluyor. Bu yardım taleplerinin yoğunluğundan dolayı hatlar işlevsiz ve kilitlenmiş durumda. Şiddet nedeniyle bu hatları arayan bir kadının görevlilere ulaşma imkanı da neredeyse yok. Ulaşma imkanı bulan şiddete uğramış bir çok kadın ise görevliler tarafından ya kadın örgütlerine yönlendiriliyor ya da sığınma evlerinde yer olmadığı söylenerek başvuru yapmasının önüne geçiliyor.
Telefon hatlarına, Şiddeti Önleme İzleme Merkezlerine (ŞÖNİM) ulaşamayan kadınlara polisi, jandarmayı, valilikleri, kaymakamlıkları araması belirtiliyor. Korona günlerinde karakollara yapılan başvuruların sayısı artmış durumda. Salgın öncesi karakola başvuran kadınların çoğuna polisler “bizim yapabileceğimiz bir şey yok” diyor, kadınları adeta mezarı olan ev ortamına geri gönderiyorlardı. Salgın günlerinde de değişen pek bir şey yok. Karakollarda kadınlara hakları konusunda bilgilendirme yapılmadığı, muayene yapılması için hastanelere götürülmediği, eve dönmeleri için sığınma evlerinin kapalı olduğu, 6284 sayılı kanunla ilgili korumayı valiliklerin verdiği yönünde bir sürü yanlış bilgiler veriliyor. Salgın döneminde kadınlar çocuklarıyla birlikte karakol karakol gezmekten ya da yanlış kurumlara yönlendirilmekten bıktıklarından dolayı şikayetlerinden de vazgeçiyorlar.
Birçok baronun Adli Yardım Büroları’nın kapalı olması, uzaktan çalışma ya da nöbet sistemine geçilmesi kadınların hukuki destek almasını iyice zorlaştırdı. Baroların genel olarak gerekli hukuki bilgileri verecek bir iletişim numarası da vermemiş olması başka bir sorun. Barolara yapılan başvuru sayıları da bu sebeplerden dolayı azalmış durumda.
Covid-19 tehdidine rağmen AKP iktidarı kadının yaşam hakkı için hiçbir önlem almadığı gibi, herhangi bir hukuki değişikliği de gitmiş değil. Sığınma evleri şiddet gördüğünde, aşağılandığında kadınların gidebileceği, sığınabileceği tek yer. Ancak sığınma evlerinin sayısının sınırlı olması, kalabalık ortamlarda salgın riskinden dolayı birçok kadın yaşadığı şiddeti kabul ediyor ve evini terk etme cesareti gösteremiyor. Sığınma evine gitme cesareti gösterenler ise bir sürü ve uzun zaman alan prosedürlerle uğraşmak zorunda. Sığınma evleri ile ilgili prosedürler olağan koşullardaki gibi devam ediyor. Bir kadının can güvenliği tehdidi yoksa sığınma evine kabul edilmesinin koşulu da yok. Can güvenliği tehdidinin olduğunu kanıtlaması için fiziksel şiddet gördüğüne dair darp raporu belgesi ise zorunlu. Bugünlerde bir de Covid-19 testinin negatif çıkması gerekiyor. Bu raporlar sığınma evlerine girişin belgesi oluyor. Sığınağa kabul edilmeyen birçok kadın sosyal tesis, yurt ve konukevlerinde kısa sürelik “misafir” olarak ağırlanıyor. Oysa bu hiçbir şekilde çözüm değil.
Bazı belediyeler ŞÖNİM yönlendirme yapmamışsa kadınların sığınma evine yerleşmesine hiçbir koşulda izin vermiyor. Kayyum atanan belediyelerde ise salgın koruma tedbirleri ve sözde personel yetersizliğinden dolayı başvuru kabul edilmiyor. Salgın döneminde belediyelerin çoğu çalışmalarındaki önceliğini sosyal yardımlara ayırmış durumda. Kadına yönelik şiddeti önleme, danışma merkezleri kurma, yeni sığınma evleri açma gibi çalışmaları öncelik olarak belirleyen hemen hemen hiçbir belediye yok.
6284 sayılı kanuna göre sığınaklar “Fiziksel, duygusal, cinsel, ekonomik ve sözlü istismara veya şiddete uğrayan kadınların, şiddetten korunması, psiko-sosyal ve ekonomik sorunlarının çözülmesi, güçlendirilmesi ve bu dönemde kadınların varsa çocukları ile birlikte ihtiyaçlarının da karşılanmak suretiyle geçici süreyle kalabilecekleri” yerler olarak tanımlanmaktadır. Bu nedenle başvuru yapan kadınlardan şiddete dair kanıt istenmemesi ve başvuru yapmasının yeterli olması gerekir.
İspanya’da ve Fransa’da bir kadın eczanelerde görevlilerden “Maske 19” isterse eczane görevlisi bunu şiddet ihbarı olarak anlıyor ve hemen ev içi şiddet vakası olduğu yönünde polise bildirimde bulunuyor. İngiltere’de ise bazı numaralar şiddetin boyutuna göre tuşlanıyor. Fransa, sığınma evlerindeki doluluk nedeniyle 20 bin gecelik otel rezervasyonu bütçesi belirliyor. Marketlerde şiddet için başvuru/danışma merkezleri açıyor. Avustralya şiddeti önlemek için 92 milyon dolar bütçe ayırıyor. Elbette bunlar kadın özgürlük mücadelesinin kazanımı. Türkiye’de de eczanelerde ve marketlerde acil uyarı sistemlerinin kurulması, bazı otellerin, sosyal tesislerin ve konuk evlerinin sığınma evi olarak tahsis edilmesi için mücadele verilebilir, bu talepler dillendirilebilir.
Pandemi günlerinde kadına yönelik şiddetin önlemesi için acil önlem planı şart. Bu acil önlem planının uygulanması için gerekli yasaların çıkarılması ve bütçenin oluşturulması gerekiyor. Bu plan kapsamında; kadına yönelik şiddetin durdurulması, kadınların güvenli ortamlarda yaşaması için 6284 sayılı kanununun gerekleri yerine getirilmeli, acil başvuru hattı kurulmalı ve online başvuru alma sistemine geçilmelidir. Baroların Adli Yardım Büroları açık tutulmalı ve kadınlara hizmet veren kurumlara dönüştürülmelidir.
Sığınma evleri temel hizmet alanı olarak tanımlanmalı ve sayısı artırılmalı, sığınma evi olmayan kentlerde, ilçelerde bazı sosyal tesisler, konuk evleri sığınma evlerine dönüştürülmeli, başvuru için şart aranmamalı, sığınaklarda gerekli sağlık tedbirleri olan düzenli ateş ölçümü, maske kullanımı, temizlik ve dezenfektan malzemelerinin temini yapılmalı, odalar ayrılmalı, risk grubundakiler karantinaya alınmalıdır.
(ETHA)