Fransa, Almanya, Polonya, Belçika, İspanya, Hollanda, Romanya, İtalya ve Yunanistan’da çiftçiler traktörleriyle yolları kapatmak, kamu binalarının önüne gübre dökmek, polis karakollarına sıvı dışkı fışkırtmak, kasaba caddelerini kapatmak için koyun ve inekleri salmak gibi yöntemlerle protesto gösterileri düzenliyor.
Irkçı-faşist partiler çiftçi eylemlerinde ırkçı taleplerini baskın kılmaya çalışarak etkin olmaya çalışırken çiftçiler her yerde borç yükü altında ezildiklerini, güçlü perakendeciler ve zirai ilaç şirketleri tarafından baskılandıklarını, değişen aşırı hava koşulları nedeniyle zarara uğradıklarını, yabancı ithalatçılar tarafından ürünlerinin baltalandığını ve tarım tekellerinden yana dönen sübvansiyon sistemine bel bağlamak zorunda kaldıklarını söylüyorlar.
Fransa’da yapılan eylemler son yılların en koordineli ve militan protestolarına tanıklık etti. On binlerce çiftçi birkaç gün boyunca otoyolları kapattı. Hükümet bu kitlesel hareketi kınamaktan ya da normalde grevcilere ya da militan eylemlerde kullandığı çevik kuvvet polislerini devreye sokmaktan korktu.
Bunun yerine Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron büyük üreticilere taviz vererek çiftçileri böldü. Çok sayıda işçi çalıştıran büyük toprak sahipleri ile neredeyse tamamen aile emeğine dayanan serbest meslek sahibi küçük üreticiler arasında keskin bir bölünme yaşanıyor. Ana sendikaları kontrol eden en zengin çiftçiler geçtiğimiz Perşembe günü “protestoların askıya alındığını” duyurdu. En solda duran Köylü Konfederasyonu ise protestoların devam etmesi çağrısında bulundu.
Evet, Macron rejiminin vaatlerine kimse inanmamalıdır. Küçük üreticileri koruması ve süpermarketler ile büyük toptancıların vurgunculuğunu durdurması beklenen ayrıntılı kurallar zaten var olmasına rağmen tarımsal gıda endüstrisinin devleri (Lactalis, Nestlé, Danone) ve perakende zincirleri (Leclerc, Carrefour, Intermarché, Système U, Auchan) bu tür kısıtlamaları tanımıyor.
Çiftçilerin isyanı, egemen sınıfların böl ve yönet yöntemiyle nasıl ayakta kaldığını gösteriyor. Fakat gelişen mücadelelerin belli süre Macron iktidarını sarsmasına rağmen özellikle sarı sendikalar ve burjuva liberal sol partiler mücadelenin farklı kollarını ayrı tuttukları için başarı kazanamamakta.
Bir yıl önce emeklilik yasasına karşı milyonlarca işçinin uzun süreli direnişi bunun somut örneğini teşkil etmekte. Sarı sendikalar göçmen katliamlarına karşı sokakları tutuşturan direnişle birleşerek, genel birleşik mücadeleyi Macron’u devirme düzeyine sıçratmak yerine, sönümlendirmeyi seçtiler.
Bugün de kitlesel çiftçi eylemlerine paralel eğitimcilerin grevleri, öğrencilerin kendi talepleri doğrultusunda okul boykotları ve yeni ırkçı göçmen yasasına karşı güçlü sokak eylemleri yaşanıyor.
Ancak ayda 1000 Euro ile geçinen çiftçi ailesini, emekli maaşını bir daha göremeyeceğinden korkan 58 yaşındaki mağaza çalışanını ve polislerin tacizine maruz kalan genç Cezayirliyi bir araya getirebilecek bir mücadele birliği için her hangi bir çaba harcanmıyor.
Evet böylesi bir birlik çok kolay olmayacak, ancak Macron iktidarına ve tekellere karşı başarılı olmak için tüm toplumsal kesimleri bir araya getirecek bir mücadele program ve eylemine ihtiyaç var.
* Atılım Gazetesinin Avrupa Eki’nin (atilimavrupa1994@gmail.com) 16 Şubat 2024 tarihli Avrupa Gündemi köşesi