Emperyalizmin bugünkü koşullarında gericileşme giderek derinleşiyor. “Öcü” nitelemesiyle mızrak ucuna yerleştirilen göçmenler üzerinde faşist yasa ve pratikler artıyor. Kale Avrupa’sı yolunda öteden beri ciddi yol kat etmiş olan Avrupa emperyalist devletleri, göçmenlere dönük acımasız saldırılarını geçtiğimiz hafta içerisinde bir adım öteye taşıyarak, İngiltere’nin Ruanda planına benzer bir anlaşmaya imza atarak göçmenlere karşı faşizan politikalarında derinleşeceklerinin açık sinyalini verdi.
Öncelikle şunu vurgulamak gerekir ki hem son anlaşma hem de öncesinde geliştirilen tüm göçmen karşıtı politika ve uygulamalar her şeyden önce emperyalistlerin göç olgusunda oynadıkları temel rolü gizlemeye çalışmaktadır. Kapitalist sömürüyü derinleştirmek, emperyalist paylaşımda üstünlük elde etmek için dünyanın değişik bölgelerinde çıkartılan savaşlar ve iç savaşlar; kapitalist iştah kabarmasıyla yok edilen dünya kaynakları, çevrenin talanı; insana değil kâra dayalı üretim biçiminin ortaya çıkardığı doğal felaketler, açlık ve yoksulluk göçün esas nedeni olarak emperyalist kapitalistlerin dünyamıza boca ettikleri uğursuzluklardır.
Düşmansız, algı operasyonsuz yoluna devam edemeyen emperyalistler tam da bu noktada, sömürüyü merkez ülkelerde de yoğunlaştırmalarının sonucu olarak ortaya çıkan mutlak yoksullaşmanın nedeni olarak göstermeye çalıştıkları göçmenlere dönük her türlü faşizan, ırkçı eğilimi beslemeye çalışırken, bir yandan da çıkardıkları yasalarla Hitlerin toplama kamplarına dönüşmekten çekinmeyeceklerini göstermektedirler.
AB emperyalistlerinin geçtiğimiz hafta içerisinde imzaladıkları anlaşma Avrupa’ya gelmek isteyen göçmenleri belirledikleri sınır ülkelerinde tutmayı, hızlı işlemlerle “kabul edilebilir, makul” göçmenleri kabul ederken, diğerlerini hızlıca geldikleri ülkelere göndermeyi amaçlamakta. Gerçekte olacak olansa kadın-çocuk, yaşlı-genç tüm göçmenler açık cezaevleri niteliğindeki kamplarda istiflenerek emperyalistlerin iş gücü açığını kapatacak nitelikte olanların kabul edilmesi, bunun dışındakilerin ise geldikleri ülkelere gönderilmesidir.
Akdeniz’de “zorla geri itme” politikasının aynasında, söz konusu kamplarda yaşanacak insan hak ihlalleri, ölümler, sağlıklı yaşam koşullarından uzaklık bir yana, göçmenlerin “güvenli ülke” olarak ilan edilen Taliban rejimi altındaki Afganistan gibi muhalifler için en minimal yaşam koşullarının olmadığı ülkelere geri gönderilerek işkence, cezaevi, ölümle karşılaşmaları anlamına gelmektedir.
AB ülkelerinin son anlaşması aslında öteden beri demokrasi tabutuna çaka geldikleri onlarca çivinin bir yenisidir. Faşizan politikalarda atılmış yeni bir adımdır. Ve kapitalizmin gelişim yasalarının aynasından, bu politika ve uygulamalara karşı güçlü, kitlesel ve birleşik bir mücadele yürütülmediği koşullarda, sonuçların sadece göçmenler için değil, aynı zamanda yerli halklar, işçi ve emekçiler için çok daha çekilmez olacağıdır. Bu nedenle söz konusu yasalara karşı göçmenlerle birlikte yerli halkları uyaran, onları harekete geçirecek bir pratiğe ihtiyaç var. Zira en az göçmenler kadar onlar da emperyalist kapitalistlerin azami kâr iştahı ve sömürüsünün kurbanlarıdır. Ve insan kalmak, bu ırkçı faşist uygulamalara karşı mücadeleden geçmektedir.
* Atılım Gazetesinin Avrupa Eki’nin (atilimavrupa1994@gmail.com) 16 Haziran 2023 tarihli Avrupa Gündemi köşesi